Kadın yalnızlıkla var olmayı seçebiliyor

Merjam Yazar: Merjam 29 Temmuz 2020

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

İnsanlarla gerçek dünyada etkileşime geçip yüz yüze ilişkilere ağırlık vermeliyiz. Bizim dışımızda bir dünya olduğunu bilmeli ve bu dünyada gerçek etkileşimi sağlamaya yönelmeliyiz.

Kadın yalnızlıkla var olmayı seçebiliyor

 

Yalnızlığın bireysel olduğunu söyleyen ve tanımını “Bireyin duygusal olarak kendini soyutlamasıdır.” şeklinde yapan Maltepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü ve Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nurgün Oktik, toplumsal yalnızlığı şöyle anlatıyor: “Bireyin bedensel ya da fiziksel bir engelinin olması kişiyi yalnızlığa iteleyecektir. Kentleşmeyle birlikte herkes köklerinden koparak ekmeğini başka bölgede, kentte ülkede aramakta ve bu süreçte çevresini edinene kadar yalnız olma gibi bir sorunsalla yüz yüzedir. Evlerin düzeni, bireylerin çoğunun çalışması nedeniyle de bulunduğu bölgeyi tanıyamama ya da tanımaya vaktinin olmaması zorunlu bir seçimdir. İnsanlarla ilişkiye geçmek isteseniz de sizi engelleyen duvarlar, çalışma saatleri, programlanmış yaşamlar var.”

 

 

Çağın kanayan sosyal sorunlarından biri olan yalnızlık, sizce ferdî mi toplumsal mı?

 

Yalnızlık çok anlamlı ve derin bir kavramsallaştırmadır. Bireyin, fiziksel, sosyokültürel ve psikolojik yaşamının tüm boyutlarını etkileyen çok boyutlu bir görüngüdür. Öncelikle bireyin diğerleriyle olmak isteyip olamama ya da bir tercih olarak diğerlerinden kaçma durumudur.

 

Bizler daha çok kendini bir kalabalık içinde yalnız hissetme duygu durumunda olabiliriz. Bu durumda sosyal konum yalnızlığı ortaya çıkar. Bu, bir tür içinde bulunduğu sosyal çevreyle bütünleşememe sorunsalıdır. Onlardan kopma ve oraya ait hissetmeme yalnızlığı…

 

Psikologların konusu olan yalnızlıkta ise birey duygusal olarak yalnızdır. Bireyin içine kapanarak depresyona girme, özgüven yitimi, korku, diğerleri tarafından anlaşılmadığı hissinin eşliği ile iyice kapanma yaşamasıdır.

 

Yalnızlık bir yerde bireyseldir ve bireyin duygusal olarak kendini soyutlamasıdır, diyebiliriz. Ancak bu duygunun da tamamen bireyselleşme ile ilgisi olduğunu bilmek konumundayız. 17. Yüzyıl şairi John Doone, “Hiç kimse bir ada değildir kendi başına/ Herkes bir parçasıdır anakara'nın” derken insanın sosyal bir varlık olmasına vurgu yapmıştır.

 

 

FİZİKSEL ENGELLER, İLİŞKİ KAYBI VE YABANCILAŞMA

 

 

Toplumsal yalnızlık nedir, nasıl anlaşılır?

 

Üretim şeklinin değişimi ile birlikte işin şekli ve içeriği değişti. Artık geçimlik ekonomi de tarlada değil fabrika denilen yerlerde gerçekleşmeye başladı. Sanayinin olduğu bölgelerde ortaya çıkan yeni kentlerde insanlar, işlerine daha yakın ancak diğerlerine daha ıramış olarak yaşamlarını sürdürmeye başladılar. Herkes birbirine göre yabancıydı. Kendi çıkarını düşünen, kendi karnını doyurma çabasında olan bireyselleşmiş insanlar da yeni düzene uyum sağlayarak, düzenin oluşturduğu kurallara uyarak yaşamaya başladılar. Bu insan ne kadar bireyselleşirse o kadar yalnızlaşıyor. Yaptığı işe, aldığı ücrete, ürettiğine ve yaşadığı çevreye yabancılaşan bu bireyin oluşturduğu yeni yapı, modern toplumu oluşturuyor diyebiliriz.

 

 

Bir otobüste giderken trafikte insanlara baktığınızda ne düşünürsünüz? İşte orada hissettiğiniz ne çok insan var; belki her gün gelip geçtiğiniz yerler ama insanlar kalabalıklar değil midir?

 

Daha genel anlamda sizin sorunuza dönüp toplumsal olarak yalnızlığı tanımlamak istersek; fiziksel engellerin varlığı, yakın ilişkilerin kaybı ve yabancılaşma, diyebiliriz. Fiziksel engellerin varlığı olarak engelli olmak, komşuluğun yitimi, mahalle ve sokak ilişkisinin olmayışı, coğrafi olarak ıramak, damgalama gibi nedenleri sayabiliriz. Biraz daha açarsak bireyin bedensel ya da fiziksel bir engelinin olması kişiyi yalnızlığa iteleyecektir. Kentleşmeyle birlikte herkes köklerinden koparak ekmeğini başka bölgede, kentte veya ülkede arıyor ve bu süreçte çevresini edinene kadar yalnız olma gibi bir sorunsalla yüz yüze kalıyor. Evlerin düzeni, bireylerin çoğunun çalışması nedeniyle de bulunduğu bölgeyi tanıyamama ya da tanımaya vaktinin olmaması da zorunlu bir seçim. İnsanlarla ilişkiye geçmek isteseniz de sizi engelleyen duvarlar, çalışma saatleri, programlanmış yaşamlar var.

 

Damgalamak ise modernite ile birlikte fiziksel özelliklerimiz, geldiğimiz yer, duygusal durumumuzla birlikte diğerlerinin bize yaşattığı ya da bizim öyle hissettiğimiz bir konumlandırma. Örneğin, cezaevinden çıkan bir insanın, hasta bir insanın yalnızlığı ya da uzun süredir işsiz olan birinin diğerleri tarafından görüngüsü de damgalama ile bağlantılandırılabilir. Ayrıca yaşlılık, sevdiğimiz birinin kaybının ardından diğerleri ile bağlantımızın kopması da yine toplumsal olarak yalnızlığı beraberinde getirir. Örneğin, dul olmak, yaşlı ve dul olmak bugün yalnızlığı perçinleyen en büyük etkenlerin başında geliyor.

 

Küreselleşme ile birlikte genç, diri ve sağlıklı bedende olanlar mutlu gibi algılanırken hasta, kilolu, eşcinsel ya da yabancı insanlar yalnızlıkla daha fazla yüz yüzedir.

 

 

Toplumları yalnızlaştıran faktörler nelerdir?

 

Birey için düşündüklerimizi toplumlar için de düşünebiliriz. Özellikle toplumlar ve ülkeler arasında yoksulluk, savaşlar, demokratik olmayan yönetimler ve baskılar diğer toplumlarla ilişkileri de zedeleyebiliyor. Ayrıca aşırı düzeyde bireyselleşme de toplumsal olarak hem bireyleri yalnızlaştırıyor hem de bireyin toplumla bağını koparabiliyor.

 

 

Toplumların yalnızlığı nelere yol açıyor? Fertler nasıl etkileniyor bundan?

 

Bireyler açısından kendini bir adada kapanmış gibi hissederek içinde yaşadığı topluma yabancılaşabiliyor. Kendini topluma kapatılmış hisseden birey daha öfkeli ve saldırgan olabiliyor.

 

 

YALNIZ YAŞAMAK BİR TERCİHTİR

 

 

Yalnızlık üzerine ortaya konulmuş külliyatın büyük bir bölümünde, yalnızlığın ana nedenlerinden biri olarak modern bireyciliğin altı çiziliyor. Yalnız yaşamlar giderek yaygınlaşıyor. Hatta araştırmalara göre kadınlar erkeklere göre daha fazla yalnız yaşıyor. Bu durum toplumu nasıl etkiliyor?

 

Elbette bireyselleşme yalnızlığı perçinliyor. Günde 8-10 saat çalışan bir insan eve geldiğinde yalnızlığı tercih edebiliyor. Dinlenmek istiyor. Aynı şekilde sosyal hareketliliğin bu denli yoğun olduğu dünyada göç ederek başka kentlere ya da ülkelere giden bireyler ne oralı olabiliyor ne de kendi toplumuna ait olabiliyor. Dolayısıyla daha çok kapanıyor. Kentte yaşayan bir insanın sevdikleri ile arasındaki mesafe de yalnızlaştırabiliyor.

 

 

Son dönemde sosyal medyanın hızlı gelişmesiyle birlikte en uzaktakilerle bağlantı kurabiliyoruz. Cep telefonundan ya da tabletinden ailesiyle otururken bile saatlerce oyun oynayan bir gencin aile içi iletişimi ne olabilir?

 

Yalnız yaşamakla yalnızlığı aynı kavramsal çerçeveye oturtmamalıyız. Yalnız yaşamak bir tercihtir. Zaman zaman da zorunlu bir tercih… Çalışan, eğitimini sürdüren kadınlar yalnız yaşayabiliyor. Evet, gelişmiş ülkelerde yapılan araştırmalar kadının daha fazla yalnız yaşamı seçtiğini gösteriyor. Ülkemizde de büyük kentlerde bunu görebilmek mümkün. Kadın kendisi için var olmayı seçebiliyor. Çok uzun saatler çalışan bir kadın, eve gelip ailesi için de çalışmak istemiyor olabilir.

Takdir edersiniz kadının ikili bir görevi oluyor modern toplumda: İş yaşamı ve aile yaşamı. Kadın çalışmayı tercih ederse o zaman yalnız yaşamı da seçebiliyor. Bunun topluma etkisi konusundaki çalışmalar sürüyor. Ancak bizim toplumumuzda, büyük kentlerde son on yılda artış gösteren bir görüngü bu.

 

 

Göçün toplumu yalnızlaştırmadaki etkisi nedir?

 

 Sosyolojik olarak ikili bir etkisi var; göçmen için ve kabul eden toplum için. Birbirleriyle kaynaşamıyor ve birbirlerinden çekiniyorlar. Bu çekinme zaman zaman korku ve damgalanmaya kadar gidebiliyor. Sonuç olarak da her iki taraf kendi içine kapanabiliyor.

 

 

Özellikle dünyada etnik kökeni, dini, dili ve ırkı yüzünden yalnızlaştırılan toplumlar var. Bunun sonuçları ne olarak karşımıza çıkıyor?

 

Bu soruda sanırım toplumun dışlanmasından çok, bir toplum içinde etnik kökenleri, din ve dil açısından farklılıkları vurguluyorsunuz. Çoğu zaman çoğunluğun içinde azınlık olmak yalnızlığa iteleyebiliyor. Dünyada da toplumlar farklı özelliklere sahipler. Homojen yapıdaki toplumlar, dünyada gittikçe azalıyor. Göçlerle farklı yapılar daha fazla birbirinin içine girmiş yeni oluşumlar sergiliyor. Toplumların yalnızlaştırılması, içinde olan çelişki ve çatışmalarla ortaya çıkabiliyor.

 

 

Sizce yalnızlaştırılan, itilen toplumlarda suç oranı artıyor mu?

 

Suç oranı genel olarak her toplumda artıyor. Tamamen yalnızlıkla bağdaştırmak doğru bir tespit değil bence.

 

 

TEKNOLOJİSİZ BİR DÜNYA DÜŞÜNMEK GÜÇ

 

 

Yalnızlaşan insanlar veya toplumlar teknolojiye daha bağımlı hâle geliyor mu? Televizyon, internet, telefon gibi…

 

Yalnızlık ve teknoloji ilişkisi, kaçınılmaz bir ilişki. Bugün teknolojiden kaçmak mümkün gözükmüyor. Hepimizin elinde her an sanal dünyada iletişim kurabileceğimiz bir dünya var. İnsanların yalnızlaşmasında teknoloji etken olduğu kadar, ne kadar teknolojiye yakın olursak o kadar yalnızlığı tercih edebiliyoruz. Teknolojinin olmadığı bir dünya düşünmek oldukça güç… Evet, bağımlılıktan öte, teknoloji yaşamımızın bir parçası hâline dönüştü. Televizyondan öte internetin olmadığı bir yaşamı belki bizler değil ama gençler tahayyül edemiyor. İnternet elimizin altında ve her üç-beş dakikada çevirip bakıyoruz. En basit matematiksel işlemleri bile yapamaz olduk. Mental aritmetiği unuttuk. Hesap makinesi elimizin altında, bankalar bir tuşta karşımızda…

 

 

YALNIZLIK KİMSESİZLİK DEĞİLDİR

 

 

Klişe olan “Kalabalıklar içinde yalnızım” sözü, aslında toplumun yalnız olduğunu mu ortaya koyuyor? Yalnızlık kimsesizlik midir?

 

Yalnızlık kimsesizlik değildir. Çoğu zaman bir duygu durumu bazen de tercih nedenidir.

 

 

İbrahim Tatlıses’in “Tutun kollarımdan düşerim şimdi/ Yalnızım dostlarım yalnızım yalnız” sözlerini içeren şarkısını hayatının fonu olarak kullanan bir gençlik var. Toplumların yalnızlığı tehlikeli midir?

 

Burada yalnız olan birey… Şair Özdemir Asaf, “… Uzağa değil usta, öteye hep öteye gitti; yalnızlığı ondandır.” der. Toplumların tümü özgün ve diğerleri ile iletişim hâlinde. Yukarda da belirttiğim gibi özellikle gençlerin yalnızlığı daha yoğun hissetmesi daha çok aidiyetle ilgili. Sürekli, devingen ve hızlı bir değişim yaşıyoruz. Şu an 40 yaşındakiler 30 yaşındakilere göre değişime ayak uydurmakta zorlanabiliyor. Ebeveynlerle gençler arasında ciddi bir bilgi ve iletişim eksikliği söz konusu. Bizler gençken ailelerimizi rol-model olarak alırdık. Şimdi gençler ebeveynlerinden daha hızlı düşünüp daha fazla bilgiye ulaşma olanağına sahipler. 78 yaşında bir hanımefendi belediyeye gidip akıllı telefon kullanma kursu açmalarını önerebiliyor. Çünkü torunlarıyla, çocuklarıyla daha fazla iletişime geçmek istiyor. Bundan beş yıl önce büyüklerimizi ya da çocuklarımız telefonla ararken artık mesajlaşmayı tercih edebiliyoruz. Sanal dünya hepimizi içine çekerken bizler karşımızda kimse olmadan konuşup gülüyoruz. On yıl önce yolda yürürken kendi kendine sesli konuşan birisinin hasta olabileceğini düşünürdük; şimdi bakmıyoruz bile…

 

 

Yalnızlık bir ceza aracı olarak kullanılır mı, kullanıldığında nasıl bir toplumsal sorun çıkar?

 

Cezaevleri kapama olarak değerlendirilirse evet ceza aracı olarak yalnızlık kullanılır. Hatta toplumdan soyutlama, eski cezalandırma aracıdır.

 

 

Yalnızlık toplumun depresif hâl midir?

 

Yalnızlık kaçınılmazdır. Bence depresif hâl değil bireyselleşmenin bir sonucudur.

İnsanı kendi mi yalnızlaştırır, toplum mu?

Yaşadığı koşullar yalnızlaştırır.

 

 

KADIN DAHA YALNIZ

 

 

Yalnızlığın cinsiyeti var mıdır? Kadın mı daha yalnız, erkek mi?

 

İlla cinsiyetle özdeşleştireceksek kadın sanki daha yalnız…

 

 

Bir araştırmaya göre, yalnız yaşayan kadın daha başarılı ve mutlu. Bu nedenle yalnızlığı tercih eden kadın sayısı artıyor. Kadın veya erkeği yalnızlığa götüren sebepler nelerdir?

 

Kadın hep diğerleri için var olmuş. Yüzyıllardır böyle… Eğer kendisi için yaşayabilirse gerçek mutluluğu öğrenip diğerlerine de geçirebilir. Yukarda da söz etmiştim. Kadın hep ailesi, eşi ve çocukları için ayakta durmak konumundadır. Tarihte hem üretime katılmış hem de ikinci üretim dediğimiz ailesi için üretmiş. Sevgi üretmiş çocukları ve eşi için. Bu arada kendisi için üretmemiş ve mutluluğun merkezine kendisini almamış. Erkekse hep toplumun dayattığı erkeklik ve kuralları için yaşamış. Sonuçta o da yalnız ya da gerçekten kendisini merkeze koyarken bile sosyal yapının dayattığı şekliyle eş, baba ve yönetici olmuş.

 

 

Kadınlar başarılı oldukça hemcinsleri ya da eşleri tarafından yalnızlaştırabiliyor? Başarılı kadın yalnız kadın mıdır?

 

Eril bir toplumda evet… Kadından beklenen evinin kadını olması tanımıdır. Sadece kadın değil, iş yaşamında yukarı çıkıldıkça kendinizi daha fazla çevrenizden soyutlarsınız. Bunun yanı sıra bugün kadın, erkek ve çocuk birlikte; ama hepsi ellerinde kendi oyalayıcıları telefonlarıyla baş başalar.

 

 

Hep karıştırılan veya kıyaslanan iki durum vardır: Kişinin kendine yetmesi ile yalnızlık. Bunlar farklı şey midir? Kendine yetebilirlik bir yalnızlık mıdır?

 

Kendinize yettiğiniz zaman da diğerlerini mutlu edemeyebiliyorsunuz. O da sizi kurallara uymadığınız için yalnızlığa iteleyebiliyor.

 

 

Anton Çehov’un “Kendini yalnız hisseden kimse için her yer çöldür.” dediği gibi yalnızlık duygusal bir şey mi?

 

Evet, hissediyorsanız bir duygu durumu hâline dönüşebiliyor.

 

 

İnsanların ekserisi, sorunlardan veya sorumluluklardan kaçmak için yalnızlığı tercih edebiliyor. Bu açıdan yalnızlık bir tercih meselesi midir yoksa psikolojik veya sosyolojik bir sorun mudur?

 

Sorunlardan kaçmak olmayabilir; ancak, yalnızlık bir tercih nedeni olabilir. Ama sizi yalnız bırakırlar ve siz de böyle hissederseniz o zaman başka eyleyenler olabilir.

 

 

Yalnızlıktan korkulmalı mı, kötü bir şey mi?

 

Metaforik anlamda korkutucu gibi gelse de biraz önce tercih nedeni olabilir, dedik. Ancak bugün sanal iletişimde elimizdeki cihazla birlikte yalnız mıyız? Korkmalı mıyız? Bakıldığında artık o da bir iletişim şekli olarak kabul edilebiliyor.

 

 

Yalnızlığın insana kattığı faydalar var mı?

 

Eğer yalnız hissettiğimizde sorgulayıp nedenleri konusunda kafa yorabiliyor ve “Nasıl çıkarım bu yalnızlıktan” sorgulamasını yapabiliyorsak bence yalnızlık bazı zamanlarda iyi olabilir. Ayrıca eyleyen olabiliyorsak, alternatiflerimiz ve kararlarımızı sorgulayıp yaşadığımız dünya hakkında çıkarım yapabiliyorsak faydalıdır, diyebilirim.

 

 

Yalnızlığı önlemek veya bu konuda bir bilinç oluşturmak için neler yapıldı veya yapılmalı?

 

Bir duygu durum bozukluğu hâline dönüşmüşse, yalnızlık hisseden kişilerin çevresindekiler onunla konuşup iletişime geçmeye çalışmalıdır. Daha çok insanlarla gerçek dünyada etkileşime geçip yüz yüze ilişkilere ağırlık vermeliyiz. Bizim dışımızda bir dünya olduğunu bilmeli ve bu dünyada gerçek etkileşimi sağlamaya yönelmeliyiz.

 

Etiketler:
Merjam

Merjam

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio