Kadın Sultanlar

Merjam Yazar: Merjam 7 Kasım 2020

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Savaştan barışa, fetihten çöküşe, sevinç ve hüzünleriyle, iktidarın gölgesinde görülen kadınların hikâyelerini tarih, siyasi ve askeri içerikli kitaplar ve romansı yapıtlardan okuduk.

Kadın Sultanlar

 

Hürrem Sultan, Mihrimah Sultan, Nur Banu Sultan, Safiye Sultan, Kösem Sultan… Osmanlı İmparatorluğu’na damgasını vuran kadınlardan sadece bir kaçı… Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetiminde genelde padişahlar öne çıksa da kadın sultanlar da yönetimdeydi. Padişahların eşleri veya anneleri olan bu sultanlar, devlet yönetiminde ve iktidarda söz sahibiydiler. Hatta zaman zaman diğer ülkelerle olan ilişkileri de yürütmüşlerdir… Doğu hükümdarlarının, özellikle de Osmanlı padişahlarının özel yaşamları ve aileleri merak konusu. Dış dünyadan soyutlanmış sarayların içinde olup bitenlere dair tarihte yeterli bilgi bulunmadığı, bu nedenle de hayaller ve uydurmaların revaç bulduğu düşünülmektedir. Tarihin kayıt dışı belleğindeki olayları keşfetmek olanaksız. Osmanlı tahtından gelip geçenlere sevgilerini verip soylarını yürüten kadınların seslerini, gülüşlerini, yürüyüşlerini, salt kadınsı güzelliklerle dopdolu bir “harem” imgesinde okumak, görmek, yaygın bir arzudur.

 

Diğer taraftan Batı tarzı bir monarşi ve dünyanın en ünlü kraliyet ailesi olan İngiltere Kraliyet Ailesi içerisinde 66 yıldır idareciliği üstlenen II. Elizabeth örneğini ve 1901’e kadar 63 yıl tacı taşıyan Kraliçe Victoria gibi isimleri bizzat saltanatın sahibi kadınlar şeklinde taht varisi olarak görmekteyiz. Osmanlı’da kadın sultanlar ise çoğunlukla fiili olarak ülkelerin dış politikalarından iç politikalarına kadar etki eden önemli roller üstlenseler de direk tahtın sahibi olmadılar. Elbette Büyük Britanya’da da Birleşik Krallıkta da asıl olan prenseslerin erkek çocuk dünyaya getirmesiydi. Aksi halde tacın kız çocuklara geçmesi söz konusu olmaktaydı. Mücadele içerisinde, entrika dolu bir hayat yaşayan bu güçlü kadınları tanımak ve Osmanlı’da kadın sultanların rolünü ve yönetime etkilerini anlamak için okuyabileceğiniz eserleri derledik.

 

 

ÜÇ HASEKİ SULTAN – Yılmaz Öztuna

 

16. ve 17. yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihinde kimi müspet kimi menfi rol oynamış üç haseki sultanın hayat hikâyesi…

 

Haseki, cariyelerden olup padişahın gözdesi olanlara verilen titr iken, padişahtan çocuk doğurduklarında ise Haseki Sultan titrini alırlardı. Bu üç kadın yaşadıkları döneme damga vurmuş, dönemlerindeki hadiseler onların adıyla anılmıştır.

 

Kösem Sultan’ın, torununu öldürmeyi planlamaktan dolayı idam cezası alması ise gelini Hadice Tarhan sayesinde olmuştur. Birbirlerine gelin kaynana olmuş bu sultanların oğullarını ve gücü korumak adına Şeyh’ul-İslâm dâhil ulemalar, ocak ağaları ve kazaskerler ile verdikleri mücadele, Osmanlı’da yönetim dinamiklerine dair de fikir sahibi olmanızı sağlayacak. Kitap üç bölümden oluşur ve her bölümde sultanların hayatları anlatılmaktadır.

 

 

Safiye Sultan

 

Venedikli soylu bir ailenin kızıdır. Bir korsan tarafından kaçırılarak Osmanlı Sarayına götürüldü. Kıvrak zekâsı, hırsı, cesareti ve güzelliği ile Şehzade Murad’a eş olmayı başarabildi. Kısa bir süre sonra da Şehzade Mehmet’e hamile kalarak saraydaki itibarını yükselti. 15 Aralık 1574 yılında İkinci Sultan Selim’in ani bir şekilde vefat etmesi ile birlikte Şehzade Murat beklenmedik bir şekilde tahtın sahibi oldu. Safiye de böylece Safiye Sultan unvanını aldı.

 

Sultan Üçüncü Murat’ın 15 Ocak 1559 tarihinde, 48 yaşında vefat etmesi ile Safiye Sultan 45 yaşında dul kalmıştı. Venedik’ten Saray’a gelmesi üzerinden 30 yıl geçmişti. Artık valide sultan ve imparatoriçe yani yeryüzünün birinci kadını idi. Bundan sonra tek amacı kocası gibi, yeni padişah Sultan Üçüncü Mehmet’i de yönetmekti. Bu amacında da başarılı olmuştu. İktidar hırsının etkisinden kurtulamayan Safiye Sultan, çevirdiği entrikalar ile Sultan Mehmet’i evladı Şehzade Mahmud’un katili yapmıştır.

 

Evladının katlinden dolayı vicdan azabına dayanamayan Sultan Mehmet 21 Aralık 1603 günü, henüz 38 yaşında iken öldü. Babasının ani ölümü üzerine Şehzade Birinci Ahmet henüz 14 yaşında padişah oldu. Genç Padişah kardeşinin katledilmesinin etkisinden henüz kurtulamamıştı. Bu olaydan dolayı da babaannesi Safiye Sultan’ı sorumlu tutuyordu. Kadınların devlet işlerine karışmasından nefret eden Sultan Birinci Ahmet tahta oturmasından 19 gün sonra babaannesinin Topkapı Sarayı’ndan çıkartılarak Beyazıd’taki eski saraya taşınmasını emretti. 30 yıllık görkemli saray yaşantısından sonra Topkapı Sarayı’nı terk ederek Eski Saray’ın karanlık bir dairesine yerleşti. Sarayın şatafatlı hayatına alışmış olan Safiye Sultan, yeni mütevazı hayatına sadece iki yıl dayanabildi. 10 Kasım 1605 günü vefat eden Venedikli Safiye Sultan, çok sevdiği ve sevildiği Üçüncü Murat’ın yanına defnedildi.

 

 

Mahpeyker Kösem Sultan

 

Üçüncü Mehmet’in ani ölümünden sonra, sancak beyi olarak Manisa’ya gitmeye hazırlanan Şehzade Ahmet birden bire padişah olmuş ve padişah olması ile birlikte evlenmesi gerekmişti. Kendisine onun gibi 14 yaşında olan Mahpeyker isimli kız uygun görüldü. Safiye Sultan, Hürrem Sultan’ı örnek aldığı gibi Mahpeyker de kendisine Safiye Sultan’ı örnek almıştı. Padişah’ın gözdesi olmak hırsı ile yanıp tutuşuyordu. Mahpeyker, iki kız çocuğunun ardından Şehzade Murad ve Şehzade İbrahim’i doğurmaya muvaffak oldu. Sultan Birinci Ahmet henüz 28 yaşında 21 Kasım 1617 yılında vefat etti. Hayatı boyunca hiçbir sefere katılmamasına rağmen, halka ve askere karşı yakın ve samimi davranışlarından dolayı herkes tarafından sevilmişti. Sultan Birinci Ahmet’in erken gelen ölümü Kösem Sultanı derinden sarstı. Nitekim oğlunun padişah olmasının önünde iki şehzade engeli vardı. Bunları bertaraf etmesi gerekiyordu. Kendinden önce padişaha evlat dünyaya getirmeyi başarmış Rum asıllı Mâhfiruze Sultan’ın oğlu Şehzade Osman’ın tahta çıkmasını engellemek için Sultan Ahmet’in kardeşi Şehzade Mustafa’nın tahta çıkmasını destekledi. Çünkü akıl hastası olan Mustafa’nın bir gün mutlaka tahttan indirileceğine inanıyordu.

 

Pek çok entrikalardan ve olaylardan sonra 4. Murat, daha çocuk yaşta tahta çıktı. Bunu fırsat bilen Kösem Sultan devlet işlerini bizzat yönetmeye başlamıştı. Ancak Sultan Murat yaşı ilerledikçe devlet işlerini eline aldı; sert ve etkili tedbirlerle tekrar devlet düzenini sağlamayı başardı. Ordu ve devlet yönetimi ile ilgili birçok ıslahatlarda bulundu. Fakat tahtta çok kalamadı. Bağdat Seferi dönüşünde yakalandığı hastalıktan kurtulamayan Bağdat Fatihi Sultan Murat henüz 28 yaşında iken vefat etti.

 

Yerine tahtın tek varisi Şehzade İbrahim, padişah oldu. Sultan İbrahim’in ağabeyine nazaran daha hoşgörülü, tecrübesiz ve psikolojisinin kısmen bozuk olması Kösem Sultan’a tekrar eski günlerdeki gibi devlet işlerine karışma fırsatı verecekti.

 

Kösem Sultan, üvey oğlu Sultan İkinci Osman’a bir sürü oyunlar oynamış, büyük oğlu Sultan Dördüncü Murat’ın ölümü ile rahatlamış, küçük oğlu Sultan İbrahim’in önce tahttan indirilmesine sonra öldürülmesine sebep olmuş ve son olarak da torununun hayatına kastetmişti.

 

 

Hadice Tarhan Sultan

 

Sultan İbrahim tahta çıktığında kendisinden sonra padişah olacak bir varisi yoktu. Eğer ona bir şey olsaydı Osmanlı Hanedanın sonu gelebilirdi. Ancak o yaşına kadar sürekli cellat bekleyen Sultan İbrahim’in psikolojisi bozulmuş ve kendisinde sürekli bir baş ağrısı hâsıl olmuştu. Hadice Tarhan isimli cariye, Sultan İbrahim’in teveccühünü kazanmayı başarabilmişti. 13 yaşını henüz geçmiş bu kız Ukrayna’dan saraya getirilmişti. Çok zeki bir kız olan Tarhan, sarayda mükemmel bir tahsil ve eğitim aldı. Çok iyi kalpli ve terbiyeli olan Tarhan Sultan henüz 14 yaşında veliaht annesi olmuştu. 1642 Ocak ayında Şehzade Mehmet dünyaya gelmişti. Devlet işlerini öğrenen ve rahatsızlıklarından kısmen kurtulan Sultan İbrahim, kısmen istibdat yönetimini uygulamaya başlamıştı. Bu durumdan şüphesiz rahatsız olanların başında Kösem Sultan geliyordu. Çünkü Sultan İbrahim onun devlet işlerine karışmasına izin vermiyordu. Bununla sınırlı kalmadı; Kösem Sultan, Sûr dışında Topkapı Semti haricindeki yazlığına çekilmek zorunda kaldı. Ancak burada da rahat durmadı ve oğlunu tahttan indirmek için komplolar planlamaya başladı ve bu komplolar ile oğlunu tahttan indirmeyi başarabildi. Ardından Sultan Dördüncü Mehmet tahta çıktı. Fakat Sultan Mehmet tahta çıktığında henüz yedi yaşındaydı. Onun çocuk olması Kösem Sultan’a eskiden olduğu gibi padişah naibesi olarak devleti yönetme fırsatını sunuyordu. Kösem Sultan eski günlerde olduğu gibi devletin en üst düzey devlet adamlarını yönetiyordu. Kösem Sultan’ın babaanne olarak naibeliği uygun değildi. Çünkü bu ancak Padişah’ın annesinin hakkıydı. Bunun farkında olan Tarhan Sultan harekete geçmeye başlamıştı. Ancak Sultan Mehmet büyüyordu ve o hayatta iken padişah annesi Tarhan Sultan’ın başına bir şey gelmesi Kösem Sultan’ın sonunu da getirebilirdi. Bunun üzerine Kösem Sultan, torununu zehirleyerek öldürmeyi planladı. Aşçı başını makam ve rüşvet vaadiyle ikna etti. Ancak Tahran Sultan bu komployu öğrenmişti. Bunun üzerine derhal devletin ileri gelenlerini toplayarak durumdan haberdar etti. Bu teşebbüsten sorumlu olduğu anlaşılan Kösem Sultan’ın idamına karar verildi. Kösem Sultan 61 yaşında, 48 yıllık saray hayatının ardında odasında öldürüldü.

 

Kösem Sultan’ın ölümünden sonra Padişah naibesi olan Sultan Tarhan, Dördüncü Murat dönemindeki asayiş ve düzenin sağlanması için çalışmaya başladı. Fakat bu hiç te kolay olmadı çünkü devleti yönetmek için yetişmiş devlet adamı bulunamıyordu. Hal böyle olunca Tarhan Sultan’ın atandığı kişiler vazifede uzun süre devam edemiyorlardı. Bu da devlet düzeninin ve istikrarın sağlanmasını engelliyordu. Bu durum ancak Köprülü Mehmet Paşa makama getirildiğinde çözüme kavuştu. Osmanlı tarihinde yeni bir devir açılarak anarşi bitecek, düzen sağlanacaktı. Zira artık devlet fikrini savunacak Köprülüler vardı. İçerde yapılan düzenlemeler Osmanlı İmparatorluğu’nun dışarıda da itibarını artırmış; Girit Adası fethedilmiş, Akdeniz’deki Venedik varlığına kesin son verilmişti. İçerdeki ve dışarıdaki isyanlar sona ermişti. Oğlunun buluğ çağına girmesinden sonra Hatice Tarhan Sultan artık devlet işlerine karışmamaya başlamıştır. Hayatının son çeyrek asrını Edirne Saray-ı Hümâyûnu’nda geçiriyor, çok nadiren de İstanbul’a gidiyordu.

 

Tarhan Sultan, 1683 yılı Temmuz ayında vefat etti. Tarhan Sultan, gelinini de ondan sonra gelen Hasekileri de aynı terbiye ve ahlakla yetiştirdi. Tarhan Sultan bu suretle Hürrem-Safiye-Kösem sistemini ve Kadınlar Saltanatı’nı tamamen yıkarak Osmanlı İmparatorluğu’na en büyük hizmetlerden birini yapmış oldu. Üç Haseki Sultan’ın memleketlerinden ayrılıp saraya gelmelerinden başlayarak ölümlerine kadar olan hikâyeleri, belgesel niteliğinin yanı sıra akıcı bir roman üslubuyla yazılmıştır.

 

 

NURBANU VE SAFİYE SULTAN – Özlem Kumrular

 

Osmanlı İmparatorluğu’nun saltanatının pek bilinmeyen ve hayatları birbirinin içerisine geçmiş iki kahramanı, Nurbanu ve Safiye Sultan’ın hikâyelerini, tarihçi Özlem Kumrular kaleme aldı. Tarih kitaplarında kadın sultanlar hakkında yok denecek kadar az kaynak ve bilgi bulunmaktadır. “Haremde Taht Kuranlar” olarak nitelenen iki sultanın hikâyesi; Venedik Devlet Arşivleri’nde bulunan mektuplardan, elçilik raporlarından ve Osmanlı kaynaklarından yararlanılarak derlendi.

 

 

Nurbanu Sultan

 

Nurbanu Sultan, Hürrem Sultan’ın gelini yani Sarı Selim adıyla bilinen Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu II. Selimin eşidir. Nurbanu Sultan kısa zamanda güzelliğiyle ve sıra dışı zekâsı ile Selim’in gözdesi olmuştur. 1573 yıllarında esir düşüp Osmanlı’ya getirildiğinde İmparatorluk en parlak dönemlerindeydi.

 

Nurbanu Sultan da diğer sultanlar gibi çok hırslı bir kişiliğe sahipti. Sadece sarayda değil diplomaside de otorite oluşturmuştur. Kendisini bir Venedik soylusu olarak kabul ettirmeyi başarmış, özellikle Avrupalılarla iyi ilişkiler sürdürmüştür.

 

 

Safiye Sultan

 

Safiye Sultan, Sofia Belluci Baffo adıyla 1550’de Venedik’te çok zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Henüz 12 yaşındayken Akdeniz’de gemiyle yapılan bir seyahat sırasında Osmanlı korsanları tarafından kaçırıldı. İki yıl süreyle Harem’de iyi koşularda eğitim aldı. 15 yaşlarında 3. Murad’a sunulduğunda güzelliği ve zekâsı ile Padişahı etkiledi. Kayınvalidesi gibi o da sadece devletin iç işlerine değil dış işlerine de müdahale etmekteydi. Yabancı hükümdarlarla doğrudan mektuplaştı ve diplomatik ilişkileri sürdürdü. Safiye Sultan’ın içindeki iktidar ateşi hiçbir zamanı sönmedi. Evlat acısı bile bu ateşi söndüremedi… Ancak her saltanatın bir sonu vardı. Safiye Sultan’ın sonu, gücünden eser kalmamış bir vaziyette ve yapayalnız bir şekilde geldi. Öldüğünde tarih 10 Kasım 1619’u gösteriyordu.

 

 

VALİDE SULTANLAR VE HAREM – Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil

 

“Ana başa tâc imiş

Her derde ilâç imiş

Bir evlat pîr olsa da

Anaya muhtaç imiş.”

 

Dünyanın dört bir yanına nam salmış, zaferlerden zaferlere koşarak topraklarını büyük bir hızla genişletmiş, farklı kültür ve medeniyetlerle kucaklamış Osmanlı Devleti’nde bilinmeyen ve aydınlanması beklenen konular var. Osmanlı sarayının gözlerden uzak bir bölgesi olan harem, o konulardan biri. Farklı bir şekilde insanların hafızasında yer etmiş olsa da aslında harem, Osmanlı Devleti’nin en önemli eğitim kurumlarından birisi olarak asırlarca eğitim alanında hizmet vermiş bir kurumdur. Haremde devlet işlerinin bütün inceliklerini bilen, padişahın ailesine ve devlet adamlarına hizmet edecek cariyeler yetiştirilmekteydi. Sarayda yaşayan güçlü kişilere hizmet edecek olanların eğitilmemesi düşünülemez.

 

Şimşirligil, Valide Sultanların Harem’in en güçlü ve itibarlı kadınları olarak, hangi, milletten nasıl devşirdikleri, saraya nasıl girdikleri, gördükleri eğitimin niteliği, bıraktıkları hayır eserleri, kurdukları vakıflar, evlatlarının küçük yaşta tahta geçmesiyle beraber nasıl bir rol üstlendikleri gibi sorulara cevap sunuyor. Eserde sultanlar, hükümdarların en değerli varlıkları olan analık vasıfları ile ele alınmakta. Ciğerpareleri feda edilirken sabır timsali olabilmiş analar… Hürrem Sultan, Kösem Valide Sultan, Haseki Sultan, Safiye Sultan ve Hadice Turhan Sultan gibi bütün padişah anneleri bu kitapta bir arada anlatılıyor.

 

 

Kitap iki bölümden oluşuyor:

 

İlk bölüm hareme ayrılmış. Haremin tanımı, işlevi, harem hakkında bilinen yanlış bilgiler, valide sultanların haremdeki rolleri ve birçok konu birinci bölümde şeffaf bir şekilde dile getiriliyor.

 

Kitabın ikinci bölümünün adı: Valide Sultanlar. Bu bölüme bir şiirle giriş yapan yazar, Ertuğrul Gazi’nin annesi Hayme Ana’dan başlayıp Vahdettin’in annesi Fatma Gülistu Sultan’a kadar bütün valide sultanları ayrıntılarla ve örnek olaylarla ele alıyor. Padişah anneleri hakkındaki sır perdeleri bu kitapla aralanıyor, gerçekler gün yüzüne çıkıyor. Osmanlı’nın en karanlık odası olan harem, bu kitap ile biraz daha aydınlanmış olacak.

 

 

HÜRREM SULTAN – M. Samih Fethi

 

Hürrem Sultan, Osmanlı Tarihinin en güçlü kadın sultanlardan biridir. Osmanlı padişahı 1. Süleyman’ın nikâhlı eşi, sonraki padişah II. Selim’in annesi olması nedeni ile “Haseki ve Valide Sultan” olan Hürrem Sultan, sarayda özel bir eğitim gördü. Zekâ ve güzelliğiyle kısa sürede padişahı etkilemeye başardı. Bir Osmanlı padişahıyla nikâh altında evlenmiş ilk kadın olma ayrıcalığını taşıyor.

 

Kimi rivayetlerde ilk adı Anastasya kimi rivayetlerde Alexandra’dır. Ukrayna’da Roxalana (Dikenli gül) diye biliniyor. 12-13 yaşlarında Osmanlı sarayına köle olarak hediye edilmiştir. Rusya’nın bir köyünde fakir bir papazın kızı olarak doğan Hürrem, ganimet olarak saraya sunuldu ve padişahı etkiledi. Sonra, tarih onu iki sadrazamın öldürülmesi, Şehzade Mustafa’nın katli olayları ile oğulları Şehzade Selim ve Şehzade Beyazıt arasındaki savaşı doğuran sebepleri hazırlamış olmasıyla tartıştı.

 

M. Samih Fethi’nin kaleme aldığı eserde, Marini Sanoto gibi isimlerin Hammer Tarihi gibi eserlerinden nakledilen bilgiler ve dipnotlar göze çarpmaktadır. Çoğu dipnotta Hammer’ın referansı farklı kitaplara dayanarak verilmiştir.

 

Yazar romanda, Padişah ile Hürrem’in aşkını ve duygu dünyasını, ikisinin; ikilikten tamamı ile ayrılarak bir gönül bir ruh haline gelmiş şekilde, hayatın ve kâinatın üzerinde bambaşka bir ömür yaşarlarken resmetmektedir.

 

Yine Pargalı İbrahim ile padişahın yakınlığı da raporlara bakılarak tarihçi Hammer’ın atıfları ile romanda kendisine yer bulmuştur. Hürrem’in padişahın zihnine Pargalı için soktuğu hainlik şüphesi de romanda işlenen konular arasındadır. Yine Şehzade Mustafa’nın öldürtülmesi, Hürrem’in Mustafa’ya rakip dünyaya getirdiği erkek çocuklar ve benzer enstrümanlar ile dönemi yönettiğini de gözlemlemek mümkün.

 

Hürrem Sultan’ın ölümü de yaşamı gibi ilgi ve merak konusu. Kimileri zehirlendi derken kimileri de kanserden öldü demektedir. Pek çok tarih kitabında Hürrem Sultan’ın 18 Nisan 1558 tarihinde, Kanuni Sultan Süleyman ile çıktığı Edirne yolculuğu dönüşünde hastalanarak öldüğü yazılıdır. Ölüm nedeninin; sıtma, yüksek ateş ya da kulunç hastalığı olduğu rivayet edilmektedir.

 

Hürrem Sultan’ın mezarı, duvarları cenneti tasvir eden İznik Çinileriyle kaplı Süleymaniye Camisi Külliyesi içinde bulunmaktadır. Kanuni’den 8 sene önce ölen Hürrem Sultan, oğlu II. Selim’in tahta çıkışını da görememiştir.

 

 

 

BU MÜLKÜN KADIN SULTANLARI – Necdet Sakaoğlu

 

Orta Asya Türkçesinde soylu bayanlara verilen ‘katun’un Arapçası olan ‘hatun’ sözcüğü, padişah eşleriyle kızlarının ortak unvanıydı. Selçuklular döneminde, ‘hatun’ ile birlikte ‘melike’ ve ‘şah’ da kullanılmıştır.

 

Kaynaklardan belgelere dayalı şekilde damıtılarak yazılan “Bu Mülkün Kadın Sultanları”, 297 padişah eşi ve 267 padişah kızına değinir. Yıllarca süren çalışmanın sonucu “Bu Mülkün Sultanları: 36 Osmanlı Padişahı” adlı eseri yazan Necdet Sakaoğlu eserinde, soylu gelinler olan hatunlardan köle pazarlarına uzanan geçmişleri ile dikkat çeken gözdelere kadar her detaya yer veriyor. Sabırlı tarama ve araştırmalarla toplanan epeyce yüklü bilgi elenip özetlendikten sonra yazılan bu kitap, dönemlerle bağlantılı dört bölümden oluşmaktadır. Her bir padişah kadınları ile kızları ayrı başlıklar halinde ilerlemektedir.

 

Valide sultanlar, hatunlar, hasekiler, kadın efendiler, sultan efendiler, sultan kızlar gibi kavramları anlamayı sağlayacak olan eser, hatunların oğulları üzerinden ne gibi zorluklara göğüs gerdiklerini ve yine oğulları üzerinden yönetimdeki etkilerini de anlamayı kolaylaştırmaktadır. 1600’lerin sonunda, Orta ve Kuzey doğu Avrupa topraklarından devşirme usulü ve akınlarla tutsak etme durumu son bulduğunda, Kafkasya yörelerinden gelen cariyeler; gedikli, kalfa ve usta düzeylerine yükselmiştir. Özellikle Çerkez ve Gürcü kökenli kadınların padişahın kadınları olduğu göze çarpmaktadır.

 

 

 

 

TANZİMAT VALİDESİ; BEZM-İ ÂLEM – Mine Sultan Ünver

 

Vicdanına esir olmuş bir insanın hür olmasının ehemmiyeti yoktu.

O kişi tahayyülünden en zifiri dehlizlerde hapisti.

 

Bezm-i Âlem Valide Sultan’ın hayat öyküsü, tarihin tozlu sayfalarında kaybolan hanım sultanların hayatlarını araştıran Mine Sultan Ünver tarafından kaleme alındı. Ünver, II. Mahmud’un eşi, Sultan Abdülmecid’in annesi ve Tanzimat’ın valide sultanı Bezm-i Âlem’i edebî bir üslupla tanıtıyor.

 

Aslında birini sevmek için elle tutulur bir sebep bulamıyorsanız,

Onu sahiden seviyorsunuz demektir.

 

Bezmi Âlem, 14 yaşında tahta çıkan oğlu Abdülmecid Han’ın tecrübesizliğini çok iyi bir şekilde telafi etmiş, adaletli ve basiretli siyasetiyle oğluna en zor zamanlarda destek olmuştur.

 

Özellikle köleliğin kaldırılması konusunda oğluna teşviki bilinmektedir. Fransa ve İngiltere’de köleliğin kaldırılmasından İslâm’ın kölelik ile ilgili düzenlemelerine kadar pek çok konuda tarihin sayfalarını çevireceğiniz eser, sağlam bilgiler vermektedir. Mine Ünver, Avrupa’nın Afrikalıları avlayarak gemiler ile getirdikleri ülkelerde zorla köle yaptıklarını, sanayilerinin bu şekilde geliştiğini, Osmanlı ve İslâm’ın değil Avrupa’nın köle ve cariyelerine kötü davrandığını vurgulamakta.

 

Cömert, şefkatli ve merhametli bir kişiliğe sahip olan Sultan öldüğünde İstanbul sokaklarında kadınlar çok ağlamış ve bu gözyaşlarının samimiyeti konuşulur olmuştu. Zira yalnız ve garip olanlar bir dost kaybetmişti. İstanbul’da Gureba Hastanesinin o dönemlerdeki hizmeti de öykülerin içerisinde yer bulmakta.

 

Tanzimat’ın ilanına verdiği desteği sorgulayan Bezm-i Âlem, Mekke’de de gureba için hastane yaptırmıştır. İstanbul’un pek çok yerine yaptırdığı kütüphanelerden matbaalara kadar türlü hayratı mevcuttur. Devletin kaynaklarını kullanmadan, kendi geliriyle hayır yapmıştır.

 

Bezm-i Âlem Valide Sultan, fakirin fukaranın himayedarı, eli uzanabildiği kadar gurebanın, mazlumun yardımcısıydı. Yetim ve öksüzlere sahip çıkar, kimsesiz genç kızları evlendirir, borç sebebiyle hapse düşenlere maddi yardımda bulunurdu. Bezm-i Âlem Sultan, 2 Mayıs 1853 tarihinde Dolmabahçe Sarayı’nda vefat etti ve Divanyolu’ndaki II. Mahmud Türbesine gömüldü. Kendisinin harcamalarına dair çok fazla yorum yapılmakta olsa da haremin artan harcamalarını kısmış, bu anlamda örnek teşkil edebilecek hareketleri engellemeye çalışmıştır.

 

 

SELÇUKLU HANIMLARI: KİRA HATUN VE RAZİYE DEVLET HATUN – Mehmet Ali Hacıgökmen

 

Türk tarihinde hatunların siyasi ve sosyal hayatta önemli rolleri olduğunun örneğini Selçuklular döneminde de bulabiliyoruz. Selçuklu Hanımlarından Kira Hatun ve Raziye Devlet Hatun’a dair bilgileri derleyen eser döneme dair de önemli bir özet mahiyetinde.

 

 

Alaaddin Keykubat, Mevlana Celaleddin Rumî ve Selçuklular

 

Selçuklu Sultanları ile ilişkisi bilinen Mevlana Celaledin Rumî hayalinin genişliği, hislerinin coşkunluğu, tabiat tasvirîndeki gücü, bilgisi, inceliği ve samimiyeti ile mütefekkir dil ustası ve büyük bir şairdir. Gerek yaşadığı dönemde ortaya koyduğu fikirleri, gerekse vefatından sonra ismi ve düşünceleri etrafında oluşturulan tasavvufi disiplin ile dünya çapında büyük bir etki alanı oluşturmuştur.

 

Selçuklular ve Mevlevilik ile hanım sultanlara verilen unvanların bağlantısı vardır. Zira Mevlana’nın eşi Kira Hatun, Rumî’nin ölümü ardından mümine bir hanım olarak Mevlevilik tarihinin önemli simalarından biri olacaktır.

 

Mevlana’nın gençlik hayatı göçlerle geçmiştir. Bu göç esnasında aileden bazı fertler geride bırakılmış, aile parçalanmıştır. İlk evliliğini de göç esnasında yapmıştır. Larenade’ye geldiklerinde 15-17 yaşlarında bir delikanlıydı.

 

Burada kendileriyle yolculuk yapan Şeraffeddin Semerkandi’nin kızı Gevher Hatun ile evlenmiştir. Fakat Gevher Hatun doğumdan sonra hayatını kaybetti. Mevlana’nın Gevher Hatun’dan sonra ikinci eşi Kira Hatun’dur.

 

Kira Hatun ve Mevlana birbirine çok bağlı ve birbirlerini tamamlayan bir çift olarak anlatılırlar. Bu yıllarda Anadolu’nun büyük bir kısmı Selçuklu Devletinin egemenliği altında idi. Konya ise bu devletin başşehri idi. Konya sanat eserleri ile donatılmış, ilim adamları ve sanatkârlarla dolup taşmıştı. Kısaca Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu ve devletin hükümdarı Alâeddin Keykubad idi.

 

 

Raziye Devlet Hatun

 

Raziye Hatun, Anadolu Selçukluları döneminde XIII. asırda Konya’da yaşamış bir sultan hanımdır. Selçuklu sarayına gelin girmiştir. Danişmendoğullarından Yağıbasan oğlu Sinanüddin Yusuf’un oğlu Muzafferüddin Mahmut Bey’in kızıdır. Konya’da pek çok hayırlara ve yardımlarda vesile olmuştur.

 

Kitabın son bölümde Selçuklu tarihinin önemli bir kaynağı olan Evhaduddin Kirmanî Menakıpnâmesi’nde Selçuklu Sultanı I. İzzeddin Keykavus’un Mevlana ile ilişkileri, ölümünden sonra vezirinin Keykavus’un eşi ile evlenmesi ve tahta çıkması, kardeşi I. Alaeddin Keykubat’ın hapis hayatı, uyguladığı siyaset farklı açıdan ortaya konulmaktadır.

 

Eserde Babai isyanları, Kösedağ Savaşı, o dönem Suriye ve Filistin topraklarındaki gelişmeler, Nureddin Zengi gibi başlıklarda da bilgiler de yer almaktadır.

Etiketler:
Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı