Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
“Peki kim mi bu Orhan? Orhan’ı zaten hepiniz tanıyorsunuz. Orhan içimizden biri. Orhan otobüste karşı koltukta, okulda yan sırada, iş yerinde çapraz masada. O bir trol değil! Kendisi samimiyetle ahiretimiz için endişeli. Kâğıttan erkeklik kalesi üflersek yıkılır diye de telaşlı ve öfkeli.
Kadınlık ve kadının toplumsal hayattaki yeri, yüzyıllardır Türkiye ve dünyada çok farklı boyutlarıyla tartışma konusu oldu. Son zamanlarda ise her türlü arka plandan kadının yükselen sesleri daha görünür hâle geliyor. Ben de bu durumun kadınlara sağlayacağı dönüşüm ve kolaylıklara dair büyük umutlar besleyen, kendini Müslüman feminist bir kadın olarak tanımlayan biri olarak bu yazıyı yazmaya karar verdiğimde kendime şöyle bir çerçeve belirledim: Türkiye’de kadın meselesindeki dönüşüm ve gelişmeyi kısa bir şekilde anlatmak ve son dönemdeki tartışmalara kendi bakışımdan ışık tutmayı amaçlıyorum. Bu esnada bir “Uzman” olarak yazmak haddim değil; yalnızca bu hareketlerin bende bıraktığı izlenimleri kâğıda dökmek ve tarihe bir not düşmek niyetindeyim.
Feminizm Derken?
Dünyadaki kadın mücadelesinin ne kadar kadim bir mücadele olduğuna dair birçok kaynağa erişebilirsiniz, özellikle de Ortaçağ’daki “adı avları” ve burada canına kıyılan onlarca kadının bilinen ilk örgütlü feminist1 kadınlar olduğunu ifade eden kaynaklar söz konusu.2 Ancak feminizmin tarihine bakıldığında ilk önemli hareketlenmenin oy hakkı mücadelesi etrafında şekillendiğini görüyoruz. “Süfrajet Hareket” olarak da bilinen bu 1. dalga kadın hareketi, kadınların kamusal alandaki hak arayışının simgesi olageldi ve kadınlar adına büyük kazanımlara vesile oldu. Ancak kadınların kamusal alanda haklar elde etmesi, özel alanda da eşit olduğu anlamına gelmedi ve 2. dalga kadın hareketi de “Özel alan/olan politiktir” düsturuyla kadınların hem ev içerisinde hem de toplumsal hayatın farklı aşamalarında maruz kaldıkları ayrımcılıkların altını çizdiler. 1. dalga kadın hareketindeki “Aydınlanma” vurgusu 2. dalga kadın hareketinde yerini dayanışmaya ve kız kardeşliğe bıraktı. Simone de Beauvoir’ın da dediği üzere “Kadın doğulmaz, kadın olunur”du ve kadınlar kendi kadınlıklarını ve kendilerine kadınlık rolleri üzerinden dayatılanları edebiyat, tiyatro gibi sanat alanları da dâhil olmak üzere birçok alanda keşfetmeye, tartışmaya anlatmaya başladılar. Aynı zamanda “Bilinç yükseltme” ismini verdikleri oturumlarda birbirlerine dertlerini, sıkıntılarını, problemlerini, deneyimlerini anlattılar ve yaşadıklarının ortaklıklarına birlikte şahit olup birlikte mücadelenin ihtiyacını ortaya koydular ve mücadelelerini bu ortaklık üzerinden inşa ettiler.3
Ama pek tabii ki kadınlar her konuda ortak bir tecrübeye sahip değildi. Özellikle son dönemde kesişimsellik kavramıyla gündemimize gelen bu durum, farklı etnik, dinî ve kültürel kimliklere sahip kadınların, bu kimlikleri ve kadın kimlikleri nedeniyle maruz kaldıkları çok katmanlı ayrımcılığa dikkat çekiyordu. Aynı zamanda post-modern feminizmin ve 3. dünya feminizminin de en önemli gündemlerinden biri olan bu konu feminizm içerisindeki dominant “Beyaz” bakışı, eleştirmeyi ve farklı kadınlıkların ve kadınlık durumlarının feminizm içerisinde kendisini var etmesini önemsiyor ve daha kapsayıcı bir feminizm anlayışı için oldukça farklı boyutlarıyla farklı kadınlar tarafından uzun yıllardır konuşuluyor.
Ablalara Selam Direnişe Devam
Ve dünyada kadınlar mücadele ederken, kendi haklarını savunurken ve toplum içerisindeki gördükleri ikinci sınıf muameleyi bir mücadele nesnesi olarak öne çıkarırken Anadolu coğrafyası da muhakkak yerinde duruyor değildi. Bu anlamda dünyadaki “Modaya”4 Anadolu coğrafyasının da uyduğunu söylemek, burada filizlenen kadın mücadelesini ve feminizm tartışmalarını her daim akılda tutmak gerekiyor. Serpil Çakır’ın ilk baskısı 2010 yılında yayımlanan Osmanlı Kadın Hareketi kitabı ise bu konuya önemli bir ışık tutuyor. Asıl olarak Türkiye’de egemen Kemalist söylemin, “Türkiye’de kadınlara oy hakkı ve birçok diğer özgürleşme ve haklar Atatürk tarafından bahşedildi.” vurgusuyla mücadele anlamına da gelecek bu metin, 90’larda en güçlü hâlini yaşayan feminist hareket için de,5 Türkiye’de Müslüman kimliğiyle kadın hakları mücadelesi veren/verebilecek olan kadınlar için de önemli bir tarihi göz önüne getiriyor.
Evet, yanlış duymadınız, Türkiye’de Müslüman kimliğiyle bir kadın hakları mücadelesi veren/verebilecek olan kadınlardan bahsettim. Bu yeni ve umut verici “Moda” hem feminist hareket hem de kendini feminist hareketin dışında tutmayı tercih eden tüm kadın hareketleri açısından önemli bir ivme noktası olarak karşımıza çıkıyor. Asıl olarak bu hareket de tüm diğer hareketler gibi bir birikimin sonrasında filizleniyor. 2000’lerin başından beri faaliyetlerini sürdüren Ankara merkezli Başkent Kadın Platformu bu alanda dikkat çeken ilk oluşum. Sonrasında da önce 2013 yılında kurulan Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnisiyatifi, sonrasında da 2014 yılında kurulan Reçel Blog, bu birikimi ve tecrübeyi yanlarına alarak yeni bir dil kuruyor ve talep ve isteklerini kendi yöntemleriyle dile getiriyorlar. Benim de kurucuları arasında olduğum Reçel Blog’da yayımlanan “Ablalara Selam, Direnişe Devam”6 içeriği tam da bunun göstergelerinden biri. Yani aslında kökleri olan, bir mücadele geçmişini yanında taşıyan, ancak yeni sözleri yeni şekillerde söyleyen yeni bir Müslüman kadın hareketinden bahsetmek her geçen gün daha da mümkün hâle geliyor.
Peki bu kadınlar ne istiyor? Reçel Blog’tan kısa bir kesit sunmak gerekirse, burada yazılarına yer verilen Müslüman kadınların son “Moda” gündemleri neler? Öncelikle büyük oranda aileleri, aileleri üzerinden kendilerine biçilen rolleri, anneliği, annelik üzerinden kendilerine biçilen rolleri, farklılıkları, güncel politikayı ve daha birçok şeyi sorguluyor, kendi hikâyelerini öne çıkararak aralarındaki farklılıkları ve ortaklıkları tarihe not düşüyorlar. Başörtüsü, tesettür, din, dindeki farklı yorumlamalar, camilerdeki var oluş, kamusal alandaki var oluşları… üzerine kafa yoruyorlar, farklı sevgilerine, kültüre, sanata, sinemaya, gezmeye olan meraklarına, karşılarına çıkan engellere ve bu engelleri nasıl aştıklarına yer veriyorlar. Erkekliği, Müslüman erkekliği, erkeklerin kendilerine “Had bildirmelerini” ve buna karşı çıkışlarını konuşuyorlar ve sanıyorum en büyük mücadeleyi de Reçel’in kavramsallaştırmasıyla bu “Orhan’lara karşı veriyorlar.7 Reçel olarak “Orhan”ı anlattığımız yazıda ona dair şunları söylüyoruz ve temennimiz de kısaca şu:
“Peki kim mi bu Orhan? Orhan’ı zaten hepiniz tanıyorsunuz. Orhan içimizden biri. Orhan otobüste karşı koltukta, okulda yan sırada, iş yerinde çapraz masada. O bir trol değil! Kendisi samimiyetle ahiretimiz için endişeli. Kâğıttan erkeklik kalesi üflersek yıkılır diye de telaşlı ve öfkeli.
Seni görüyoruz ama bize de yazık be Orhan. Artık git Orhan. Git kendini çok sevdirmeden.”
Zor Zamanlarda Başarı, Kadınların Asıl “Modası”
Reçel, KŞKMİ, Müslüman feminist kadınlar, seküler feminist kadınlar ve bu alanda mücadele veren tüm kadınlar verdikleri mücadele konusunda gün geçtikçe daha da değerli ve önemli kazanımlar elde ediyorlar. Ve tüm bunları çokça zor bir zamanda yapıyorlar. Son zamanlarda Türkiye ve dünyadaki görünür siyasi ve toplumsal gerilime rağmen kadınlar bir araya gelmeye, sözlerini söylemeye, özellikle de toplumsal hayatta gün geçtikçe daha görünür hâle gelmeye devam ediyorlar. Kadınların “Zor zamanlarda” büyük başarılar elde etmesi, kadın hareketi içerisinde hiçbir zaman “Moda” olmayı bırakmayan bir “Alışkanlığıdır” demek çok da yanlış olmayacaktır kanısındayım.
Süfrajet hareket de tam savaş zamanında bir ivme yakalayabilmişti. Baştaki “Erkekler” kendi “Erkekçe” dertleriyle uğraşırken kadınlar kendi hayatlarına, kendi toplumsal ve kamusal var oluşlarına dair mücadelelerine devam ettiler ve daha önce eşi benzeri olmayan birçok mücadele yöntemiyle dünyadaki tüm kadınların hayatlarını değiştirecek değişikliklere alan açtılar. Aynı durum Türkiye’de, 80 Darbesinin ardından gerçekleşen ilk kitlesel eylemin kadınlar tarafından gerçekleştirilmesiyle benzerlik gösteriyor. 80 Darbesi sonrasındaki o büyük sessizlik ve baskı süreci, ancak kadınların ses çıkarmasıyla dağılmaya, yeni mücadele alanları ortaya çıkabilmeye başladı. Bu anlamda dünyadaki birçok dönüşümün kadınların bu “Zor zamanlarda” çıkardığı sesler sayesinde mümkün olabildiğini söylemek çok da iddialı olmayacaktır bence. Bu anlamda gelecek dönem için umudu kadınlarda görmek, hem toplumsal hem de politik düzelmenin de yine kadınların elinden çıkabileceği bir unsur olarak hayatlarımızdaki varlığını hissetmek geleceğe dair umutlarımızı artıracaktır. Bu yeni ve zor dönemin umudu da Müslüman kadınlar içerisinde filizlenen hareket içerisinden mi çıkacak? Bu sorunun cevabını zaman gösterecek.
1 Burada küçük bir parantez açmak gerekecek muhakkak. Her kadın hareketi ya da kadın mücadelesi kendisini feminist olarak tanımlamıyor ve bu konuda oldukça kapsamlı tartışmalar var. Bu tartışmalar yazının konusu olmamakla birlikte, bence en önemli etken farklı feminizmleri ve feminist anlayışları tanımamak ve hatta feminizmi “Erkek düşmanlığı” olarak görmek. Ben feminizm derken Bell Hooks'un “Feminizm Herkes İçindir” kitabında yer verdiği o basit tanıma referans veriyorum: Feminizm cinsiyetçilik karşıtlığıdır.
Yani kadınların ya da erkeklerin cinsiyetlerinden ötürü ayrımcılığa uğramasına karşı çıkar.
2 Meraklılar için tavsiye: Silvia Federici, Caliban ve Cadı Kadınlar, Beden ve İlksel Birikim.
3 Burada kısaca bahsettiğim feminist hareket tarihine dair daha derin ve yine kısa bir metin okumak isterseniz tavsiyem: Serpil Çakır'ın “Feminizm: Patriyarkal İktidar Eleştirisi” makalesi.
4 Moda kavramı, derginin içeriğine uygun bir şekilde, moda kavramının “Belirli bir süre etkin olan toplumsal beğeni, bir şeye karşı gösterilen aşırı düşkünlük” anlamı kastedilmektedir. Moda, popülerlik ve bu kavramlara yönelik tartışmalar bu yazının kapsamının dışında kalmakla birlikte kadın hareketinin ve kadın mücadelesinin her daim “Moda” olduğu düşüncesinden yola çıkılarak bu yazı kaleme alınmıştır.
5 Aksu Bora ve Asena Günal tarafından derlenen 90'larda Türkiye'de Feminizm isimli kitap Türkiye'deki feminist hareketin 80'ler sonrasındaki macerasına dair önemli bir kaynak niteliğinde. İrade'nin İyimserliği: 2000'lerde Türkiye'de Kadınlar da bu kitabın devamı niteliğinde ve Türkiye'deki kadın hareketi adına önemli bir kaynak metin olarak buraya not düşmek istedim.
6 http://recel-blog.com/ablalara-selam-direnise-devam/
7 http://recel-blog.com/orhan-bekleme-yapma/
Rümeysa ÇAMDERELİ – Aktivist
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı