Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
Hayal kırıklığı yolculuğun vazgeçilmez bir parçasıdır.
Dört kişilik bir aileyle uzun bir tatile çıkmak, stres testi gibidir. Bir defa evdeki roller az buçuk değişir. Herkes artık yolculuğun sabırlı bireyleri olmak zorundadır. Dar bir alanda uzun saatler geçirirken can sıkıntısı, beklentilerin uyuşması, ortak kararların herkese aynı mutluluğu getirmesi gibi dile getirilmeyen ama karşılanması hayli güç olan kriterler vardır. En büyük çocuğun anne babayla yaş farkı 25, küçüğün ise 30’un üzerinde olduğunu düşünecek olursanız yolculuk bir yol ruletine dönüşebilir. İşte York yakınlarındaki Selby kasabasında yaz ortasında serin bir sabahta kiralık arabanın başında ailenin diğer üç kişisini beklerken kafamdan bunlar geçiyordu. Sabahları biraz nemrut suratlı olduğum zamanlar vardır, kendime bile tahammül edemem. Bu nedenle susarım. O sabah da öyle yapmaya niyetliydim. Kaldığımız pansiyonun girişinde, henüz sahibi tarafından alınmamış bir mektubun üzerindeki zarfta babalar günü olduğunu hatırlatan bir damga olmasaydı o sabah benim için herhangi bir sabahtan farklı olmayacaktı. O günün ne olduğunu bulmaları konusunda ailemi hiç yormadım ve babalar günümü kutlamalarını rica ettim. Arabamıza binip yola çıktık. Trafik tersten akıyordu ve bu hayatımızı tersyüz etmiyordu. Ama sağ tarafta arabayı kullanmak hâlâ garip geliyordu. İstanbul’daki küçük aile arabamızdan biraz daha büyüğünü almıştık. Çocuklar arkada uyuklamaya başladılar. Göz alabildiğine yeşillik içinde kendimizi kocaman bir salatanın ortasındaki zeytin taneleri gibi görmemiz mümkündü.
York’a girdiğimizde şehir uzun sürmüş bir gecenin ardından horul horul uyuyordu. Sokaklarda ekmek York’a girdiğimizde şehir uzun sürmüş bir gecenin ardından horul horul uyuyordu. Sokaklarda ekmek dağıtım araçları ve evlerine gitmek için gece kıyafetleriyle dolaşan tek tük insanlar vardı. Müzelerin açılmasına dört saat kadar vardı ve biz York’ta ne yapacağımızı bilmiyorduk. Müze kapılarını ziyaret etmenin de farklı bir anlamı olabileceği, çaresiz turların ardından aklımıza düşüverdi. Evlerine gitmek için gece kıyafetleriyle dolaşan tek tük insanlar vardı. Müzelerin açılmasına dört saat kadar vardı ve biz York’ta ne yapacağımızı bilmiyorduk. Müze kapılarını ziyaret etmenin de farklı bir anlamı olabileceği, çaresiz turların ardından aklımıza düşüverdi.
Hayal kırıklığı yolculuğun vazgeçilmez bir parçasıdır. Çaktırmadan gezmeye devam ederseniz hayal kırıklığı dediğiniz şeyler yolculuğun ilginç parçaları arasında yerini alır. Arabaya binip yola devam ettik. Dosdoğru kuzeye, İskoçya’ya doğru gitsek de yollar hiç de haritada görüldüğü gibi düz değildi. Köylerin içine girip çıkıyorduk, birbirine benzer kasabalar, TESCO marketleri ve ardından otoyol ve otoyol üzerinde Costa kahve dükkânlarının olduğu dinlenme tesisleri.
İçinde Costa kahve otomatlarının olduğu küçük benzin istasyonları ve her yerin nasıl bu kadar yeşil olabildiğini fazla kafa yormadan anlayabilmeniz için durmadan yağan yağmurlar. Bardaktan boşanırcasına değil yağmur ama ıslatıyor. York’u terk ettikten sonra Durham şehri. Üniversite okumak dışında kimsenin uğrayacağını düşünmediğim bir şehir. Üniversitenin katedraline girdiğimizde Pazar ayini ve kilise orgunun küflenen taşlar için bir çeşit zaman kliması olarak çalıştığını düşünmek mümkün. Yola devam ediyoruz. Sınırlar olmadığı için İngiltere’de mi yoksa İskoçya’da mı olduğumuzu anlamak mümkün değil. Belki Galler’de olduğu gibi tabelalar çift dilde yazılmaya başlar da anlarız diye geçiriyorum içimden. Yeşillikler bitmiyor ama artık heyecan da uyandırmıyor. Yolun kenarlarında uzun otlaklara yayılmış hayvanlar da aynı fikirde ve oturdukları yerde otlamayı sürdürüyorlar. Pazar sabahı henüz bitmiş değil ve biz hâlâ İngiltere’deyiz. Trafik tabelalarının bile seyreldiği bir yerde kocaman bir yazı gözümüze çarpıyor:
İNGİLTERE’NİN SON KAFESİ…
Önünde motorcuların park ettiği bir kafe. Acaba İngiltere’de en son açılan kafe mi diye aklımızdan geçiriyoruz. Değil. İskoçya sınırına gelmeden son kafe burası. İngiltere’deki son kafeye girmek ister miydiniz diye soruyorum. Ailede kimsenin ilgisini çekmiyor. İskoçya’nın girişinde bizi karşılayan neşeli gayda sesleri İngiltere’nin son kafesinin geride kaldığını ve İskoçya’da rahat bir nefes alabileceğimizi müjdeliyor. Bir aile için en büyük mutluluk, sevinçte ve hüzünde birlikte olmakta gizlidir. Buna şunu eklemek de mümkün: Kayıtsız kaldığımız şeylerin ortaklığı ailenin gerçek gücüdür. İngiltere’nin son kafesine girmemek bizi işte böyle bütünleştirdi.
Kaan Murat YANIK
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı