Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
İş sahne ve şov dünyasına, ekran, sinema ve sanatçı kimliği ile milyonların karşısına çıkmaya geldiğinde ise bu estetik ve güzellik meselesi artık dayatmaya dönüştü. Michael Jackson’la başlayıp Beyonce’a uzanan beyazlaşma operasyonu, işin vahametinin en uç ve çarpıcı örneği.
Yazılı kültürden görsel kültüre geçişiyle birlikte insanoğlunun “Güzel” görünme ile ilgili derdi, tasası daha da arttı. Sinema ve televizyonun icadı beyazperde ve ekranda makbul olanın ölçülerini de belirlemeye başladı. Kadın ve erkek için standartlar artık bu iki çerçeve tarafından konuluyordu. Ekrana çıkan kadınlar da erkekler de “Genç” ve “Güzel” olmalıydı. Güzelliğin ve estetik olanın toplumdan topluma, kültürden kültüre değişkenliği de bu süreçte ortadan kalktı. Güzel ve çekici kadın profili Marilyn Monroe, Audrey Hepburn gibi yüzlerde sabitlendi. Zamanla isimler değişse de “Güzellik” standartlarını sinema, televizyon ve moda sektörleri belirler hâle geldi. Sinema ve televizyon ekranına gözünü, zihnini sabitleyen milyonlar da kendilerini gördüklerini benzetme yarışına girdiler.
Kadının fıtri olarak güzel görünme ve beğenilme güdüsü “Güzellik” pazarlayanların işini bir hayli kolaylaştırdı. Aslında öteden beri güzellik uğruna kadın cinsinin çekmediği çile yoktu. Sözgelimi Çin’de yüzyıllar boyunca yaşatılan lotus ayak geleneği, sınıf atlama ve toplumsal statü için kadına tek çıkar yol olarak ayak parmaklarını kırarak daha küçük ve zarif ayaklara sahip olmayı öneriyordu. Aileler kızlarını daha iyi bir geleceğe sahip olmaları için ölüm pahasına bu “Estetik” ölçülere uymaya zorluyorlardı.
Osmanlı coğrafyasında yaşayan kadınların fotoğraflarından oluşan bir albüm elime geçmişti bir süre önce. Çok değil yüz elli, iki yüz yıl önce yaşayan büyük büyük annelerimiz şişman, yuvarlak hatlı ve bugün “Çirkin” olarak adlandırılabilecek kadınlardı. Oysa o günün ölçülerine göre devrinin en güzel kadınları diye not düşülmüştü fotoğrafların altına. Bu büyük farkın en temel sebebi, kapitalizm ile birlikte “Güzellik” ve estetiğin de çok güçlü birer sektöre dönüşmüş olması. Milyonlarca dolarlık kozmetik sanayinin, estetik operasyonların satılabilmesi için kadınların kendilerine yabancılaşmaları ve aynaya baktıklarında “Kusur” bulmaları gerekiyordu. Öyle de oldu.
Ari Irk’tan Tek Tipleşmeye
Moda sektörü ve kadın dergileri de bu anlamda şehirli, modern kadın imajının pazarlanmasında en etkili öncü birlikler olarak süreci hızlandırırdılar. Yaşam tarzı pazarlayan bu mecralar mutlu, başarılı ve kariyer sahibi, “Makbul” bireyler olmanın yolunun güzel bir görüntüden geçtiğine öylesine inandırdılar ki kadınlar kariyer planı yaparken bir yandan dış görünüşlerine yatırım yapmak zorunda hissettiler kendilerini. İş sahne ve şov dünyasına, ekran, sinema ve sanatçı kimliği ile milyonların karşısına çıkmaya geldiğinde ise bu estetik ve güzellik meselesi artık dayatmaya dönüştü. Michael Jackson’la başlayıp Beyonce’a uzanan beyazlaşma operasyonu, işin vahametinin en uç ve çarpıcı örneği.
Farklı ırki özelliğe sahip bu insanlar milyonların hayranlık duyduğu “Ünlüler” olsalar dahi sistemin “Güzellik” dayatmasına çok da fazla direnemiyorlar. Bir zamanlar Hitler Almanya’sında yapılan ari ırk dayatması, kapitalizm eliyle gönüllü bir dayatmaya dönüşüyor. Asyalılar, Afrikalılar ve diğer etnik ırklar aidiyetlerinden kompleks duyar hâle getirilerek tek tipleşmeye mecbur bırakılıyor.
2012 yılında Aktüel dergisinde yer alan bir haberde görüşlerine yer verilen Boston Simmons Üniversitesi Afrikalı Araştırmaları Bölümü Başkanı Janie Ward’ın “İdeal güzellik anlayışı çok uzun zamandır Amerika’daki beyaz ırkın tekelinde. Ve bu ideal güzellik kalıbı medya aracılığıyla tüm dünyaya dayatılıyor. Popüler kültür tüm dünya üzerinde bir baskı yaratıyor ve etnik kökenli insanlara ‘esas güzel işte bu, ama senin tenin koyu, burnu büyük, kalçan geniş, saçın kıvırcık; güzel kalıbına uymuyorsun!’ mesajını veriyor. Bu yüzden etnik kökenliler kendilerini güzellik kalıbına ‘uygun’ hissetmiyor, ırksal özelliklerini estetik ameliyatlarla törpüleme yoluna gidiyor.” şeklindeki cümleleri düşüncemizi doğruluyor.
Güney Kaliforniya Üniversitesi’nden sosyoloji profesörü Julie Albright da, “Güzellik takıntılı bir çağda yaşıyoruz. Ve sürekli olarak mükemmel güzellikteki insanların görüntüleriyle karşı karşıya bırakılıyoruz. Bugün estetik cerrahi bilimi ile bize ezberletilen bu güzellik standartlarını kolayca elde edebilme imkânı sununca yaşanan bu değişim kaçınılmaz oluyor. Çünkü herkes ‘onlar gibi güzel’ olmak istiyor.” diyerek söz konusu dayatmanın altını çiziyor. Kaldı ki Güney Kore’deki estetik çılgınlığının arka planında ırki özelliklerinden duyulan kompleks yatıyor. Kabul gören ‘güzel’ tipolojisine uyabilmek için milyonlarca kadın ve erkek bıçak altına yatıyor. Sonuç fotokopiyle çoğaltılmış gibi karakteristik hiçbir özelliği olmayan, birbirinin kopyası hâline gelmiş insanlar topluluğu.
Hepimiz Kırk Yaşındayız
Bunun ülkemizdeki sağlamasını ise televizyon dizileri yoluyla yapmak mümkün. 25-35 yaş arası özellikle kadın dizi oyuncularını birbirinden ayırmak neredeyse imkânsız hâl almaya başladı. Sosyal medyada, birbirlerine benzerlikleriyle seyirciyi şaşkına çeviren oyuncularla ilgili foto galerilerine sıkça rastlar olduk. Yıllar önce bir talk-show programına katılan Ayşegül Aldinç’in, ‘Artık hepimiz kırk yaşındayız. Ajda Pekkan da ben de.’ şeklindeki esprili ifadesi, aradan geçen zaman içinde kendini doğrulayan kehanete dönüştü. Hem yaş hem görünüş olarak giderek tek tipleşen bir jenerasyon oluşmaya başladı.
Gösteri dünyasının ve ekranın “Güzel kadın/yakışıklı erkek” saplantısı özellikle oyunculuk yapmak, ekrana çıkmak isteyen kadın ve erkekleri bedenine ve yüzüne yatırım yapmaya zorluyor. Sözgelimi rap müzik yapan bir gencin sosyal medyada paylaştığı klibine yaptığı şarkının sözlerinden çok dişinin kırık oluşuyla ya da kilosuyla ilgili yorumlar alması toplumun da bu dayatmanın parçası hâline geldiğini gösteriyor.
Bundan dolayı da yeteneklerini geliştirmek yerine yüzüne estetik müdahaleler yaptıran ünlülerin geçirdiği evrim magazin sayfalarına haber oluyor her fırsatta. Tutacak bir dizinin denklemi hâlâ Yeşilçam şablonlarında aparma “Güzel kız/yakışıklı oğlan” klişesinden ilerleyince yirmili yaşlarına gelmeden genç kızlar ve genç erkekler makbul oyuncu tipolojisine girmek için birer tasarım harikasına dönüşüyorlar.
Türkiye’de 2 milyar doları aşan estetik pazarının dünyanın ilk 10 ülkesi arasına girmesinin hikmeti de biraz burada yatıyor. Uluslararası Estetik Plastik Cerrahlar Birliği’nin (ISAPS) verilerine göre, 2011-2016 yılları arasında Türkiye’de estetik operasyonları yüzde 200’e yakın büyüme gösterdi. 2011 yılında 266 bin 146 olan estetik operasyon sayısı geçen yıl 789 bin 564’e ulaştı. Tabii beterin beteri var. Güney Kore’deki estetik çılgınlığı ile kıyaslandığında yurdum insanı için kendisiyle daha bir barışık denilebilir.
Gülcan TEZCAN – Gazeteci/Yazar
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı