Güzelin kaderi

Merjam Yazar: Merjam 10 Eylül 2020

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Hz. Yusuf’un marifeti, suretinin güzelliği değil, güzelliğinin kaynağı olan ‘mutlak’a sadakatiydi. Güzelliği onun imtihanı olmuş, bu imtihanın çilelerini ise dosdoğru olmaktan vazgeçmeyerek aşabilmişti. Böylece kıssaların en güzeli olan Hz. Yusuf’un tecrübesi, güzelliğin bizi ancak iyi, doğru, ahlaklı kılarak yetkinleştireceğini ve bu anlamla amacının korunabileceğini gösterdi.

Güzelin kaderi

 

Gözle temaşa edilebilen güzellik, güzelliğin sadece bir bölümünü (sureti); göze zevk verme, gönülde heyecan uyandırma, beğeni ve sevgi hissettirme gibi arzulama niteliklerini taşır. Güzel, hayranlıkla duyumsanandır. Seyredende bir aydınlanma, bir sürur uyandıran zevktir. Güzellik cezbeden, sevilen bir mahiyettir ve bütün güzel suretler bu cana yakınlıkla ayırıcı bir özellik taşır. Bu ayırıcı nitelikle özel bir ilgi kazanan güzellik, hem ona sahip olana kendini özel hissettirir hem de onu her şeyden ayıran bir hayranlıkla, özlemle seyredilir. Fakat ne güzelliğin özel hissettirmesi ne de hayranlıkla seyredilmesi anlamını kavramak için yeterlidir. Çünkü, güzelin ideal niteliği, ayırıcı biçimi uyumlu olduğu özle, onu var eden kaynakla anlamlıdır. Suretin bir iddiasına dönüştüğünde ise onu var eden özden kopar. Bu yüzden güzelin uyumlu olduğu ideal surete kusursuz baht hazırlamaz, seyredilmekle de yetinmez.

 

Güzel ne tek başına kendi için güzeldir ne de güzelleştirdiği cisme aittir. Nitekim suret, güzellikle şekillense bile geçiciliğin elinde yok oluşun bütün arazlarına muhataptır. Bütün kaderler gibi güzelin kaderi de nakıs bir zamana, zaafa, acziyete mahkûmdur. Ama kuşkusuz halk edilen her şey gibi güzelliğin de bir amacı vardır. Ve bu amaç güzele bir iddia kazandırmaya değil kaynağı olan mutlaka yol açmaya yöneliktir.

 

 

Güzellik Nihai Hedef Değil

 

Güzelliği kusursuzlukla ilişkilendiren Gazâlî’ye göre, her şeyin güzelliği onun ulaşabileceği yetkinliğidir. Ve her şeyin kendine göre bir mükemmellik şekli vardır… Fakat güzelliği mükemmellikle birlikte düşünsek bile onu kusursuzlukla tanımlayamıyoruz. Madem suret nakıs olma kanuna bağlıdır, yok olmanın baskısına maruzdur ve bozulmaya mahkûmdur. Nihayet güzele “İlgi” kesilmeyen bir tarihe sahip olsa da suret güzelliğin insanı mükemmelleştirmediğini, bir değer ölçüsü sayılmadığını da biliyoruz. Yaratılmış her şey gibi güzel de kaderin hükmü altında, zamanın elinde ve zaafın kucağındadır. Öyleyse hayranlıkla duyumsanan güzelliğin yetkinliğinden, güzelliği arzulamanın ya da hayranlık duymanın sebebinden anlaşılması gereken nedir?

 

Allah sözü; güzel olana sevgi beslemenin, güzeli arzulamanın insana bağışlanmış bir zevk ve menfaatler olduğunu belirtir. (3/14) Yeryüzündeki güzellikler arzulanan zinetler (zevkler) olarak yaratılmıştır ve bu yaratma insanların nasıl davranacağını ortaya çıkaracak birer sınanma vesilesidir. (18/7) Heidegger’a göre, “Güzelliğin bilinir olması için gizlilikten kurtulması, ortaya çıkması gerekir.” Bu manada güzelliğin yaratılması, hakikatin tecellisi olarak mutlak güzelin ortaya çıkması (bilinmesi) içindir. Güzelliğin görünmesi (bilinmesi), suretin yaradılış hakikatiyle algılanmasını şart kılar. Güzellik, eksiklikten yahut bozulmaktan kurtaran, kusursuzlaştıran bir nitelik olmaktan ziyade güzeldeki iyinin, doğrunun algılanmasını sağlamak için bir olanaktır.

 

Bu yüzden Allah, yarattığı güzelliği nihai hedef olarak işaretlemez. Suretin amaç olarak ele alınışını günahla birlikte zikreder. Çünkü, sureti amaç edinmek ebedî olanı, ruhu değersizleştirmek anlamına gelir. Sureti nihaileştirmek insana geçici bir zevk bağışlamaktan öteye geçmez. Dünyevileşmeden ibaret olan bu zevk, ebedî hayatın güzellikleriyle buluşmaya yol açamaz, geçicilikten ibaret kalır ve güzelliği anlamsızlaştırır. İspanyol düşünür M. Unamuno’nun, “Seyri bizi olduğumuzdan iyi kılmayan güzellik, güzellik değildir.” sözü bu hakikati çok iyi özetleyen bir ifadedir. Bizdeki güzelliği, doğruluğu, iyiliği ortaya çıkarmayan yani bizi mutlak güzele (hakikate) yöneltmeyen güzellik, Unamuno’nun tabiriyle “Bütün gönüller için bir anlamsızlık uçurumudur.”

 

 

Güzelliğin Hakikati

 

Güzele kalp nazarıyla bakmak ve hikmetini görmek “Anlamı” ortaya çıkaracak, asıl olanı (ebedîyi) suret (geçicilik) sığlığından kurtaracak bir ufuktur aynı zamanda. Peygamber Efendimizin (s.a.), bir yol üzerinde rastladıkları ve herkesin gözünü kaçırdığı köpek leşinin iskeletini işaret edip, “Bakın ne güzel dişleri var” diye dikkat uyandırması bu nazara bir misaldir.  Hz. Süleyman’ın hükümranlığına ve saltanatının bir göstergesi olan billur zemine hayran kalan Melike Belkıs, nazarını, gördüğü güzelliğin kaynağını kavramaya yöneltebilmiştir. Bu yüzden Hz. Süleyman’a bağışlanmış kudretin sergilediği güzellikleri temaşa etmekle şahit olduğu surete değil bu kudretin kaynağı olan hakikate teslim olmayı bilmiştir. Belkıs’ın hakikatini ortaya çıkaran temaşa, kalp gözüyle baktığı için onu Süleyman’a değil, “Süleyman’la birlikte âlemlerin Rabbine teslim oldum.” istikametine kavuşturmuştur. İşte her güzellik ancak hakikat nazarıyla seyredildiğinde görücüsünü şekle mahkûm bırakmaz, yaratıcı kaynağa yöneltir. Bu, güzelin eşiğinden ufuklarına süzülebilmek ve onu oluşturan sırra vasıl olabilmektir. Yoksa güzellik tek başına bozulma ve yok olma kaderiyle geçicilikten başka bir şey vaat edemez.

 

Feridüddin Attar, Şeyh San’an hikâyesinde zamanın piri olan şeyhin aklını başından, imanını kalbinden söküp alacak bir güzele gönlünü kaptırmasını anlatır. Kızın sureti şeyhin gözünde öyle güzeldir ki uğrunda ilminden, takvasından sıyrılıp rezilliğe, cehenneme razı olmaktan kaçınmaz. Suretin güzelliğine duyduğu tapınma boyutundaki aşkın Şeyh San’a’ya hazırladığı yegâne kader ise anlamsızlaşma, değersizleşmedir. Bu ise güzelliğin ebedîlikle bağını koparmanın bedelidir.

 

İslam kültüründe hiçbir suret sadece güzel olduğu için emsal kılınmaz. Güzelliğin ifade ettiği değere, güzelliğin anlamı olan ruha, güzelliğin hakikati ortaya çıkarma amacına dikkat çekilir. Güzelliğin biçime indirgenmesi, anlamsızlıkla değersizleştirilmesi, amacından saptırılması ise ağır bedellerin tecrübesi olarak hatırlanır.

 

 

Yusuf’un İmtihanı

 

Hz. Yusuf’un sireti, kıssaların en güzeli olma özelliğini, bu bahsin en güzel dersini vermekten alır esasında. Züleyha, Yusuf’un güzelliğini mutlaklaştırmış, izafi olanı mutlak olarak görmüştür. Güzelliğin arzulanır olmasıyla yetinmiş ve onu nefsine amaç edinmiştir. Oysa bu putlaştırmadır; yaratılış amacından saptırma, asıl olanı geçici olana kurban etme, hakikati basitleştirmedir. Züleyha’nın misafiri olan kadınların, Yusuf’un güzelliğini temaşa ettiklerinde ellerini kestiklerinden habersiz olacak kadar hayranlık duymaları da tek başına bir anlam ifade etmez, nitekim kadınlar ellerini kestikleriyle kalırlar. Bu da güzelliğin ebedîlikle ilişkisi içindeki uyumunu bozmak ve suret zindanına sıkışmaktır. Nitekim Hz. Yusuf’un güzelliğinde gizli olan hakikat, bağışlanmış güzelliğin alkış bekleyen bir gösteriş malzemesi yahut nihai amaç edinilecek bir arzulama putu olmadığını ortaya çıkarmıştır. Züleyha suret gözüyle baktığından Yusuf’un güzelliğinin elde edilir bir nitelik olduğunu zannetti. Hz. Yusuf ise güzelliğin mutlak güzel ile ilişkisi içinde “Güzel” olduğunu biliyordu. Züleyha’nın tasarruf arzusunun, güzelliği iyilikten koparacağının, güzellikteki saflığı bozacağının farkındaydı. Bu yüzden “Bana göre zindan, bunların beni çağırdığı şeyden sevimlidir.” istikametinden sapmadı.

 

Hz. Yusuf, kerim bir misal oluşunu, güzelliğinin kusursuzluğundan değil Züleyha’nın nefsine teslim olmayan ahlakından (hakikatten) almıştır. Hz. Yusuf’un marifeti, suretinin güzelliği değil güzelliğinin kaynağı olan “Mutlak”a sadakatiydi. Güzelliği onun imtihanı olmuş, bu imtihanın çilelerini ise dosdoğru olmaktan vazgeçmeyerek aşabilmişti. Böylece kıssaların en güzeli olan Hz. Yusuf’un tecrübesi,  güzelliğin bizi ancak iyi, doğru, ahlaklı kılarak yetkinleştireceğini ve bu anlamla amacının korunabileceğini gösterdi.

 

“Allah sizin suretlerinize değil amellerinize bakar.” hadisi, suret güzelliğinin tıpkı afiyet gibi, nimetlerin kimisinde arttırılıp kimisinde azaltılması gibi bir dünya hâli (imtihan vesilesi) olduğunu hatırlatır. Güzellik insana ne kusursuzluk sağlar ne de üstünlük sebebidir. Allah yarattığı nimetlerin zayi edilmesine razı olmadığı gibi güzelliğin de hakikatle anlaşılmasını ve kaynağından koparılmamasını ister. Demek ki güzelliğin niteliği uyum sağladığı amaca yönlendirmesiyle bilinir. Has-ı kelam her şey gibi güzelin de kaderi imtihanlarla örülüdür ve ulaşabileceği yetkinlik ancak hakikatle uyum sağladığı orandadır.

 

Münire DANİŞ – Edebiyatçı/Yazar

Etiketler:
Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio