Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
“Yazmak; âşık olmak, düşsel bir yolculuğa çıkmak ve sihirli bir saray inşa etmek gibi… Hepsi sözcüklerin gücüyle.”
Mimar, sanat tarihçisi ve yazar Gül İrepoğlu ile yazar kimliği ve son kitabı “Kavuşmak” hakkında keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Gül İrepoğlu, “Yazmaya başladıktan sonra bazen konu ve kahramanlar elimden tutup beni önceden kestiremediğim yerlere sürükler, beni yönlendirir, bana çok şey öğretir. Roman tamamlandıktan sonra artık başlangıçtaki insan değilsinizdir, ruhsal olarak bir biçimde geliştiğinizi duyumsarsınız.” diyor.
Sizi biraz tanıyabilir miyiz? Yazmaya nasıl başladınız? Ve yazmak sizin için ne ifade ediyor?
Sanırım kendimi tanımlamamı istiyorsunuz, o hâlde özetleyeyim. Mimar, sanat tarihçisi ve romancı dersek yeterli olur. Yoksa eski moda anket cevapları gibi olacak!
Akademik dünyamda, Lale Devri nakkaşı Levni hakkında yazdığım bilimsel kitap, hayal gücümü karşı durulmaz biçimde kışkırtınca, hayallerim akademik cümlelere sığmaz olunca, başkahramanı Levni olan bir roman yazdım yıllar önce: “Gölgemi Bıraktım Lale Bahçelerinde”. Sonrası geldi. Romancılığım beni en mutlu eden kimliğim. Yazmak; âşık olmak, düşsel bir yolculuğa çıkmak ve sihirli bir saray inşa etmek gibi… Hepsi sözcüklerin gücüyle.
HEVESLİ VE DİKKATLİ BİR OKURUM
Nasıl bir okursunuz? Okurken nelere dikkat edersiniz?
Hevesli ve dikkatli bir okurum, ben. Okumakta olduğum kitap beni sararsa elimden bırakamam; ifadesini, seçtiği sözcükleri sevdiğim yazarları ağır ağır okurum, sindire sindire. Okuru baştan hikâyenin içine çeken ve hiç bırakmayan romanlara hayranım. Ayrıntılarda hatalara, bilgisizliklere dayanamam, beni metinden uzaklaştırır, bir de abartılı uzatmalar. Karakterde kendimden bir şeyler bulursam, bu pek belirsiz bir özellik de olsa, daha çok bağlanırım okuduğum metne.
Yeni kitabınız “Kavuşmak” ile okurların karşısındasınız. Kitabınızda 1950 yıllarının, Klasik Türk Müziğinin insanlarını anlatıyorsunuz. Burada anlatılan aşkın iki kahramanı Mesut Bey ve Dürdane Hanım. Onlardan biraz bahsedebilir miyiz?
Bu karakterler gerçek kişiler, Mesut Cemil Bey o zamanların ünlü müzisyeni, tambur ve viyolonsel çalıyor, aynı zamanda radyonun yöneticisi ve sunucu. Çok yönlü ve karizmatik bir adam. Dürdane Hanım, onun konservatuvardan öğrencisi. Genç ve güzel bir kadın, güçlü bir duruşu var ve çok âşık. Daha fazla anlatmayayım, romanda heyecana yer kalsın.
KURGUSAL BİR METNİ FAZLA BİLGİYLE DOLDURMAK DOĞRU DEĞİL
Kitapta kahramanlarınızın karakterlerini ön plana çıkarıp onlarla ilgili bilgilere çok nadir yer veriyorsunuz. Bunu yaparken amacınız neydi? Olayları biraz daha okurunuzun hayal dünyasına bırakmak mı?
Elbette. Kurgusal bir metni fazla bilgiyle doldurmak doğru değil bence. Okur o kahramanların duygularını; acılarını, sevinçlerini, heyecanlarını derinden hissedebilirse romanın içine girer. Okurun hayal gücünü harekete geçirmek yazarın vazgeçilmezi zaten.
“Kavuşmak” adlı kitabınızda kavuşamayan âşıkların hikâyesi anlatılıyor. Kitabın oluşumu ile ilgili enteresan bir hikâyesi var. Bunu da sizden dinlemek isteriz.
Kavuşamadıkları sonucuna mı vardınız? Bence doğru değil bu. Kavuşmanın türleri vardır, burada anlatmayı hedeflediğim bu. “Kavuşmak”ta anlattığım büyük aşkın kadın kahramanı Dürdane Hanım, beni daha önce yazdıklarımdan tanıyarak kalmakta olduğu huzurevine çağırttı, yıllar önce Mesut Cemil Bey ile yaşadığı gizli aşkın hikâyesini yazmamı istedi, aşk mektuplarını verdi.
Beklemediğim, sarsıcı, öte yandan onur veren bir görevdi bu. Dürdane Hanım, sezgileri çok güçlü bir kadındı. Beni o sırada yaptığım TV programlarıyla ve romanlarımla tanımış, bende gözlemlediği küçük ayrıntılarla yaşadığı aşkı doğru aktaracağımdan emin olmuştu anlaşılan. Sonradan hep iyi ki öyle olmuş dedim. Yazık ki Dürdane Hanım’ın ömrü vefa etmedi romanı görmeye.
HİKÂYEYİ ZAMAN ZAMAN AĞLAYARAK YAZDIM
Peki, kitabın yazım aşaması ne zaman başladı ve bu süreç nasıl gelişme gösterdi?
Dürdane Hanım ile o tek görüşmemizden sonra konu beni içine çekti. Başka bir görüşmemiz olmadı, birçok araştırma yaptım, ama her şeyi çoklukla o aşkın bana verdiği esinlerle, hayal gücümü kullanarak kurguladım. Zaman zaman konuyla öylesine bütünleştim ki ağlayarak yazdım bazı yerleri.
Romanınızın içinde okurunuza eşlik eden müzik parçaları var. Bu fikir nasıl ortaya çıktı?
“Kavuşmak” romanı iki müzisyenin aşkını anlatıyor. Her yanının türlü müzikle bezeli olması doğal; Mesut Bey’in bestelerinin yanı sıra Münir Nurettin Selçuk, Safiye Ayla, Müzeyyen Senar, Selahattin Pınar… Onların alanı olan klasik Türk müziği başköşede elbette, ancak romanda yer alan tek müzik türü bu değil. Mesut Bey zaten tamburun yanı sıra viyolonseli de hakkıyla çalan bir müzisyendi, Batı müziğine de hâkimdi. Berlin’de öğrenim görmüştü.
Klasik Batı müziği romandaki yazar karakterinin de sevdiği bir tür olarak karşımıza çıkıyor, özellikle Maria Callas, Mozart, Vivaldi… Öte yandan popüler müzik de yok değil, hatta Joan Baez, Eric Clapton, Timur Selçuk… Yazma sürecinde beni destekleyen müzikleri romandaki kahramanlarla paylaştım. Kitabın arkasında da hikâyede değindiğim otuz dört müzik parçasını geçiş sırasına göre verdim, okur bunları dinlemek isterse kolaylık olsun.
ROMAN İÇTEN GELEN BİR TASARIMDIR
Özgeçmişinize baktığımızda çok yönlü bir insan olduğunuzu görüyoruz. Hem sanat tarihçisi, hem mimar, hem de akademisyen kimliğine sahipsiniz. Bu kitabınızı yazarken en çok hangi kimliğiniz ön plana çıktı?
Bu kimlikler bir arada karmaşa yaratıyor mu sorusu aklınızdan geçiyor belki. Birbirini destekliyor bu kimlikler. Hangisinin ne zaman öne çıkacağı doğal olarak belirleniyor aralarında galiba. Roman yazarken özellikle sanat tarihçisi kimliğimi yardıma çağırdığım oluyor. Örneğin, bu bazı sahneleri tablo gibi kurgulamama yardımcı oluyor. Ama bazı yerlerde fazla bilgi vermesini önlemem gerekiyor, o durumda onu arka plana atıveriyorum, tarihsel romanlarda çok işe yarasa da dozunda tutulması gerek. Çünkü esas olan her zaman romancıdır.
Romanlarınızda güçlü kadın karakterlere yer veriyorsunuz. Bunun özel bir sebebi var mı?
İnsan iyi bildiğini yazar. Başka bir şey dememe gerek var mı?
Bir okur olarak okuduğum her roman ve o romanın karakterleri muhakkak ki bana yeni bir bilgi yeni bir duygu katar, öğretir. Yazar olarak siz de romanlarınızı kaleme aldığınız da onların size kattığı, öğrettiği şeyler oluyor mu?
Olmaz mı hiç? Roman içten gelen bir tasarımdır. Tasarım önce zihinde biçimlenir, sonra sözcüklere dökülür. Yazmaya başladıktan sonra bazen konu ve kahramanlar elimden tutup beni önceden kestiremediğim yerlere sürükler, beni yönlendirir, bana çok şey öğretir. Roman tamamlandıktan sonra artık başlangıçtaki insan değilsinizdir, ruhsal olarak bir biçimde geliştiğinizi duyumsarsınız.
TURKUAZI, BİZİM TAŞIMIZI İNCELEYİP YAZDIM
3650 saatlik çalışmasının sonucunda ortaya çıkan “Turkuaz Gökyüzünün ve Yeryüzünün Mirası” kitabınızdan bahsetmek isteriz. Neden onca renk içinde turkuaz ve neden turkuazın 48 tonu?
Hakkımda iyi araştırma yapmışsınız! Sık sorulan bir soruydu, bu saat hesaplamasında bayağı zorlanmıştım. Uzun saatler çalışıyorum ben, her kitapta bu böyle. İyi bir alışkanlık mı, bilemem, bedenim bundan hoşlanmıyorsa da elimde değil. Turkuaz benden istenen bir projeydi, o araya girmeseydi bu roman daha önce bitecekti, ama her şeyin bir zamanı olduğunu öğrendim. Çekici bir projeydi, turkuazı, bizim taşımızı inceleyip yazdım.
Hem renk hem de anlam ve tarih açısından, kullanıldığı her alanı kapsayan bir araştırma oldu ve bu konuda böyle geniş kapsamlı bir çalışmanın açığını kapattı, seviniyorum. Aslında kırk sekizden daha fazla ton çıkarmıştım türlü sanat yapıtıyla karşılaştırarak, ama nüansları çıkarınca bu sayı kaldı. Sonsuz bir konu bu. Uçsuz bucaksız ve çok ilginç. Keyifle yazdığım kocaman bir kitap oldu ve kitaba koyduğum her alt başlık için bir kitap daha yazabilirim!
OSMANLI KÜLTÜRÜ CİDDİ BİR ESİN KAYNAĞIDIR
Prof. Dr. Nurhan Atasoy ile birlikte Osmanlı sanatının zarif detaylarını yorumlayarak iddialı bir mutfak koleksiyonu hazırladınız. Mutfak aksesuarları ve objeler üzerine yoğunlaşan birçok marka aslında Osmanlı’dan ilham alıyor. Nedir bu koleksiyonun farkı?
Osmanlı kültürü ciddi bir esin kaynağıdır, ancak onu doğru ve ölçülü kullanmak gerekir, yoksa ortaya sık sık gördüğümüz bıktırıcı işler çıkıyor, biliyorsunuz. Biz bilgiye dayanarak, o bilgiyi kıvamında, üzerine abartılı ekler yapmadan, günümüzün kullanımına uygun olarak tasarlamaya çalıştık, ortaya gurur duyduğum işler çıktı, ben de evimde kullanıyorum.
İki yıldır bir de mücevher tasarım danışmanlığı yapıyorum, çok da keyif alıyorum bundan. Tasarım denen şey her alana yayılabilir. Mücevherler geçmişin birikiminden esin alarak, zarafetini vurgulayarak, ancak sırıtan bir görkemden kaçınarak tasarlanıyor. Bugünün beğenisine ters düşmeyecek uyarlamalar bunlar, zaten önce ben bunu takar mıyım diye soruyorum, cevap olumluysa sorun yok.
AŞKIN KENDİSİ EN BÜYÜK İLHAM
Her yazarın ilham aldığı bir konu oluyor. Sizin yazarken ilham kaynağınız nedir?
Benim ilham aldığım çok unsur var. Aşkın kendisi en büyük ilham kaynağı. Bir de hayaller elbet.
Yazar ile okuyucu arasında yazım dili ile sağlanan iletişim nasıl olmalıdır?
Ben herhangi bir kurama bağımlı yazamam. Ayrıca bu öylesine yazardan yazara, okurdan okura değişebilen bir durum ki betimlemek doğru olmaz. Sevilerek okunuyorsa bir yazar, tamamdır.
En son okuduğunuz kitap hangisiydi?
En son Selim İleri’nin “Kumkuma” romanını okudum ve çok sevdim.
Bir başucu kitabınız var mı?
Abdülhak Şinasi Hisar’ın “Boğaziçi Mehtapları”, Attilâ İlhan’ın “Ayrılık Sevdaya Dâhil” kitabı.
Genç bir yazar adayına ne gibi önerilerde bulunursunuz?
Yazmaya aşkla bağlı olana öneri getirmek istemem, olmayan da yazamaz zaten. Su akar, yolunu bulur. Akacak su yoksa zaten yapacak bir şey de yoktur.
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı