En kalabalık yalnızlık

Merjam Yazar: Merjam 29 Temmuz 2020

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Kalabalıkları pragmatist ilişkiler ayakta tutar. “Ne kadar ekmek o kadar köfte”, “Al gülüm ver gülüm” ilişkilerinde, üzümün hangi bağdan geldiğini sormaya cesaret edenlerin yalnızlığı kendini bir ideale adayanların yalnızlığıdır.

En kalabalık yalnızlık

 

Alkışlar, tezahüratlar, kalabalıklar… O önde, insanlar peşinde. Hikmetli sözleri var duvarlara, afişlere yazılan. Bir bakışına yüklenen anlamlar var. Omuzlarından ışık huzmeleri saçılıyor. Büyüleniyor etrafına toplananlar. Gücü, karizması herkesi etkisi altına alıyor. Hakkında efsaneler dolaşıyor kulaktan kulağa. “Hiç yemek yemezmiş biliyor musun? Günde iki saat uyurmuş. Bir rüya görmüş çocukken, belliymiş lider olacağı…”

 

Herkes yanılır; onun vardır bir bildiği.

Herkes ağlar; o ise kale gibi.

Herkes tıkanır; o bulur bir çözüm yolu.

Herkes dağıl/t/ır; o toplar ve toparlar karmaşayı.

 

Eğilmez bükülmez, yarayı sarar, mazluma kanat gerer, adalet savaşçısıdır, ufuk açar, vizyon çizer, misyon yüklenir, insani değerler onun kimliğinde somutlaşır. Biz “Sıradan insanlar” onun gölgesinde anlam buluruz. Onun liderliğinde yol yürürüz.

 

 

TERCİHLİ YALNIZLIK

 

 

Bu gölgeyi büyüten ışık yalnızlıktan süzülür. Bir şeyler alışıldığı gibi gitmez liderlerin hayatında. Doğrusal bir çizginin üzerinde ilerleyen yaşam onlar için zikzaklarla başlayıp devam eder. Yetim ve öksüz başlayan hayatlar, küçük yaşta girilen mücadeleler, sürgünler, hapishaneler… Kendini akışın dışında tutup -o akışa bir türlü alışamayıp- ötelere sevdalı bir iç sesle yaşamaya ve izlemeye çalışanlar… Maruz kalınan yalnızlık değil tercih edilen yalnızlığı seçenler…

 

“Akıllı insan eğer büyük bir ruha sahipse büsbütün yalnızlığı seçecektir. Çünkü bir insan ne kadar kendi kendisine yeterse, başka insanlara o denli daha az gereksinim duyacaktır -haddizatında başka insanlar da ona o kadar az tahammül edebilecektir. Yüksek bir zihin düzeyinin bir insanı toplum dışına itebilmesinin nedeni budur. Doğrudur, eğer zihnin niteliği nicelikle telafi edilebilseydi, bu insanların büyük dünyasında bile yaşama zahmetine değerdi; fakat şükür ki yüz tane ahmak bir araya gelse bir tane akıllı adam etmez.” diyor Schopenhouer Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine kitabında… Bahsi geçen toplum dışına itilmek tabiri, kişinin potansiyeli nispetinde toplum önünde/üstünde bir rol de yükleyebilir kimilerine. Elbette liderlerin hepsinin hafızalarda büyük değişim ve devrimlerin öncüsü olarak kaldığını söyleyemeyiz. Statükoyu sürdüren liderler değil, tarihte önemli kırılmalara neden olan liderler mevzumuz.

 

İnsanları diğerlerinden ayıran şey soru sormasıdır. Soru sormayan sürüklenmeye mahkûmdur. Sürüklenenlerin idealleri olmaz. İdealleri olmayanın değiştireceği bir şey, hayata değiştirmek için gelmeyenin de bir sorumluluğu yoktur. İnsan sorumluluk hissettiği kadarınca kendine ve çevresine yön verebilir. Omuzlarındaki yükün ağırlığını hissettikçe belki mutsuz ama huzurlu, inandığından taviz vermedikçe yalnız ama güçlü kalacaktır. Bu sorumluluk bilinci olgunluğu da beraberinde getirir. Pavese’ye göre olgunluk, kendine yeten yalnızlıktır. Fakat kendi kendine yetebilme “Büyük ruh” olmak için yeterli değildir. Bu yetkinlik ve olgunluk bir ideale adanmalıdır.

 

Kalabalıkları pragmatist ilişkiler ayakta tutar. “Ne kadar ekmek o kadar köfte”, “Al gülüm ver gülüm” ilişkilerinde, üzümün hangi bağdan geldiğini sormaya cesaret edenlerin yalnızlığı kendini bir ideale adayanların yalnızlığıdır.

 

Yalnızlık topluma yön vermiş/verecek olanlar için bir tercihtir. Kimilerini Hira Mağarası’na çeker bu tercih. Kimisine beyaz bir entari giydirip pasif direnişe geçirir. Adına Mahatma (Büyük Ruh) der. Var olan düzene karşı şüpheleri ve yanlışa karşı eliyle, diliyle, yüreğiyle düzeltme dirayetleri onların adını tarihe yazdırır.

 

Bu yüzden babasının tabiriyle Abdülhamid Han, “Kuşkulu ve sükûtî oğul”dur. Ve bu yüzden İbrahim (as) yıldızlara, aya ve güneşe şüpheyle yaklaşıp sorularıyla Rabb’ini bulan ve “Tek başına bir ümmet” olabilendir.

 

Liderler, yalnızlıktan korkmazlar, aksine yalnızlığı mevcut durumu daha iyi değerlendirmek ve geleceğe yön verebilmek için gereklilik olarak görürler. Yalnızlık birçok kez doğru ve stratejik kararlar almalarının zeminini oluşturur.

 

Bu liderlerden biri olan Çöl Kaplanı Fahrettin Paşa, aldığı kararda yalnız olduğunu bilerek Medine’yi İngilizlere teslim etmemişti. Tüm imkânsızlıklara rağmen teslim çağrılarını geri çeviren Fahrettin Paşa, Peygamber Efendimiz’in (s.a.) kabrini korumak için zorluklara göğüs germişti. Hükümetin ve Harbiye Nezareti’nin direnişe son verip teslim olma emrine karşı direnmiş, açlıkla savaşmak pahasına olsa da Efendimiz’in (s.a.) kabrinin başından ayrılmayarak oradan cebren çıkarılmıştı.

 

İdealin ve yalnızlığın insana verdiği iman gücü ve gönül neşesi çevresine de sirayet eder. Bir çekirge fırtınasından nimetlenmek ve bu mucizeye askerlerini inandırarak yaşama tutundurmak o coşkunun neticesidir.

 

 

BANA NE AMERİKA’DAN

 

 

Ortak kederler; kendilerini bu kederle yalnız hissedenleri aynı davada buluşturur. Liderle birlikte yürüyen davasına inanmış bir topluluk, yalnızın yoldaşı ve mazlumun sesi olmak için harekete geçer. Yalnızların kalabalığı bir süre sonra büyük bir güce dönüşür, toplumu dönüştürür.

 

Fakat güç öyle bir büyüdür ki yalnızları yalnızlığa itenleri, mazlumlara zulmedenleri, statüko kendilerine yaradıkça ona omuz verenleride kendine çekmeye başlar. Yol kesmeye çalışanları yanında yürürken bulursun. Tam tersi de mümkündür; beraber yola çıktıklarının yarı yolda bırakıp gittiğini görürsün. Bu uzun yürüyüşte kopup gidenler, sonradan eklenenler olur. Güç sahiciliği alır, yerine sisli bir dağ bırakır. Bu sis acıları perdeler, önünü görmeni engeller. Evet bir kalabalık vardır ama gerçek midir? Gerçekse bile nereye kadar güven verir?

 

“Bana ne Amerika’dan!” (N. Erbakan) ya da “One minute!” resti çekildiğinde, o kalabalıktaki mırıldanmalar da neyin nesidir? İşte o rest çekildiğinde geriye kalanlar sis perdesini dağıtırlar. “Ama siyasi konjonktür, ama ekonomik dengeler, ama ülkenin çıkarları…” tamlamaları gücünü inancının yalnızlığından alanların değil, yalnızların gücünü kullananlarındır.

 

Liderin aldığı her kararda, gösterdiği her tavırda onun yanında olmamak mı; yoksa yanlışlarını görüp uyarmamak mı onu daha çok yalnızlaştırır? Bu yolda alınacak tüm kararlarda arkasından gelebilecek topluluk, aynı zamanda bir yanlışa düşme ihtimaline karşı lideri koruyacak topluluk olmalıdır. Soru sorarak başlayan yalnızlık, güce dönüştüğünde yerini kayıtsız şartsız, körü körüne bir itaate bırakmamalıdır.

 

Türkiye’nin yalnızlığı liderinde sembolleşmiştir. Bu sebeple “Yalnızlığımı biliyorum, ama mücadelemi sürdüreceğim.” diyen R. Tayyip Erdoğan’a “Yalnız yürümeyeceksin” diyen halkın görevi de budur.

 

Eric Hoffer, özgür toplumlarda liderlerin ancak halkın aklına ve iyi niyetine tamamen inandığı zaman liderliği yürütebileceğini söyler. Yani lider halka önderlik ettiği gibi onların yolunu da takip eder. Önce halkın nereye gittiğini bilmelidir ki onlara o yolda önderlik edebilsin. Halkı aşağılayan liderler ise her halükârda yenilmeye mahkûmdur.

 

Liderin hep bir adım önde olması yalnızlığını da yanında taşıması demek. Ardında koskoca bir ordu bile olsa lider gücünü ordudan değil ordu gücünü liderin dirayet ve kararlılığından alır. Liderlik sürecinde herhangi bir kafa karışıklığı ve bulanıklık, geç kalmaya, yanlış kararlara sebep olabilir. Hatta birçok kez en doğru karar olmasa bile liderin bir karar alıp uygulaması belirsizlikten evladır. Velhâsıl yalnız düşünmek, içine dönmek, vicdan ve aklı aynı kıbleye yöneltmek kalabalıkların etkisi altında kalmadan, fakat halkına kulak vererek inandığı değerler uğruna kendini feda etmek liderliğin alametidir.

 

 

Lider yalnızdır. Yalnızlığı hem gücüdür hem de acziyetinin farkına varışıdır. Yalnızlığı sırdır, anlatılamayandır, gece uyutmayandır. Tek başına çekilen yalnızlık, liderlik ettiği toplumun sancısıdır.

 

İsmihan ŞİMŞEK – Yazar

 

Etiketler:
Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio