Edebi eserlerin unutulmaz kadın kahramanları

Merjam Yazar: Merjam 23 Ağustos 2021

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Edebi eserlerin unutulmaz kadın kahramanları

Edebiyat dünyasında sözleriyle, yaptıkları ve savunduklarıyla hayat felsefemizi yönlendiren, sanki gerçekten yaşamışçasına ilham aldığımız nice kadın roman karakteri var. Yazıldığı döneme damgasını vurmuş, Türk Edebiyatı’nın en etkileyici kadın karakterlerinden; Reşat Nuri Güntekin’in “Feride”sini, Halit Ziya Uşaklıgil’in “Bihter”ini, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Nuran”ını ve Halide Edip Adıvar’ın “Handan”ını sizler için inceledik.

Reşat Nuri Güntekin

Reşat Nuri Güntekin
Reşat Nuri Güntekin tarafından 1922 yılında kaleme alınan “Çalıkuşu” romanı, Türk edebiyatının en sevilen klasik eserleri arasında yer almaktadır. Ağırlıklı olarak Anadolu’da geçen ve arka planında Osmanlı’nın son yıllarını anlatan roman gözlemci anlatıcıyla, romanın ana kahramanı Feride’nin hatıra defteri şeklinde yazılmıştır. Küçük yaşta annesini ve babasını kaybeden ve genç bir öğretmen olan Feride’nin hayatı, hayata karşı duruşu, ilk aşkı ve Anadolu halkının sorunları, gündelik yaşamı gözler önüne seriliyor. Çağına göre iyi eğitimli, modern düşünen ve davranan buna rağmen Türk kızı kimliğini yitirmeyen Feride’nin toplumun genel eğilimleri ile çatışması romanın hareket noktasıdır.


Çalıkuşu-Feride

Çalıkuşu-Feride
Toplumun kanıları, yargıları, tutum ve davranışları ile çelişen afacan ruhlu Feride’nin masum aşk macerası ve geri kalmış toplumsal yapı içindeki tutunma mücaMAHİ ÇELİK delesi eserin temasını oluşturuyor. Feride karakteri, yeni kurulan Cumhuriyet’in yaratmak istediği ideal öğretmen, aşkından ölse bile gidebilme cesareti gösteren, Batı eğitimi almış, ayakları üzerinde durabilen, tek başına Anadolu’ya gidip öğretmenlik yapabilen hem hayatla hem taşrayla mücadele edecek cesarette bir kadındır. Karakter, modernleşme sürecinde örnek bir kadın figür olmasının yanı sıra, o dönem içerisinde hem kamusal hem de özel alanda var olmasıyla da önem arz eder.


İdealist Bir Kadının Aşkla İmtihanı

İdealist Bir Kadının Aşkla İmtihanı
“Binde bir içimde bir sevgi dalgası kabaracak olursa bu da ayrı bir felaketti. İnsan gibi sevmeyi, sevdiğimi güzel güzel okşamayı öğrenmemiştim. Sevdiğim insanın üstüne bir canavar yavrusu gibi atılır, kulaklarını ısırır, yüzünü tırmalar, tartaklaya tartaklaya şaşkına çevirirdim.”


Feride, aynı zamanda ela gözlü, çoğu kişinin hayran kalacağı güzellikte, duygusal, hareketli, sevimli ve idealist bir genç kızdır. Annesini ve ardından babasını kaybetmiş, teyzesinin yanında yaşamaya başlamıştır. Yerinde duramadığı, daldan dala atladığı, hareketli ve başına buyruk olduğu için ona ailesi ve arkadaşları tarafından “Çalıkuşu” lakabı takılmıştır. Romanda konular, çocukluğundan beri kendini ezdirmeyen, hakkını savunan, insanlarla kolaylıkla diyalog kurabilen, kültürlü, dışa dönük bir kız olan Feride’nin, teyzesinin oğlu Kâmran’a duyduğu derin hislerin aşk olduğunu anlaması ve Kamran’la nişanlandıktan sonra İstanbul’u terk edip Anadolu’nun ücra köşelerinde çektiği maddi ve manevi sıkıntılar çerçevesinde ilerlemektedir. Romanda, idealist bir kadının; dönemin şartları, kendi idealleri ve kalbinde beslediği aşk üçgeni arasında yaşadıkları Reşat Nuri’nin kaleminden ve bir kadının gözünden okura sunulmaktadır.


Halit Ziya Uşaklıgil

Halit Ziya Uşaklıgil
“Aşk-ı Memnu”, Halit Ziya Uşaklıgil’in ilk baskısı 1900 yılında yapılan en önemli romanıdır. Roman aynı zamanda Türk edebiyatının da ilk büyük romanı olarak kabul edilmiştir. Adından da anlaşılacağı üzere romanda yasak bir aşk anlatılmaktadır. İlk roman denemelerini marazî, hastalıklı bir ruh hâ li içinde yazan Halit Ziya, bu romanında realizme ve gerçekçi bir çizgiye yönelmiş, hem toplumun hem de bireylerin ruh dünyalarını ve kısmen de olsa bazı toplumsal sorunları gerçekçi bir bakışla ele almıştır. Uşaklıgil, yasak bir aşkı, bireysel ve ruhsal açılardan ele almış, tarafların ruh hallerini irdelemekte büyük başarı göstermiştir. Başta Bihter karakteri olmak üzere kahramanlarının canlandırılışı ve roman tekniği açısından da en olgun eseridir.


Aşk-ı Memnu-Bihter

Aşk-ı Memnu-Bihter
Romanın ana karakteri Bihter; uzun boylu, güzel giyimli, zarif, narin, yirmi iki yaşlarında güzel bir genç kızdır. Adnan Bey’le parası için evlenmiştir. Bu evliliğin başka nedenleri de vardır. Annesinden kurtulmak istemesi ve annesinin kötü şöhreti onu bu evliliğe zorlamıştır. Kocasını aldatmaktan çekinmez ancak aynı zamanda çok kıskançtır. Babasını küçük yaşta kaybetmiş olan Bihter’in, evlendikten sonra istediği gibi sosyal statüsü değişmiş ancak zaaf ve isteklerine yenilmiştir. Bu ahlak dışı zaaf ve istekleriyle de kendi sonunu hazırlamıştır.


Zaaflarının Kurbanı Bir Kadın

Zaaflarının Kurbanı Bir Kadın
“Aşk-ı Memnu” da olaylar, Boğaziçi’nde bir sandal gezintisiyle başlar. Adnan Bey kırk beş yaşlarında, zengin, zarif, kültürlü biridir. Karısını kaybettikten sonra Boğaziçi’ndeki yalısında kızı Nihal, oğlu Bülent ve hizmetkârları ile birlikte yaşamaktadır. Bihter ise yirmi iki yaşında güzel bir genç kızdır. Adnan Bey’in kendisiyle ilgilendiğini düşünen annesi Firdevs Hanım’ın karşı çıkmasına rağmen Adnan Bey ile evlenir. Güzel başlayan evlilik hayatları bir süre sonra kâbusa dönüşür. Bihter bir yandan kocasıyla arasındaki yaş farkından, bir yandan da Firdevs Hanım’ın kışkırtmaları sonucunda bir boşluğa düşer.


Bu zayıf anında yalıda onlarla birlikte yaşayan Adnan Bey’in manevi yeğeni Behlül’e yakınlık duyar. Behlül, macera düşkünü, yakışıklı ve çapkın bir gençtir. Bihter ile Behlül’ün yasak bir ilişki yaşamaya başlarlar. Fakat Behlül için Bihter de diğer kadınlardan farksızdır ve gelip geçici bir hevestir. İlişkilerinin anlaşılmaya başlamasıyla devreye Firdevs Hanım girer ve oynadığı oyunlar ile Behlül ile Adnan Bey’in kızı Nihal’in nişanlanmasını sağlar. Evlenme hazırlıkları yapılırken Behlül ile Bihter’in aşkı ortaya çıkar ve bundan Adnan Bey’inde haberi olur. Düğünün yapılacağı gece Bihter kendini kalbinden vurarak intihar eder.


Dizilere, filmlere konu oldu...


Ahmet Hamdi Tanpınar

Ahmet Hamdi Tanpınar
Eser, Cumhuriyet Gazetesi’nde günlük olarak yayınlanmış, sonra 1949’da kitap olarak basılmıştır. Roman; aşk, huzursuzluk, mutsuzluk, hüzün gibi temaların yanı sıra II. Dünya Savaşı arifesinde toplumun huzursuz hali, toplumdaki çarpık batılılaşma ve kültür buhranını işler. Doğu ve Batı kültürlerinin çatışma noktaları üzerinde yoğunlaşan romanda Mümtaz, İhsan ve Nuran karakterleri öz benliklerini korumayı başararak, Batı kültürünü bu noktalardan özümsemiş bilinçli ve aydın karakterlerdir. Doğu kültürünün sakıncalı noktalarını benliklerinden ayıklamış, Batı kültürünün iyi yanlarını da alarak Batı özentisi olmaktan kurtulmuş tiplerdir.


Huzur-Nuran

Huzur-Nuran
“Istırap günlük ekmeğimizdir; ondan kaçan insanlığı en zayıf tarafından vurmuş olur, ona en büyük ihanet ıstıraptan kaçmaktır. Bir çırpıda insanlığın tarihini değiştirebilir misin? Sefaleti kaldırsan, bir yığın hürriyet versen, yine ölüm, hastalık, imkânsızlıklar, ruh didişmeleri kalır. O hâlde ıstırap karşısında kaçmak kaleyi içinden yıkmaktır.”


Toplum Baskısının Kadın Üzerindeki Etkileri

Toplum Baskısının Kadın Üzerindeki Etkileri
“Huzur”un kahramanlarından Mümtaz, roman boyunca kendisini huzura kavuşturacak bir iç düzeni aramaktadır. Eserde, hastalık, ölüm, tabiat, kozmik unsurlar, medeniyet, sosyal meseleler ve ruh halleri iç içe verilir. Ancak tüm bunların üstünde romana asıl hâkim olan konu Mümtaz ve Nuran’ın aşklarıdır. Nuran; güzel, duygularını dışa vuramayan, sabırlı bir kadındır. Osmanlı gelenek görenekleri ile büyümüş bunun yanı sıra Batı medeniyetinin de farkındadır. Kültürlü, zengin bir ailenin iyi eğitim almış kızıdır. Fahir ile evlidir ve bir kızı vardır. Ancak Fahir Nuran’ı Emma adında bir hayat kadını ile aldatır. Fahir’den boşanan Nuran, ailesi ile yaşamaya başlar. Mümtaz ile de bu dönemde tanışır. Zevklerinin birbirine çok benziyor oluşu ikilinin birbirini sevmesini hızlandırır.


“Talihimizin en hazin tarafı neresidir, biliyor musun Mümtaz? İnsanın yalnız insanla meşgul olması. Bütün bina onun üzerinde kuruluyor; dışarıda ve içeride. Farkında olsun olmasın, insan insanı malzeme gibi kullanıyor. Kinimiz, garazımız, büyüklük arzumuz, aşkımız, yeisimiz, ümidimiz hep onunla. Dilenciyi ve fakiri çıkar, merhamet ve gufran kalmaz, birdenbire fakirleşiriz. Hayır, insan insanla meşgul. İnsanoğlu insana yüklenerek yaşıyor. Hatta sanatkârlar bile; senin o evliya ruhlu dediğin insanlar bile. O gece Dede Efendi bize nasıl yüklenmişti? Şimdi son defa için dinlediğim keman konçertosunda Beethoven bana nasıl yükleniyor? Hatta onlar, ötekilerden daha fazla. Çünkü üst üste kendi ruhlarının hastalıklarını bize aşılıyorlar.”


Halide Edip Adıvar

Halide Edip Adıvar
Halide Edip Adıvar tarafından kaleme alınan eser, genç bir kadın olan Handan’ın, aşk, sevgi, bunalım ve trajik çıkmazlarını ele alır. Handan’ın bir kadın olarak bireysel anlamda kendini bulmayı amaçlaması, Handan’ın nezdinde o dönemdeki genç kadınların hem psikolojik hem de sosyolojik kimliğini yansıtır. “Handan”, bir kadının mutsuz aşklarının hikâyesidir. Bu roman edebiyatımızda bir kadın tarafından yazılan ilk aşk romanlarında birisi olduğu gibi bir kadın tarafından yazılan ve “Kadın psikolojisini anlatan Türk edebiyatındaki ilk eser” olmak özelliği de taşır. Aynı zamanda eser, genç bir kadının hayatla olan mücadelesini, bireyin varoluşsal sorunları düzleminde ele alır.


Handan-Handan

 Handan-Handan
“Handan” mektup şeklinde yazılmış bir roman olması nedeniyle ana karakter Handan’ı merkezine alarak, onun kişiliğini farklı mektuplarla ortaya koyar. Handan; insanları çok çabuk etkileyebilen, yeterince güzel, akıllı bir kadındır. Alafranga bir hayat yaşamıştır. Çok sabırlı ve duygusal bir insandır. Sanat, siyaset, felsefe, edebiyat gibi pek çok konuda okumayı seven aydın bir genç kadını temsil eder. Tüm bu güçlü yönlerinin yanında kendisine hayranlık besleyen öğretmeni Nazım’ın ilgisine karşılık verecek cesareti bulamayacak kadar da gururludur.


Bu gururu Nazım’ı ölüme sürüklerken Handan’ı da ömür boyu sürecek vicdan azabına mahkûm edecektir. Ani bir kararla evlendiği Hüsnü Paşa ile ülke ülke gezerken dışarıdan görünen parlak hayatı aslında derin bir keder ve yalnızlıklarla örülüdür. Ülkesinden ve sevdiklerinden uzakta olmanın yanı sıra onun yaşadığı yalnızlık çok daha derin bir yalnızlıktır. Buna bir de Hüsnü Paşa’nın çapkınlıkları eklenince yaşadığı yalnızlık ve kırılan onuru dayanılmaz bir hâl alır.


“Değil cennet, hatta cehennem, cehennemin en yakıcı, en işkence edici derinlikleri bile beni kusup atmalı. Ben ebediyen hiçbir yerde kendime yer bulamamalıyım. Hava, deniz ve esir beni reddetmeli, vücudumu tabiatın hiçbir unsuru kabul etmemeli, ruhumu hiçbir ahret, hiçbir mabut, ebediyen kovularak, ebediyen yüzümü, mülevves yüzümü, günahkâr ruhumu örtmek, saklamak için bucak bucak gitmeli, sürünmeli, kahrolmalıyım! Fakat olmayacağım değil mi? Üç gün sonra yine Allah’ın cennetinden ezvak-ı mukaddeseyi yere getiren, kirleten ruhumla, Refik Cemal ile yan yana, el ele İstanbul’a gideceğiz, en sevgili çehreleri yalancı tebessümler, en sevgili elleri hiyanetkar temaslarla aldatmak için gideceğim, öyle mi? Çekil Handan, senden iğreniyorum; çekil Handan, seni mahvetmek, yok etmek istiyorum. Fakat eczanın dağılacağı sulardan, topraklardan utanıyorum! Onlar o kadar alçak bir şey daha almamışlardır, almayacaklardır.” Herkesin hayranlık beslediği o güçlü kadın, Handan, Hüsnü Paşa’nın aşağılamaları ve ihanetleri karşısında her zaman sessiz kalır. Gururu incinir ama asla ayrılığı düşünemez. Handan’ın felaketini sadece kuzeni Neriman’ın eşi Refik Cemal’e duyduğu aşk hazırlamaz; Hüsnü Paşa’nın onur kırıcı davranışlarına rağmen birbirlerinden kopamayışları da onu adım adım felakete sürüklemektedir. “Handan”, sadece yazıldığı dönemde değil bugün bile kadına dayatılan toplumsal baskıları ve bu baskıların bir kadının hayatını nasıl şekillendirdiğini açıkça anlatan romanlardandır.


Mehmet Rauf

Mehmet Rauf
Edebiyatımızın ilk psikolojik romanı olarak kabul edilen “Eylül”, içerisinde yoğun ruh tahlilleri, doğa betimlemeleri barındırmaktadır. Aşk teması üzerine kurulu romanda, üçlü bir aşk macerası, kahramanların an ve durumlara göre değişen ruh hallerinin değişimi ve tahlili üzerine anlatılmaktadır. Eserin baş kahramanı Suad, beş yıldır Süreyya ile evlidir ve çok iyi anlaşmaktadırlar. Fakat memur olan Süreyya’nın kazancı rahat yaşamaları için yeterli değildir. Oysa Suad’ın babasının durumu iyidir ama onlara pek yardım etmez. Suad ve Süreyya yazları kayınbabanın çiftlik bozması evinde kalırlar. Ne var ki yıllar geçtikçe genç karı koca bu ıssız evden sıkılmaya başlarlar. Suad babasına gizlice mektup yazar. Deniz kıyısında bir yalı kiralayacak kadar para ister. Babası kızını kırmaz ve parayı gönderir. O yaz, Boğaziçi’nde güzel bir yalı kiralanır. Akrabaların dedikodusundan ve kıskanç bakışlarından kurtulan karı koca mutludurlar. Süreyya her gün kayıkla balığa çıkar


Eylül-Suad

Eylül-Suad
Atlantik adlı gece kulübünde keman çalıp şarkı söyleyen, her anlamda güzel ve zeki bir kadındır. Çalıştığı iş dolayısıyla erkekler hakkında öğrendiği tek şey erkeklere güven olmayacağıdır. Kendini ne kadar zorlasa da hiçbir erkeği sevemez. Raif Efendi, Maria Puder’in bu ön yargılarını kırarak kalbini kazanmayı başarır.


Peyami Safa

Peyami Safa
Atlantik adlı gece kulübünde keman çalıp şarkı söyleyen, her anlamda güzel ve zeki bir kadındır. Çalıştığı iş dolayısıyla erkekler hakkında öğrendiği tek şey erkeklere güven olmayacağıdır. Kendini ne kadar zorlasa da hiçbir erkeği sevemez. Raif Efendi, Maria Puder’in bu ön yargılarını kırarak kalbini kazanmayı başarır.


Sözde Kızlar-Mebrure

Sözde Kızlar-Mebrure
Babasını küçük yaştan beri görmeyen ve babasını bulmak için Anadolu’daki isyanlar sebebiyle İstanbul’a göç eden, bir genç kız.


Suat Derviş

Suat Derviş
İstanbullu bir sokak çocuğu, bir sokak kadınıdır. Bir yıldızdan dünyaya düştüğünü zanneden, yüreği saf, ağzı bozuk bu sokak kızı edebiyatımızın hâlen zihinlerde yaşayan en canlı kahramanlarındandır.


Fosforlu Cevriye

Fosforlu Cevriye
Akıllara Türkan Şoray ile kazınmıştır.


Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı