Bireysel kimlik ve güzellik duygusu açısından estetik cerrahi

Merjam Yazar: Merjam 10 Eylül 2020

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Klasik feministler, erkek egemen toplumun yeniden yapılandırılması gerektiği ve kadının bir meta aracı görülmesini sağlayan uygulamaları ortadan kaldırılması gerektiği konusunda haklıdırlar.

Bireysel kimlik ve güzellik duygusu açısından estetik cerrahi

 

Estetik ameliyatların günümüz dünyasında yaygınlaştığı, estetik cerrahiye başvurma yaşının neredeyse çocuk yaşlara kadar indiği bilinen bir durumdur. Estetik amaçla insan bedenine cerrahi müdahalede bulunulması etik-estetik ilişkisinde eski tartışmaları farklı bağlamda yeniden canlandırdı. Kimileri sorunu tamamen insanın bireysel özerklik sorunu çerçevesinde görürken diğer bazıları estetik amaçlı cerrahi müdahalenin etik ve normatif sınırlandırmalar içerdiğini savunur. Peki, “Bir insan neden bedenini yeniden şekillendirmek ister?” Bu soru iki temel çerçevede cevaplandırılabilir: Kişisel kimliği yapılandırma isteği ve güzel olma duygusu. Bunların her ikisi de her ne kadar kişisel bir tercih gibi gürünse de aslında toplumla, ötekilerle, ötekilerin onama ve onamaması ile ilgili durumlardır. Çünkü beden, bir yönüyle salt maddi, bireysel, doğal bedeni ifade ederken; diğer yönüyle tabiatla, toplumla ve kültürle doğal ilişkimizi sembolleştiren sosyal varlığı ifade eder. O yüzden, estetik cerrahiyle değiştirmeye çalıştığımız beden, fiziksel bedenimiz olduğu kadar sosyal, kültürel ve politik bedenimizdir. Kişisel kimlik, Locke’un da belirttiği gibi, bedenle değil bilinçle yapılandırılır. Kişisel kimliğimizi yapılandırırken aslında tüm sosyal, politik ve duyusal doğamıza yönelik bilişsel yapımızı yapılandırırız. Bu yapılandırma isteği doğal olarak bir haktır.

 

 

Senin Bedenin Fakat Karar Senin Değil 

 

Bireysel özerklik açısından baktığımızda kişi kendi bedeni üzerine mutlak hâkimiyete sahiptir ve ona müdahale etme veya ettirme hakkı da kendisine aittir. Locke, Kant ve Mill gibi liberal düşünürler, bireysel özerkliği ve kişinin kendi seçimlerini insan eylemlerinin normatif değeri olarak görmelerine karşın, bu özerkliği sınırsız bir seçim olarak görmezler. Örneğin, Kant’a göre, tüm intihar etme eğilimimize ve isteğimize rağmen yaşamayı sürdürmek ahlaki görevimizdir. Mill’e göre de insanın kendi özgürlüğünü satması özgürlük kapsamında değerlendirilemez. Bedenimizin kendimize ait olması onun üzerine her tür tasarruf hakkına sahip olduğumuz anlamına gelmez.

 

Tabii ki, bedene estetik amaçla müdahalede bulunma, intihar etme ve özürlüğünü satma durumlarındaki kadar ağır bir durum değildir. Ama yine de, estetik müdahalenin etik sınırlandırmaya tâbi olduğunu; bu sınırlandırmanın hor kullanma, zarar verme, aşırıya kaçma gibi sağduyu değerleri çerçevesinde savunulacağını düşünüyorum.

 

Estetik cerrahiye yönelik kadın çevrelerinden ilk tepkiler feministler tarafından olmuştur. Feminist estetikçiler, bugüne kadar ortaya konan güzel ve güzellik tartışmalarının hepsinin ataerkil temelli olduğunu, erkek bakış açısının yarattığı sanat ölçütleri ve toplumsal, kültürel ve dinî standartlar tarafından belirlendiğini ileri sürmüşlerdir. Onlara göre, kadının hak ettiği eşitliği elde etmesi için güzeli ve güzel bedeni aşması gerekir. Bu aşma “Doğal bedene” odaklanmak ve onu beğeninin nesnesi hâline getiren tüm ölçütleri bir kenara bırakmayla olacaktır. Onlara göre, kadının güzellik yoluyla nesneleştirilmesi kadına yönelik sosyal baskının en temel unsurudur. Güzellik tanımının darlığı ve seçiciliği metalaştırılmış kadın güzelliğini elde etmek için harcanan zaman, iş gücü ve toplumsal rekabet kadın için baş edemeyeceği bir sosyal baskıya sebep olur. Rekabetçi modern toplumda yer edinmek, statü sahibi olmak, kabul görmek isteyen kadın kültürel, politik ve ideolojik olarak belirlenmiş güzellik standartları çerçevesinde bedenini yeniden tasarımlamaya, dönüştürmeye çalışır. Teknolojik anlamda gelişmenin uç noktasında olan modern dünyada estetik cerrahiye başvurma, bedeni tasarımlama araçlarından sadece biri olarak karşımıza çıkmaktadır.

 

Bireyin bıçak altına yatarak yüzeysel olarak belirlenmiş, kültürel olarak dikte edilmiş ideolojik güzellik standartlarına göre bedenini yeniden yapılandırması, aslında kadının kendi doğasını reddetmesi ve doğası gereği diğerine karşı içinde bulundurduğu “Koruma” duygusunu kendi benliğini oluşturmada kullanamamasıdır. Bu nedenle ilk dönem feminist düşünürler için estetik operasyon yaptırmayı reddetme, özünde ataerkil güzellik anlayışını ve ölçütlerini reddetmektir.

 

Ne var ki, feminist estetikçiler ortaya koydukları yeni okumayla güzelin kendisinin ne olduğunu temellendirmek yerine klasik güzellik anlayışının kadın açısından ortaya çıkardığı politik, ideolojik ve psikolojik sorunlara değinmişlerdir. Kadının daha fazla güzellik nesnesi olarak görülmesine yol açacak estetik cerrahi de ataerkil-kapitalist amaçlara hizmet etmekten başka bir amaç taşımaz. Klasik feministler, erkek egemen toplumun yeniden yapılandırılması gerektiği ve kadının bir meta aracı görülmesini sağlayan uygulamaları ortadan kaldırılması gerektiği konusunda haklıdırlar. Ancak onlar, insanın estetik beğenisini karşılayacak, ataerkil estetik tercihler yerine konacak kadının estetik duygusuna yönelik pratik ve tercihler koymada başarısızdırlar.  

 

 

Estetik Güzellik mi? Yoksa Değişim İçin mi?

 

Günümüzde yapılan bazı uygulamalı çalışmalar, konunun özündeki durumun klasik feminist söylemin ileri sürdüğünden farklı olduğunu göstermektedir. Örneğin, Davis’in 1990’larda Hollanda’da estetik operasyon yaptırmış bir grup kadın üstüne yaptığı çalışmada, katılımcıların büyük bir çoğunluğu kendilerine kültürel olarak dikte edilen yüzeysel ideolojik “Güzelliğe” sahip olmaktan ziyade “Sıradan” veya “Normal” olmak için estetik operasyon yaptırmaya karar verdiklerini beyan etmişlerdir. Davis normalleşme kavramını “Kadın bedenini çağdaş dişilik ideallerine göre ölçütlendirme” olarak alır. Davis’e göre, kişinin estetik cerrahiye başvurması sadece “Güzellik” ideallerine uyma girişimi değildir. Estetik operasyon yaptırmaya karar veren kişi bedenini “İç” kimliğiyle uzlaştırma, kendi yaşam biçimini, ahlaki değerlerini veya erdemlerini ifade eden bir bedene sahip olma girişimi içindedir. Bu girişimin temel amacı sadece uyum sağlama, hiçbir zaman garip hissetmeme ve ötekileştirme deneyiminden uzak kalma çabasıdır.

 

Kişi bütünlüğünün kendisi doğrudan ahlaki bir anlam içermese de erdem ve karakter bütünlüğüne katkı sağlayan bir güç olması açısından önemlidir. Kişi bütünlüğü bozulmuş kişiler, yalnızca daha mutsuz kişiler değil daha fazla çelişik ve tutarsız eylemlerde bulunma eğilimindedirler. Estetik cerrahiye başvurarak kadının bedenini yeniden tasarlama isteğinin salt “Güzel olma duygusuna” indirgenemeyeceği açıktır. Güzel olma duygusu salt kadına ait bir duygu da değildir. Estetik tarihi içerisinde toplumsal, kültürel ve dinî normlar çerçevesinde güzellin, yüce ve ilâhî bir varlığın yansımasıyla, erdem ve iyinin bir araya gelmesiyle özdeşleştirildiği birçok temellendirme vardır. Güzel olma duygusu bunlardan hangisine yönelirse yönelsin bu duyguya sahip olanın kişiliği ve karakterinden ayrı düşünülemez. Güzel olma duygusu çerçevesinde bedenin yeniden yapılandırılması bir yönüyle karakter ve kişisel kimlik oluşturulması amacı taşır. Yine belirtmek gerekir ki sosyal bir gerçeklik olarak günümüzde estetik cerrahiye başvurma salt kadınlar arasında yaygın olarak görülmez. Bu konuda yapılan çalışmalar, erkeklerin de benzer nedenlerle büyük oranda estetik cerrahiye başvurduğunu gösteriyor. Estetik cerrahi yoluyla birey bedenini yeniden tasarlarken aslında kişisel istek ve arzularının yanı sıra sosyal, kültürel, ahlaki, dinî ve politik ölçütler çerçevesinde kendini tasarlayarak bilişsel ve normatif anlamda olmak istediği kişiyi dışa vurmaya çalışır.

 

 

Bölük Pörçük Estetik

 

Günümüz insanı, McIntyre’ın belirttiği gibi ahlak açısından eskiden sahip olduğu geleneği yitirmiş, fragmentari ya da bölük pörçük bir ortamda ahlak felsefesi yapmaya çalışmaktadır. Kanaatimce aynı bölük pörçüklük estetik alanda da geçerlidir. Modern insanlar olarak bir yandan bir şeyin güzelliğini onu deneyimleyen öznenin beğeni yargısını merkeze koyan, güzel olma duygusunun öznenin salt anlık “Güzel yargısı” veya estetik beğenisi ile değerlendirildiği bir dünyada yaşarken; öte yandan Platon gibi tek tek güzellere değil güzelin kendisine bakarak gerçek güzelliğin hakikatin bilgisine götüren iyi ve ruh güzelliği olduğunu düşünen bir geleneği içimizde barındırıyoruz. Ya da, tıpkı Aristoteles’te olduğu gibi, bir şeyin güzelliğini salt estetik hoşlanma veya haz yaratma açısından değil, aynı zamanda deneyimleyende ahlaki bir değer yaratıp yaratmamasına bakarak onu ahlaki bir süreçten geçiren bir gelenek içindeyiz. Bu gelenekte, estetiğin etik alana karşı bir bağımsızlığı yoktur. Güzeli büyük ölçüde ilâhî bağlamda düşünen ve onu Tanrı’nın yaratısı olarak temellendiren, duyulara dayanan beğenilerin yanı sıra estetiği ilâhî ve ruhsal alana yönelik beğeni, sevgi ve özlem olarak gören Ortaçağ estetik anlayışı da estetik geleneğimizin bir parçasıdır. Günümüz estetik anlayışında mevcut etik ideallerle örtüşmeyen şeyler de estetik zevk duygusu yaratabilirken, Ortaçağ estetik anlayışında böyle bir şey söz konusu değildir.

 

Belli bir estetik gelenek içinden konuşmak veya çıkarımda bulunmak nispeten kolaydır çünkü temel dayanaklar bellidir. Ama, böylesi bir estetik bölünmüşlük içinde estetik cerrahi konusunda herkesi ikna eden bir norm ve değer keşfetmek oldukça güçtür. Yine de bir şeyler söylenecekse -ki söylenebileceğine inanıyorum- bunun dayanağı sağduyu ahlakı olabileceği kanaatindeyim. Böyle bir sağduyu değerlendirmesinde ahlaki değerlendirme yalnızca bireye içkin ölçütlerle değil, toplumsal, kültürel ve biyolojik unsurlar aracılığıyla yapılır. Bu bağlamda, bedeninin hor kullanıldığı ve aşırıya kaçılarak bedene zarar verildiği cerrahi müdahalelerin estetik kazanımı ne olursa olsun dışsal değerlendirme açısından bir değeri olmayacağı açıktır.

 

 

Ahlaki Sorumluluk

 

Öte yandan, estetik cerrahi müdahale kişinin toplumsal alanda ötekileşmeden daha sıradan bir kişi olarak özgürleşmesine ve böylece kişi bütünlüğünü kazanmasına yardımcı olabilir. Örneğin, bir ebeveyn kepçe kulaklı çocuğunu çevresinde bulunan diğer çocukların acımasız tavırlarından ve çocuğun gelecekte sahip olabileceği özgüven eksikliğinden korumak için estetik ameliyat yaptırmaya karar verebilir. Ya da, Down sendromlu biri hastalığının dışsal belirtisi olan fiziksel özelliklerini, estetik cerrahiye başvurarak değiştirmek isteyebilir. Bu gibi durumlarda sağduyunun bize hatırlattığı doğal olanın neden değiştirilmesi gerekip gerekmediği sorunundan çok, doğal olanın ne uğruna, ne pahasına ve hangi şartlarda değiştirileceğiyle ilgilidir. Estetik cerrahiye karar verenin de onu yapacak olanında asli olarak bu noktada ahlaki sorumluluğu ortaya çıkar.

 

Aslı YAZICI – Akademisyen

 

 

Etiketler:
Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio