Beyazperdedeki neşter izleri plastik cerrahinin sinemadaki öyküsü

Merjam Yazar: Merjam 10 Eylül 2020

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Hollywood’un klasik dönem olarak adlandırılan 1940-1960 yıllarına damga vuran aktörlerden Humphrey Bogart’ın Vincent Parry karakterini canlandırdığı Karanlık Geçit plastik cerrahinin olay örgüsünü değiştiren ana unsur işlevi gördüğü ilk önemli film sayılabilir.

Beyazperdedeki neşter izleri plastik cerrahinin sinemadaki öyküsü

 

Güzellik… Tarih boyunca medeniyetlerin gelişimini en fazla etkileyen, bireyin üyesi olduğu toplum içerisindeki yeri ve kişisel öz-değer algısını doğrudan şekillendiren olguların başta geleni… Binyıllar boyunca zaman ve mekâna göre değişen güzellik ölçütleri, birbirinden çok farklı hatta taban tabana zıt tercihleri genel kabul gören değerler hâline getirmiştir. Ancak Yeniçağ’dan günümüze uzanan süreçte, Batı’nın askerî ve ekonomik hâkimiyetiyle paralel olarak küreselleşen modern güzellik algısının temelleri, 15. yüzyılda Avrupa’nın güneyinde başlayıp kısa sürede tüm kıtanın bilim, sanat ve felsefe anlayışını yeniden inşa eden Rönesans döneminde atılmıştır. Kökenleri antik Mısır ve Yunan’a uzanan altın oran (divine proportion/golden ratio) kavramı, 19. yüzyılda değişimi gittikçe hızlanan küresel güzellik algısının nirengi noktasını teşkil etmektedir. Doğada bir bütünün parçaları arasındaki uyum ve dengenin oransal bağıntısı olarak tanımlanan altın oran, günümüzde tüm dünyada günlük hayatın vazgeçilmez unsurlarından biri hâline gelmiş olan estetik cerrahiyi, özellikle de yüz estetiğini yönlendiren bir anlayış konumundadır.2

 

 

Onarımdan Şekillendirmeye Plastik Cerrahi

 

Türkçeye 1960’lı yıllardan itibaren tanınmış oyuncu ve şarkıcıların geçirdikleri operasyonlar ile yerleşip popülerlik kazanan estetik cerrahi kavramı, esasen uluslararası tıp literatüründe plastik cerrahi olarak geçen kavrama karşılık gelmektedir. Plastik cerrahi özetle, insan bedeninin bozukluk ve kusurlarının işlevsel, yapısal ve estetiksel olarak yeniden onarımı olarak tanımlanabilir. Plastik cerrahinin günümüzdeki kullanımı, rekonstrüktif (onarımsal) ve kozmetik olmak üzere iki alanı kapsamaktadır. Rekonstrüktif cerrahi, doğumsal ya da sonradan ortaya çıkan nedenlerle oluşmuş normal olmayan vücut yapılarının işlevlerini olabildiğince geri kazandırmayı hedefler. Kozmetik cerrahi ise normal vücut yapılarını yeniden şekillendirerek kişinin görünümünü ve öz algısını geliştirir. Dolayısıyla rekonstrüktif cerrahi, fiziksel ve psikolojik açıdan bir ihtiyaç hâlini karşılamaya yöneliktir. Kozmetik cerrahi ise keyfiyet ve lüks olarak değerlendirilebilecek bir talebe hizmet etmektedir. Lakin rekonstrüktif cerrahi ile kozmetik cerrahinin âdeta eşanlam kazanıp birbiri yerine kullanılması sadece Türkiye’ye özgü bir karışıklık olmayıp küresel bir arz etmektedir.3

 

İnsanların, çoğunlukla da kadınların güzel görünmek için makyaj yapmak, takı ve peruk kullanmak gibi doğal yapıyı değiştirmeyip sadece görselliği etkileyen araçlar kullanması tarihsel bir olgudur. Söz konusu amaç için kullanılan araçlar coğrafyaya göre değişmekle beraber amaç aynıdır: Beğenilmek, hayran olunmak, sevilmek, sayılmak… Bedeni onarma ve yeniden şekillendirme amaçlı cerrahi operasyonlar, her ne kadar antik çağlardan itibaren yeryüzünün farklı noktalarında çeşitli örneklerine rastlandıysa da, gerçek anlamda modern tıbbın ortaya çıktığı 19. yüzyılda uygulamaya girmiştir.4 Bu noktada plastik cerrahinin gelişiminde Birinci Dünya Savaşı (1914-18) kırılma noktasıdır. Savaşlarda kullanılan silahların öldürücülük seviyesinin kitleselleşmesiyle askerlerin savaşta aldıkları yaraların yol açtığı deformasyonun yoğunluğu arasındaki doğru orantı, rekonstrüktif cerrahi çalışmalarını hızlandırmıştır. Askerlerin bozulan görüntülerini düzeltme çabalarından elde edilen bilginin, müdahaleye ihtiyaç duymayan normal bedenin yeniden şekillendirilme için de kullanılmasıyla kozmetik cerrahi, bedelini ödeyebilecek kadınların güzelleşme arzularını karşılamaya dönük bir hizmet niteliği almıştır.5 İkinci Dünya Savaşı (1939-45) sonrasında ise orta sınıf mensuplarının da rahatça ulaşabilecekleri bir popülerlik kazanmıştır.

 

 

Plastik Cerrahinin Beyazperdedeki Öncüleri

 

Rekonstrüktif ve kozmetik cerrahinin bireysel ve toplumsal etkilerinin etik sorgulaması, modern görsel sanatların en etkileyicisi konumundaki sinemada yıllardır işlenmektedir. Başkarakterinin yüzünün değiştiği filmlerin 1940’lara kadar uzanması, plastik cerrahideki bilimsel gelişmelerin 20. yüzyılın iki büyük dünya savaşıyla ilişkisi düşünüldüğünde, gayet anlamlıdır. Lakin bu filmlerin hiçbirinin öznesi asker değildir. Söz konusu filmlerde sivil karakterler, bazen yüzlerindeki hasarları onarıp eski hâllerine dönmek bazen de zorunluluktan dolayı yeni bir kimlik edinmek için bıçak altına yatarlar:

 

 

Hollywood’un Plastik Cerrahi Dramları

 

Hollywood’un klasik dönem olarak adlandırılan 1940-1960 yıllarına damga vuran aktörlerden Humphrey Bogart’ın Vincent Parry karakterini canlandırdığı Karanlık Geçit (1947, Dark Passage)6 plastik cerrahinin olay örgüsünü değiştiren ana unsur işlevi gördüğü ilk önemli film sayılabilir. Kahramanlarının karanlık bir dünyada kendilerince doğruyu bulmaya çalıştıkları suç filmlerini tanımlayan kara film (film noir) türündeki Karanlık Geçit, janrın önemli yazarlarından David Goodis’in aynı adlı romanından7 Delmer Daves tarafından sinemaya aktarılmıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrasının ağır ortamında Parry, suçsuz olduğu hâlde karısını öldürmekten mahkûm olur. Masumiyetini kanıtlamak için bir yolunu bulup hapisten kaçar ve kozmetik cerrahi ameliyatı geçirerek yüzünü değiştirip zorlu bir mücadeleye başlar. Burada haksızlığa uğramış bir adamın adaleti sağlamak için tıbbın olanaklarından yararlanıp başka bir kimliğe bürünmesi, çekildiği dönem dikkate alındığında radikal bir tercihtir. Ama Parry’nin düzeltmek istediği durumun, adalet gibi insanlığın temel değerlerinden biriyle ilgili olması, seçtiği yönetimin sorgulanmasını arka plana itmeyi sağlar. İzleyici bu sayede yüzünü değiştiren ana karakterle özdeşim kurmakta zorlanmaz.

 

Karanlık Geçit’ten yaklaşık 20 yıl sonra çekilen İki Yüzlü Adam (1966, Seconds)8 ile Hollywood, bir kez daha keyfi olarak yeni bir çehreye kavuşan bir adamın hikâyesini anlatır. Üstelik bu kez Rock Hudson’ın hayat verdiği orta yaşlı bankacı Arthur Hamilton karakteri, esrarengiz bir şirketin önerdiği bir proje kapsamında daha iyi hayat şartlarına kavuşmak için kozmetik cerrahi operasyonu geçirip yeni bir insan olmayı kabul eder. Ancak şirketin sunduğu yeni hayat tarzına alışamayan Hamilton umduğunu bulamaz ve bir kâbusun içine hapsolur. Amerikan sinemasının üretken yönetmenlerinden John Frankenheimer’in gençlik dönemi eserlerinden olan ve gazeteci-yazar David Ely’nin aynı adlı romanından uyarlanan İki Yüzlü Adam, hiçbir fiziksel ve psikolojik zorunluluk ortada yokken estetik ameliyat ile yeni bir yüz ve onun üzerinden yeni bir kimlik inşa edilme çabasına eleştirel yaklaşım sergiler. Arthur Hamilton’un Tony Wilson’a dönüştürülme sürecinin sancılarını gayet gerçekçi bir şekilde izleyiciye aktaran İki Yüzlü Adam, Amerikan rüyası ile Amerikan gerçekliği arasındaki açıklığa değinmesiyle9 Hollywood’un post-klasik dönem yapımları arasında özgün bir yere sahiptir.

 

 

Avrupa’dan Kritik Bakış

 

Aynı yıllarda Kıta Avrupası ve Britanya’da alt sınıflar, savaş sonrası yeniden şekillenen sosyo-ekonomik yapının sosyal devlet anlayışı doğrultusunda onarımsal cerrahi hizmetini ücretsiz alabilmeye başlamıştır. Keza varlıklı kesime hizmet veren özel klinikler de plastik cerrahinin nimetlerinin toplumsal bilgi hâlini gelmesini hızlandırmıştır. Fransız sinemasının kabuk değiştirdiği bu yıllarda yönetmen Georges Franju’nun çektiği Çehresiz Yüzler (1960, Les yeux sans visage)10 ile çirkinleşmenin verdiği acıdan kurtulmak için onu başkalarının acı çekmesi pahasına düzeltmeye başvurmasına varacak boyutta bir bencilliğe savrulmasını çarpıcı şekilde anlatır. Paris dışında özel bir klinik sahibi olan Doktor Genessier, kendi sebep olduğu bir trafik kazası sonunda yüzü tanınmaz hâle gelen kızı Christiane’a yeni bir yüz yapmak için bugün için bile çok zor ve riskli bir operasyon olan yüz nakli üzerine çalışmaya başlar. Kızını mutlu etmek için çabalayan baba ile hırslı doktor kimliklerinin iç içe geçtiği hedefini bencillik ve acımasızlıkla sarmalayan Doktor Genenis, bu uğurda suç işlemekten dahi çekinmez. Aynı zamanda yüzünü düzelttiği eski bir hastası olan yardımcısı Louise ile beraber Christiane’ya benzeyen genç kızları kaçırıp onların yüzünden parçalar alarak kızına aktarır ama hiçbirinin dokuları onunkiyle uyuşmaz. En sonunda bir kızın yüzünü bütün hâlinde nakletmeye karar verir. Bu arada kaçırılan genç kızlar operasyon sonrasında tek tek ölmektedir. İlk başta yüzüne yapılan işlemlerin kaynağını bilmeyen Christiane, babasının onu eski hâline kavuşturmak için hiçbir suçu olmayan genç kızların hayatını mahvettiğini öğrenir ve bunu normal kabul etmeye başlar. Korkunç bir gaddarlık sarmalı, bu üçlüyü gittikçe içine çekmektedir. Gerçekçi ameliyat sahneleriyle yer yer izleyicinin sınırlarını zorlayan Çehresiz Yüzler, bütün bilimsel gelişmeler gibi plastik cerrahinin de sınır dışına çıkıldığında insanlık için tehdit oluşturan bir araca dönüşebileceğini, çok basit ama vurucu sahnelerle hafızalara kazımayı başarır.

 

 

Japon Ustanın Plastik Cerrahi Yorumu

 

1950’ler ve 1960’larda bugün klasik mertebesinde bulunan filmlere imza atan yönetmenlerin yoğun üretimine sahne olan Japonya’dan, İki Yüzlü Adam ile aynı yıl plastik cerrahi üzerine bir yapıma ev sahipliği yapar. Kumların Kadını (1964, Suna no onna) ve Rikyu (1989) filmleriyle tanınan yönetmen Hiroshi Teshigahara imzalı Bir Başkasının Yüzü (1966, Tanin no kao)11 ile izleyici, âdeta bir tür yüz nakli uygulamasına tanık olur. Laboratuardaki bir kaza sonucu yüzü tamamen yanan işadamı Bay Okuyama, o dönem için sıra dışı olarak adlandırılan bir işlem sonrası başka birinin yüzünden yapılmış özel bir maske taşımaya başlar. Kendi bedeniyle bütünleşen maske öyle gerçekçidir ki eşi bile Okuyama’yı tanıyamaz. Bir yandan eşiyle başka kimlikte biri olarak ilişki kuran Okuyama, diğer yandan kişiliğini yeni yüzüne adapte etmeye başlar. Filmin başkarakterinin, şekilsizleşen yüzünü maske ardına gizlemeye çalışması gibi anlaşılabilir bir tercih sonrası kimliğini gizleyerek yaptıkları, çok ciddi ahlaki çıkmazları beraberinde getirir. Ancak Bir Başkasının Yüzü, Okuyama’ya karşı sorgulayıcı bir dil geliştirmez. Filmin genel atmosferi daha ziyade toplumun “Anormal” görünüme verdiği tepkiyi, biçim kaybına uğramanın yol açtığı değersizleşme hissini izleyicinin derinlemesine hissetmesini sağlamaya yöneliktir.

 

 

Sen Yüzümü Değiştir, Ruhum Nasılsa Değişmez!

 

1970’lere gelindiğinde Amerika kıtası, plastik cerrahinin ana üssü hâline gelmiştir. Alandaki bilimsel araştırmaların kalbi ABD ve Kanada’da atarken, Brezilya gibi küresel güç merkezinin periferisindeki bir ülke, kozmetik cerrahi hizmetine uygun fiyata ulaşmak isteyen müşterileri çekmeye başlar. 1980’lerde ise Güney Kore, plastik cerrahinin Asya’daki cazibe merkezine dönüşür.12 Tanınmış yönetmen Kim Ki-duk, filmografisinde geri planda kalmış çalışması Zaman (2006, Shigan)13  ile sadece Güney Kore’nin artık ulusal bir saplantıya evirilen kozmetik cerrahi tutkusunun14 yol açtığı psikolojik savrulmaları ele almakla kalmaz. Yüzünü değiştiren bir insanın benliğini koruyup koruyamayacağına dair felsefi bir tartışmayı alt metin olarak filme yedirmeyi başarır. Duru bir güzelliği olan Se-hi’nin, yüzünden sıkıldığını düşündüğü erkek arkadaşı, Ji-vu’yu kaybetme korkusuyla ortadan kaybolup yeni bir görünüş ve isimle geri gelmesiyle gelişen olay akışını, gerçek ameliyat sahneleriyle somutlaştırır. Zaman’daki karakterlerinden birine, “Neden anne-babanın sana verdiği yüzü değiştirdin?” sorusunu sordurarak, yapay güzelliğin kırılganlığını izleyicinin duyumsamasını kolaylaştırır.

 

“İnsanoğlu hep bedenini korumaya çalışmıştır (belki de ilerlemenin başlangıcı olarak hizmet veren doğal ve bilinçaltı tepkilerin kuvvetlerinden dolayı) ve ruhunu korumaya yönelik hiçbir düşüncesi olmamıştır.”15 Rusya’nın 20. yüzyılda yetiştirdiği en önemli sinemacılardan biri olan Tarkovsky’nin 9 Eylül 1970 tarihinde güncesine yazdığı bu cümle, beden-ruh ilişkisindeki dengenin ilki lehine bozulmasının tehlikesine dikkat çekmektedir. Nitekim 2000’lerin plastik cerrahiye dair en çizgi dışı filmi olan İçinde Yaşadığım Deri (2011, La pielquehabito),16 İspanyol aktör Antonio Banderas’ın canlandırdığı psikolojisi dağılmış plastik cerrah Robert Ledgard karakteri etrafında, bedensel mükemmeliyetin ruhun acılarını kapatamayacağını resmeder. Yönetmen Pedro Almodovar’ın Fransız polisiye yazarı Thierry Jonquet’nin 1984’te kaleme aldığı, 1995’te gözden geçirerek yeniden yayımladığı Tarantula17  romanından beyazperdeye aktardığı İçinde Yaşadığım Deri, insanın görünüşünü değiştirmek gibi netameli bir meselenin yanına cinsiyet değişikliği ve genetik üzerinde oynama gibi varoluşsal tartışma konularını ekler. Cinsiyet eksenli konuları filmlerinde işlemesiyle tanınan Almodovar, intikam arzusuyla kötücülleşmiş doktorun şahsında, post-modern dünyanın ikircikli duruşunu, niyeti hiç bu olmasa da, gözler önüne serer. Zira doğal olan mutlaka kendine bir yol bulur. Doğada aşılamayacak kırmızı çizgi bırakmamaya kararlı olanların dayattığı yapay gerçekliğe rağmen, asıl olan insanın varoluşun özündeki gerçekliktir.

 

 

1 Pamuk Prenses (Kar Beyazcık), Grimm Kardeşlerden Seçme Masallar, Jacop ve Wilhelm Grimm, Çeviri: Mustafa Tüzel, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, Mart 2015, s. 92.

2 “The role of divine proportion in the perception of beauty: A cross sectional study”, Amrita Journal of Medicine, Vol 10, No:1, Jan – Jun 2014. Page 1 – 44. http://medind.nic.in/aaf/t14/i1/aaft14i1p22.pdf

3 “Plastic Surgery”, John Kim, Saleh M. Shenaq, Britannicca, https://www.britannica.com/science/plastic-surgery

4 “History of Plastik Surgery”, American Society of Plastic Surgeons,

https://www.plasticsurgery.org/about-asps/history-of-plastic-surgery

5 “Friday essay: the ugly history of cosmetic surgery”, Michelle Smith, The Conversation, April 28, 2016,

https://theconversation.com/friday-essay-the-ugly-history-of-cosmetic-surgery-56500

6 Dark Passage (1947), http://www.imdb.com/title/tt0039302/?ref_=nv_sr_1

7 10 Best Noir Novels, Ken Bruen, Publishers Weekly, Jun 26, 2015,

8 Seconds (1966), http://www.imdb.com/title/tt0060955/?ref_=nv_sr_1

9 “Seconds (John Frankenheimer 1966), adapted from David Ely's Seconds (1964)”, Marl Bould, Oct 14, 2016. https://markbould.com/2016/10/14/seconds-john-frankenheimer-1966-adapted-from-david-elys-seconds-1964/

10 Les yeux sans visage (1960), http://www.imdb.com/title/tt0053459/?ref_=nv_sr_1

11 Tanin na kao (1966), http://www.imdb.com/title/tt0061065/?ref_=nv_sr_4

12 “Why is Plastic Surgery So Popular in South Korea?”, Ho Kyeong Jang, Korea Expose,January 9, 2018 https://www.koreaexpose.com/plastic-surgery-popular-south-korea-history/

13 Zaman (2007, Shigan), https://www.sinemalar.com/film/301/zaman

14 “Thecost of beauty”, 22 Aug 2014, Al Jazeera,

https://www.aljazeera.com/programmes/101east/2014/08/cost-beauty-20148199564513175.html

15 Zaman Zaman İçinde: Günlükler, 1970-1986, AndreiTarkovsky,Çeviri: Seda Kervanoğlu Hay, +1 Kitap Yayınları, İstanbul, Ağustos 2006, s.17.

16 İçinde Yaşadığım Deri (2011, La pielquehabito), http://www.beyazperde.com/filmler/film-124897/

17 Tarantula: İçinde Yaşadığım Deri,ThierryJonquet, Çeviri: Yaşar Avunç, Kırmızı Kedi Yayınları, İstanbul, 2012.

Etiketler:
Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı