“Bertan Rona: Ciddi opera formunda tragedya esastır”

Merjam Yazar: Merjam 22 Temmuz 2020

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

“Akıl, bizim hayatla olan bağımızın tek formu değil. Onun dışında inançlar, kanılar, sezgiler ve güzellik duygusu var.”

“Bertan Rona: Ciddi opera formunda tragedya esastır”

 

Müzikolog, koro şefi, akademisyen ve yazar Bertan Rona ile müzik kariyerini ve gelecekteki projelerini konuştuk. Rona, “Ben kendimi Klasik’lerde olduğu gibi saf müziğe değil, disiplinler arası ilişkiye yakın buldum her zaman. Bu bağlamda felsefe, edebiyat, dinler tarihi, etimoloji ve ikonoloji gibi dallara olan eğilimim, müzik çalışmalarım için de son derece zengin bir ilham kaynağı.” diyor.

 

 

Müziğe ilginiz ne zaman ve nasıl başladı? Ve neden Klasik Batı Müziği?

 

Aslında ailemizde müzisyen olan kimse yok. Ancak babam, müzik kulağı olan biriydi ve o nedenle benim çocukluğumda evde her akşam Bach, Vivaldi ve Mozart gibi Klasik Batı Müziği bestecilerinin eserleri dinlenirdi. 1980’lerin ortalarından söz ediyoruz. İnternet şöyle dursun, kompakt diskin bile bilinmediği dönemler. Mesleği gereği sürekli olarak Avrupa’da bulunan babam, oradan aldığı birbirinden değerli kasetleri eve getirirdi. Dolayısıyla daha çocuk denebilecek yaşta hem o büyük bestecilerin eserleriyle hem de önemli icracıların isimleriyle tanışmış oldum. İlkokul bittikten hemen sonra ise müziğin pratiğine ve teorisine daha planlı bir biçimde yöneldim. Ve nihayet çok daha bilinçli, profesyonel olarak bu sanat dalı ile İzmir Devlet Konservatuvarı’nda içli dışlı oldum.

 

 

Sizinle ilgili sorulara geçmeden şöyle bir soru yöneltelim: Profesyonel düzeyde olmasa da müzikle ilgilenmek bir insana neler kazandırır? Elbette sanatsal açıdan kıymeti olan bir müzik mevzubahis olan.

 

Akıl, bizim hayatla olan bağımızın tek formu değil. Onun dışında inançlar, kanılar, sezgiler ve güzellik duygusu var. Öyle zannediyorum ki çağımızın en temel sorunlarından biri, rasyonalizmde bir aşırılığa ve tek taraflılığa gidilmesidir. Bu bakımdan, sanatsal değeri olan bir müzik türü (mesela, Klasik Batı Müziği, Klasik Türk Musıkisi veya Caz) ile aktif olarak ilgilenen bir insan, doğrudan estetik olanla temas kurmakla kalmaz, rasyonalizmi aşarak doğru ile yanlışın bittiği yerde başlayan, onların olmadığı yere uzanan “Güzel” ile ünsiyet kesbeder. Dikkat edin: Cennet, doğru ile yanlışın olmadığı yerdir.

 

 

Bir koro şefi olarak Klasik Batı Müziği’nden çalmaktan ve dinlemekten keyif aldığınız eserler hangileridir desek ilk üçe girecek isimler nelerdedir?

 

Klasik Batı Müziği repertuarı, neredeyse sınırsız denilebilecek bir derya. Son birkaç yıldır aktif olarak müzik yapmak yerine daha çok bir müzikolog kimliğiyle ve konservatuvar hocası olarak görev yaptığım için sorunuzu beğeni bakımından yanıtlayabilirim. İnsan hayatında bu konudaki tercihlerin sıklıkla değiştiğini de belirtmek kaydıyla, son zamanlarda Wolf’ün lied’lerinin (şarkılarının), Myaskovsky’nin Çello Konçertosu’nun ve Alban Berg’in Keman Konçertosu’nun beni derinden etkilediğini söyleyebilirim.  

 

 

KÜLTÜREL İLETİŞİMİN ÇAĞIMIZDA GELDİĞİ

 

 

Şu an Giresun Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda hocalık yapıyorsunuz. Besteleriniz ve yazdığınız librettolar var. Bununla birlikte felsefe, dinler tarihi, etimoloji ve ikonoloji ile de yakından ilgileniyorsunuz. Çok yönlü olmanın sanatçı kimliğinize izdüşümü nasıl oluyor?

 

Sanat dallarının tekil olarak var olabildiği, saf bir dil konuştuğu yıllarda değiliz artık. Klasik Dönem sonrası, bu defter kapandı. Romantik Dönem’in özelliği ise farklı sanat dalları arasındaki çok yönlü etkileşim. Söz gelimi müzikte Alman Romantizmi, edebiyat ile adeta evlidir. Fransız İzlenimciliği’nin natüralizm ile Alman-Avusturya Dışavurumculuğu’nun da resim ile akrabalığı açıktır. Bu süreç post-modernizm ile zirve yapmıştır. Kültürel iletişimin çağımızda geldiği nokta itibarıyla bu durumun şaşılacak bir tarafı da yok. Ben kendimi Klasik’lerde olduğu gibi saf müziğe değil, disiplinler arası ilişkiye yakın buldum her zaman. Bu bağlamda felsefe, edebiyat, dinler tarihi, etimoloji ve ikonoloji gibi dallara olan eğilimim, müzik çalışmalarım için de son derece zengin bir ilham kaynağı. Bunda tabiatımdan kaynaklanan multidisipliner eğilimlerin de etkisi var. Ben hakikati tek bir çatı altında bir bütün olarak algılayan İlkçağ-Ortaçağ âlimlerine benziyorum galiba.

 

 

OPERALARIN TIPKI İNSANLAR GİBİ KADERLERİ VAR

 

 

Librettosunu yazdığınız “Hekimoğlu” operası üç sezondur beğeniyle izleniyor. Şu an İzmir Devlet Opera ve Balesi repertuarında. Peki, üzerinde çalıştığınız yeni projeler var mı?

 

Evet, operaların tıpkı insanlar gibi kaderleri vardır. Kimi, bestecisi ile librettisti hayattayken başarı kazanır. Kimi ise onların vefatlarından yıllar sonra. Librettosunu yazdığım, besteci arkadaşım Tolga Taviş’in bestelediği “Hekimoğlu” operasının bahtı, daha başından beri açık oldu. Umarım böyle devam eder… “Hekimoğlu”ndan sonra, Tolga ile bir bale projesi üzerinde duruyoruz. Konu olarak, efsanevi güreşçimiz Koca Yusuf’un hayatını seçtik.

 

 

Koca Yusuf’un hikâyesi neden ilginizi çekti?

 

Rahmetli dedem, çocukluğumda bana pek çok hikayenin yanı sıra Koca Yusuf’un da hikayesini anlatırdı. Bu büyük insana duyduğum sevgi ve hayranlık, daha o yıllarda başladı diyebilirim. Ancak zaman geçip de bilgi birikimim ve görgüm artınca, Koca Yusuf’un macerasının sadece çok iyi bir Müslüman güreşçinin dünyadaki bütün rakiplerini alt edişinden ibaret olmadığını anladım. Burada söz konusu olan modernite ile birlikte emperyalist bir karaktere bürünen Batılı ülkelerin, diğer milletleri köleleştirmesi ve Doğu’ya ait değerler yapılanmasının artık iflas etmesi.

 

Yani Koca Yusuf’un Avrupa ve ABD’ye götürülüp şov dünyasının parçası hâline getirilmesi, aslında şahsı ile ilgili bir olay değil, kadim Doğu dünyasına ait pek çok değerin, modern dünyada yaşayamayacak olması ile ilgilidir. Nitekim yazdığım bale librettosunda, Koca Yusuf’u “yeni dünya”da var olamayacak birtakım değerlerin sahibi olan çocuksu bir dev olarak betimledim.  

 

 

TRAGEDYA KAHRAMANIN MÜCADELESİNİ İFADE EDER

 

 

Neden Hekimoğlu veya Koca Yusuf gibi kahramanlıkları veya cesaretleriyle halka mal olmuş isimleri bir opera eseriyle anlatmayı tercih ettiniz? Bu çabanızın operanın sevilmesine olumlu katkıları oldu mu?

 

Geleneksel kabuller kapsamında konuşacak olursak, “Ciddi opera” formunda tragedya esastır. Tragedya ise kahramanın, kendisini aşan bir güç karşısındaki mücadelesini ve mağlubiyetini ifade eder. Bu güç kimi zaman kader kimi zaman devlet kimi zaman da başka üstün bir güç olabilir. Kahramanı kahraman yapan da kendi zorunlu akıbetini bilse de sonuna kadar savaşabilme cesaretini gösterebilmesidir. İlyada Destanı’ndaki Hektor, buna güzel bir örnektir. Bütün olağanüstü özelliklerine karşın Hektor’u, yarı Tanrı olan Akhilleus öldürür. Ancak yenilmez Akhilleus’u da Apollon öldürür. Hekimoğlu ile Koca Yusuf’un hayatlarının neden trajik olduğu bu bağlamda kolayca anlaşılabilir…

 

İzleyiciye gelirsek: Aristoteles’ten bu yana kullanılan “Katharsis” terimi, izleyicinin finaldeki ölümle birlikte yaşadığı “Arınma”yı ifade ediyor. “Hekimoğlu” operasının birinci perdesinin sonunda ve ikinci perdesinin ortasında patlayan silahlar ve ölen insanlar, bir librettist olarak izleyicinin zihnine ve kalbine attığım düğümlerdir. Eserin finalinde patlayan son silah ile Hekimoğlu’nun öldürülmesi ise sözünü ettiğim arınma duygusunu sağlamaktadır. Hekimoğlu operasının başarısı ve izleyici tarafından bu kadar çok sevilmesinin nedenini de bu noktalarda aramak gerekir.

 

 

BAKLAVACI BAKLAVA YER Mİ?

 

 

Son okuduğunuz kitap hangisi? Kendinizi nasıl bir okur olarak tanımlarsınız?

 

En son Haldun Taner’in “On İkiye Bir Var” adlı kitabını okudum. Evde olduğum birkaç gün içinde büyük ustanın olağanüstü öykülerini okumak çok iyi geldi. Ne var ki kendimi iyi bir okur olarak tanımlayamam. Türlü nedenlerden ötürü düzenli kitap okuyabilen biri değilim. Daha çok yazdığımı söyleyebilirim. Birgün besteci bir hocama, “Hocam neden müzik dinlemiyorsunuz?” diye sorduğumda, bana, “Baklavacı baklava yer mi?” diye cevap vermişti. Benim durumum böyle midir, bilemem ama kitap okumayı çok sevdiğimi ve bundan böyle okumak için çok daha fazla zaman ayıracağımı söyleyebilirim.

 

 

Hâli hazırda yayınlanmış kitaplarınız var. Masada bekleyen yeni çalışmalar ve projeler var mı?

 

Şu an itibarıyla basılmayı bekleyen iki kitabım var. Bunların ilki, edebî bir çalışma. “Sabır Taşları, Satır Başları.” İkincisi ise resim ile müzik ilişkisi dolaylarında düşünce öne süren müzikolojik bir kitap: “Bir Sergiden Tablolar” Bu kitapları ilk defa bu sohbette dile getirmiş oluyorum. Dilerim yolları açık olur ve kendilerinden istifade edilir.  

 

Etiketler:
Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı