Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
Nev-i şahsına münhasır ilk tasarımı ve sonradan yapılan orijinal düzenlemelerle çok zengin bir birikimi yansıtan Salt Galata Binası, bizâtihi müşahade etmeden anlaşılamayacak türden.
Doğu ile batının ortasında gerek coğrafi gerekse kültürel özellikleriyle dünyanın bir türlü bir araya gelemeyen iki yakasını, kendine has bir teveccühle birleştiren şu şehr-i kıyameti, tek bir kalemde temsil etme cüretini gösterir; Bank-ı Osmani-i Şahane. Galata’nın Karaköy’le birleştiği yerde, batılı neoklasik üslubunu Haliç’e bakan arka cephesinde birdenbire bırakıverir ve sizi oryantalist bir ruh haliyle yüzleştirir. Her durumda denge unsuru olmaya yatkın genetik kimliğimiz; mimari açıdan çift kimlikli olan bu yapıyı da yadırgamaz, aksine kendine has bir cömertlikle bağrına basar.
Geçirdiği envai çeşit müdahalelerden sonra geçmişteki işlevine uygun olarak en son 2011 de Osmanlı Bankası Müzesi’ni de içeren bir kültür ve sanat mekânı olarak hizmete açılır, yapanların ellerine sağlıktır, bir nevi prestij projesidir zirâ. Bünyesinde; 230 kişilik oditoryum, yüksek kapasiteli atölyeler, açık arşivler, Türkiye’nin en seçkin kaynaklarını ihtiva eden harika bir kütüphane, sergi alanları, özel tasarım fuayeleri, konsepte uygun kitapçı dükkanı, cafe, bar ve restoranlar ile çok programlı bir potpori sunar, misafirlerine. Kütüphanenin ortasında içine girilip ziyaret edilebilen, Osmanlı Bankası’ndan bakiye büyükçe bir kasa; bütün dikkatleri tek bir odakta toplayadursun esasında bu yapı, ilk olarak Londra’dan getirilen, tamamen çelikten ve bugün için bile şaşırtıcı bir kilit sistemine sahip üç katlı, dört kapılı kasa dairesi etrafına inşa edilmeye başlanmıştır. Başınızı kaldırıp bakmaya akıl erdirdiğinizde, tavanda 360 derece dönen aynalarla sağlanan aydınlatma, gerçeklikle ilüzyonun birbirine karıştığı bir eksene taşır sizi, o anda yolunuzu buraya düşüren kadere şükredersiniz.
Tarihçesi…
Mimari açıdan spesifik özellikler taşıyan yapının mimarı da 19.yy’ın sonlarına doğru imparatorluğun son demlerindeki karakterinin ete, kemiğe bürünmüş hâli gibidir. Osman Hamdi Bey’le beraber İlk sanat akademimiz olan Sanayi-i Nefise-i Mekteb-i Âli’yi tasarlamış olan mimar Alexandre Vallaury, Fransız asıllı bir Levanten’di; aynı zamanda bu mektebin mimarlık bölümünün kurucusu ve ilk hocasıydı. Osman Hamdi Bey’in “Mimar-ı Şehir” diye andığı Vallaury, karakteri, giyim tarzı ve mimari üslubuyla yönünü hem doğuya hem batıya dönmüş, eserlerine de bu herc-ü merci, “Her şeyin zıddıyla kaim oluşu’nu ölçülü bir şekilde yansıtmayı başarmıştır. Abdülhamid döneminde Fransızlara ait Tütün Rejisi’nin kuruluşundan hemen sonra Osmanlı Bankası ile işbirliği yapılarak, Karaköy’de her iki kuruluşun merkez yönetimlerini içine alacak büyük bir bina yapılmasına karar verilmişti. Bundan sonra yaşam alanları ve tarzıyla batılı üsluba mensup bir dizilimin olduğu Voyvoda Caddesi ile geleneksel ticari keşmekeşin ve mahalle kültürünün hüküm sürdüğü mahallelerin boy verdiği Eminönü- Haliç altın boynuzunun sırtlarında bir mücevher tanesi gibi yükseldi, Bank-ı Osmani-i Şahane. 1892’deki özgün hâlini, 1925’te bazı kısımlarını Merkez Bankası’nın kullanımına açıncaya kadar korumayı başardı. Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren Osmanlı Bankası Genel Müdürlüğü hüviyetini, 1999 yılında özel bir bankanın bünyesine katılana kadar devam ettirdi. Bu dönemde yine Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi ile Osmanlı Bankası Müzesi olarak hizmet verdi.
Mimari Özellikleri…
Altındaki bodrum katlarıyla birlikte toplam altı katlı olarak tasarlanan Bank-ı Osmani-i Şahane, gelenleri girişte devasa mermer merdivenlerle karşılıyor, birinci ve ikinci kat boyunca süren dikdörtgen formlu büyük hollere taşıyor. Diğer katlara oranla oldukça yüksek tavan açıklığına sahip zemin katı özellikle cephe boyunca devam eden geniş pervazı ile Rönesans mimarisinin dönem üslubunu yansıtıyor. Üçlü düzenlemelerle uzanan dikdörtgen pencereler yapının ferah ve aydınlık olmasına imkân sağlarken giriş kapısının üstünde, iki taraftan bir kemerle birleşiyor. İlk ve ikinci katın plasterlerle sınırlanmış dikdörtgen pencerelerinin yanlarında iki kat boyunca yükselen Korint düzenindeki sütunlar, ortadaki ikisi birer alınlıkla biten yan yana dört tane pencere boyunca yükseliyor. Üçüncü katın kuzey cephesinde, beşli pencere grupları, ikili kabartma griffonlardan oluşan panolarla dönüşümlü olarak kullanılmış. Cephe, üstte taş konsollarla desteklenen bir saçak ve onun üzerine yeni ilave edilmiş bir katla bitiyor.
Haliç’e bakan güney cephe, klasik ve barok üslupta yapılmış geniş Osmanlı saçakları ve cumbalarının yarattığı doğulu etkilerle diğer cepheden ayrılıyor. Birinci kat pencerelerinin üstünde yer alan ahşap ikili payandalarla desteklenen saçak, orta kısımda küçük bir ara ile tüm cephede devam ediyor. İkinci katta, ortada ahşap konsollarla desteklenen geniş saçaklı bir cumba yer alıyor. Üçüncü katın köşelerinde, ahşap konsollar tarafından taşınan geniş saçaklı birer cumba daha bulunuyor. Cephede dairesel Rönesans kemerleri içinde, her biri eş büyüklükte yine dairesel üç pencere görülüyor. Eksende, üstte, diğer tüm bölümlerden daha yüksek kule tarzındaki kat, tepede den/dan’larla tamamlanıyor.
Giriş kapısında, iç mekânlarda ve merdivenlerdeki ahşap ve mermer işçiliğinin yanı sıra yine ahşap ve alçının mükemmel bir uyumla kullanıldığı kasetli tavan; zihinlere istemsiz olarak kazınıyor. Birinci ve ikinci kat ortasındaki boşluk çevresindeki sütun, kemer ve korkuluklar da göz alıyorlar. Sanat, mimarlık, tasarım, şehircilik, sosyal ve ekonomik tarih konularına odaklı kapsamlı bir yayın koleksiyonundan oluşan kütüphane ile dijital belgeleri içeren arşivi bir araya getiren araştırma bölümü, 650 metrekarelik orta avluda yer alıyor. Burası geçmişte kasa odalarına girişin bulunduğu ve şube olarak kullanılan iki katı içeriyor.
Yapının birinci katında yer alan atölyeler, toplantılara ev sahipliği yapıyor ayrıca dışardan gelen özel kullanım taleplerini de karşılıyor. Atölyeler isteğe bağlı olarak bir büyük mekân ya da çok amaçlı kullanımlara uyabilecek iki sabit mekân şeklinde tasarlanmış. Ayrıca dönemsel konsept eser koleksiyonlarının yer aldığı sergi mekanları ile konusunda uzman seçkin konukların ağırlandığı paneller, katılımcıları buranın müdavimi hâline getiriyor.
Nev-i şahsına münhasır ilk tasarımı ve sonradan yapılan orijinal düzenlemelerle çok zengin bir birikimi yansıtan Salt Galata Binası, bizâtihi müşahade etmeden anlaşılamayacak türden. Her ziyaretinizde yeni bir detayı keşfedip hayret makamında seyredeceğiniz bu tarihi mirasa, modern zamanların muhacir ruhuyla muhakkak yolunuzu düşürün ve sizin de nur topu gibi bir ‘an’da dürülen katmanlı zaman algınız olsun.
Hacer YEĞİN
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı