Âşıklık geleneğini akademiye taşıyan yeni bir ses: İsmail Altunsaray

Şeyma Ercanlı Yazar: Şeyma Ercanlı 21 Mayıs 2021

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Anadolu Abdallık Geleneği’nin içinden gelen İsmail Altunsaray, 12 yaşında bağlamayı eline alır. Bağlamayla tanışma serüveni, ablasının kendisine keman hediye etmek istemesiyle başladığını anlatıyor. Ancak ablasının parası yetmeyince satıcı “o paraya anca bağlama olur” der ve bağlamaya olan tutkusu o gün başlar.

Âşıklık geleneğini akademiye taşıyan yeni bir ses: İsmail Altunsaray

 

Büyük saz ustalarından yol yöntem görüp sonrasında akademi yolunu tercih eden İsmail Altunsaray, ile meslek hayatı, projeleri ve Anadolu Âşık geleneğini konuştuk. Şeyma Ercanlı’nın kaleminden…  
 

İsmail Altunsaray sizi tanıyabilir miyiz?

 

1980 Kırşehir doğumluyum. 3 çocuklu bir ailenin en küçüğüyüm… Lise bitene kadar Kırşehir’deydim. 17 yaşımda İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Mûsikîsi Devlet Konservatuvarı Temel Bilimler Bölümü’nü kazandıktan sonra hayatıma burada devam etmeye başladım. Haliç Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Müziği Bölümü’nde Yüksek Lisans yaptım. İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Mûsikîsi Devlet Konservatuarı Ses Eğitimi Bölümü’nde 2009-2011 yılları arasında “Türk Halk Müziği Repertuarı Öğretim Görevlisi” olarak görev yaptım. 2011 yılında Kalan Müzik etiketiyle “İncidir” isimli bir albüm çıkardım. Bu süreye kadar profesyonel stüdyo ve sahne müzisyeni olarak albüm ve sahne performanslarında birçok sanatçıya eşlik ettim. Albüm sonrası Türkiye ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde konserler verdim. 2017 yılında yine Kalan Müzik’ten ikinci albümüm “Derkenar”ı çıkardım. Hala profesyonel müzik yaşantıma hız kesmeden İstanbul’da devam ediyorum.

 

 12 yaşında bağlamayı elinize aldınız. Ailenizin yönlendirmesi miydi? Müzik yapmaya karar verdiğinizde nasıl bir tepkiyle karşılaştınız?

 

12 yaşımdayken, o sıralar Marmara Üniversitesi Resim Bölümü’nde okuyan ablamın bağlama hediyesiyle müzik yaşantım başladı. Hatta ablam bir müzik mağazasına bana keman almak için giriyor. Keman fiyatlarının fazla olduğunu söyleyen satıcı ablama “ne kadar paran var?” deyince ablam da, cebindeki parayı söylüyor. Satıcı da “o paraya anca bağlama eder” diyor. İşte müzik ve bağlama ile tanışmamın kısa hikâyesi bu… İlk başlarda annem başta olmak üzere ailem epey kaygılanmış ve müziği meslek olarak seçmemi istememişti, fakat sonradan onlar da destek vermeye başladılar.

 

 

 

 

Anadolu Abdalları’nın ve ustaların diyarı Kırşehir’de doğdunuz. Sanat hayatınızda Abdallar geleneğinin izleri var. Bildiğimiz kadarıyla Abdal aşiretine mensup değilsiniz. Coğrafyanın müzik hayatımıza katkısı ve günümüzdeki durumu hakkında biraz değerlendirme yapar mısınız?

 

Abdallık Geleneği'nin içinden gelen birçok usta ile meşk etme olanağı buldum. Hala performans alanlarının en değerlisi olduğuna inandığım düğün ortamlarında, bu ustaların gönüllerinden faydalandım. Gerek icra, gerek ruh, gerekse vücut dili olarak onların birçok özelliğine şahit oldum. 12 yaşımda kendi çabalarımla ilerlemeye başladığım enstrümanım ile 17 yaşıma kadar "alaylı" diye adlandırdığımız yetişme modeliyle yetiştim. Konservatuarı kazanmamla da akademik yaşantım başlamış oldu. Eğitim hayatım bana, o zamana dek gelmiş olduğum alaylı birikimimi analiz edebilme, bilimsel farkındalık ve birçok detayın daha da derinine inebilme gibi birçok farklı bakış açısı kazandırdı.

 

Neşet Ertaş, Musa Eroğlu, Erkan Oğur gibi ustalarla çalıştınız. Kendinizi şanslı hissediyor musunuz? Şuan müzik yapmak isteyen gençler sizin gibi usta isimlerle bu şekilde çalışabiliyor mu? Öyle bir zemin var mı?

 

Öncelikle bu denli büyük ustalarla aynı çağda yaşamış olmak bile bizler için çok büyük bir kazanım… Genç arkadaşlarımız bizlerin yetiştiği döneme göre çok ama çok şanslılar… Teknolojik gelişmelerin getirdiği imkânlar doğrultusunda şu an, istediğiniz sanatçının istediğiniz performansını dinleyebiliyorsunuz. Hatta izlediğiniz kişinin vücut dilini dahi analiz edebilme, videoyu yavaşlatma veya istediğiniz süreye bir dokunuşla alabilme şansına sahipsiniz. Yani kısacası bilgiye ulaşabilmek çok kolay, bizim yetiştiğimiz çağda bilgiye ulaşabilmek müzik açısından neredeyse imkânsızdı.

 

“Bozlak ve Flamenko” sentezinin başarıyla buluşturan bir isimsiniz. Müziğin sınırlar ve zaman aştığı doğru mu sizce?

 

Bizim müziğimiz kendi sınırlarını çok çok evvelden aşması gereken bir müzik aslında… Ancak birçok alanda olduğumuz gibi bu alanda da kendini ifade edememiş bir toplumuz… Anadolu’nun ücra bir köşesine gidip bir Âşık dinleyin, sonra elinize bir taş alın ve atın. Taşı attığınız yerdeki diğer Âşık’ı dinleyin, inanın birbirinden çok farklı özelliklere sahip olduğunu göreceksiniz. Bu kadar zengin bir coğrafyada gelişen bir kültür nasıl olur da sadece bu sınırlar içerisinde kalır? İşte tam da bu noktada, birbiriyle birçok açıdan benzerlik taşıyan iki kültürü harmanlama fikri oluştu kafamızda… Daha sonra bu fikri besleyen birkaç proje yaptık ve konserlerini verdik. Tabi bu projeden, Türkiye basınından çok Avrupa basınında bahsedildi. Çünkü magazinel, medyatik, popülist bir tarafı yoktu. Ülkemizde bize ait, bizim olan her ne varsa değersizleştiriliyor. TRT dışında bütün medya kurumları kendimize ait olan her şeyi görmezden geliyor. Kendilerine sorsanız onlardan daha büyük vatansever yok! Söylenecek yüzlerce şey var ancak söylemenin fayda etmeyeceği binlerce insan var.

 

 

 

 

Muharrem Ertaş, Neşet Ertaş, Hacı Taşan ve Çekiç Ali gibi değerli isimlerin süzgecinden geçtiniz ancak eğitim hayatınızda oldukça başarılı. Yetenek ve eğitim ayrı düşünülse hangisi olmazsa olmaz?

 

Bu sorunun cevabı aslında çok kısa ve basit… Eğitim de az önce belirttiğim gibi teknolojik gelişmelerin getirdiği imkânlar doğrultusunda çok rahat erişilebilir bir hale geldi. Yetenek tek başına asla bir şey ifade etmiyor. Çalışmak yeteneği parlatacak yegâne seçenektir.

 

Anadolu Halk Kültürü gelecek nesillere aktarmayı bir görev ve sorumluluk olarak mı görüyorsunuz?

 

Geleneksel değerlere bağlı kalınmalı, geleneğin etik, edebi ve müzikal içeriğine dair sınırların ihlâl edilmediği, yoruma ve özgürlüğe açık bir icra gelişmeli diye düşünüyorum. Gelenek kelimesinin ismini nereden aldığını araştırdığımızda  "Gelene ek" anlamını taşıdığını görürüz. Kendinden önce gelen Usta'nın ürettiğine katkıda bulunmak, gerçeğe yeni bir bakış açısı kazandırmak gibi anlamlara ve derinliğe sahip olan bu kelime, geçmiş ile geleceği harmanlayarak, yeni, kalıcı ve kadim bir gücün varlığını ortaya koyuyor. Bu bilgiler ışığında, gelecek nesillere kültürümüzü ve geleneğimizi aktarma sorumluluğu ve bilincini gururla taşıyorum.

 

Gündemi değerlendirmemiz gerekirse pandemi şartlarından sanat hayatınız nasıl etkilendi?

 

Pandemiden en çok etkilenen alanların başında ne yazık ki sanat geliyor. Normal şartlarda dahi hiçbir sosyal güvencesi olmayan binlerce müzisyen arkadaşımız, pandemi dolayısıyla çok daha büyük sıkıntılar yaşadı ve yaşamaya da devam ediyor. Birçok müzisyen arkadaşımız yaşamına son verdi veya o eşiğe kadar geldi. Salgının maddi etkilerinin getirmiş olduğu zorluklar manevi olarak da büyük travmalar yaşanmasına sebep oldu. Bu travmatik ortamın yaşamımıza kattığı olumlu yönleri sayarsak maalesef bir elin parmaklarını geçmez. Bu süreç bizlere sevdiklerimize zaman ayırmanın önemini, yaşamın çok kısa olduğunu, boşa geçen zamanın farkına varmamız gerektiğini öğretti.

 

Konserlerin iptal olması sizi sevenlerinizle ayırmış oldu. Bir sanatçı olarak bu nasıl bir his? Bununla birlikte artan konser alanlarının yeni mekânlarını (arabayla izlenen konserler, online konserler) değerlendiriyor musunuz? Teknolojiye hemen adapte oldunuz mu?

 

Bu süreç birçok müzik insanını teknolojiye adapte olmak mecburiyetinde bıraktı. Online vb. konserlerin, canlı konserlerin yerini tutması mümkün değil… Çünkü müzik karşılıklı enerji ve motivasyonun en samimi ve doğal yaşandığı mesleklerden bir tanesi… İnsanların sizinle birlikte ânı yaşadığına ve sizin gönlünüze ortak olduklarına şahitlik etme hissi tarifsiz bir his ve sanırım bu duygu durumu hiçbir meslek grubunda yoktur.

 

Pandemi dönemi bittiğinde yapmak istediğiniz ilk şey ne? En çok neye özlem duyuyorsunuz bu süreçte?

 

Pandemi sonrası yapacağım ilk iş nasip olursa günlerce annemin dizinin dibinde oturmak ve ona sıkı sıkı sarılmak olacak. Altınoluk’ta yaşadığından dolayı bu süreçte annemle çok ayrı kaldık. 70 yaşında olması sebebiyle o da bu süreci tamamen izole bir şekilde geçirdi. Dolayısıyla pandemi, sevdiklerimize ayırdığımız zamanın ne kadar az ve kıymetli olduğunu bizlere öğretmiş oldu.

 

Üzerinde çalıştığınız projelerden bahseder misiniz?

 

Yoğun bir şekilde devam eden yurt içi ve yurt dışı konserlerimizin pandemiyle birlikte son bulması, stüdyo çalışmalarımıza daha fazla vakit ayırabilmemizde etkili oldu. En son ülkemizin en aktif yaylı orkestrası İstanbul Strings ile ortak bir çalışma yaptık. Dijitalleşmeyle birlikte artık albümler yerini “single” diye adlandırdığımız tekli çalışmalara bıraktı. Normalde albüm olarak hazırladığım 12 eserlik çalışmamı da şimdi tek eser halinde dinleyicilerimize sunuyorum.

Etiketler:
Şeyma Ercanlı

Şeyma Ercanlı

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio