Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
Bir adım atalım, kişinin hatasını affedelim. Böylelikle bedenimize saplanmış olan kin ve nefret oklarını söküp etmiş olacağız. Kanayan yaralarımız kurumaya yüz tutacak. Aslında ilk fayda kendimize.
İstemez misin affedilmeyi?
İstersin elbet er ya da geç affedilmenin o huzurunu elde etmek için hazırlanmaz mısın? İnsan adaletli olmanın erdemine kavuştuğunda kendine de adaletli olarak yaklaşmalı. Kendi kusurlarını görüp kendi gözlerinin içine bakmalı. Gözlerini gözlerinden asla kaçırmamalı. Başını öne eğip görmüyormuş gibi yapmamalı.
Bütün hesapları ile ödeşmeyi ister insanoğlu. Varlığının değerine ters düşecek ne varsa hesabı kapatmalı. Çetin bir savaş gerektirir bu yolculuk. Ama yiğitlerin gücü çetin savaşlarda belli olmaz mı? Hele en çetin savaş insanın kendi cengi ise…
En onulmaz yaralar açtığında bile ömrünün en dönülmez hatasını yaptığında bile bir ümit beslemez misin içinde? Kendine karşı tanıklık yapabilecek misin? Yapmalı insan. Kendi kontrolünden çıktığında uzuvlarının dile gelmesi kadar korku verecek ne olabilir? Asla saklayamazsın, asla engel olamazsın ve asla sözün geçmez.
Seviliyorumdur, hoş görülürüm diyerek aldırış etmeden sorumsuzca yaşayarak bütün bir ömür geçmez ki… İnsan sevdiğinden bu kadar emin olmamalı. Dostundan, sırdaşından, asla bu denli emin olmamalı. Rahmetin de, affediciliğin de, sabrın da bir dayandığı kapı var elbet. Bu kapıya vardırmamalı insan işleri.
O zaman affetmeyi de bileceksin. Zavallı ‘Ben’i bırak bütün kusuru başkasında aramayı gerekçe aramakla çaba sarf etme. Bir ince yarık, bir açık kapı aramayı, oradan kendini haklı çıkaracak bin bir sebep kazımayı. Affet işte ne var ki bunda. Ben asla merhamet göstermem, gösteremem bana hata yapana deme. Bu kadar sert, bu denli acımasız ve kendinden emin olması için insan, pür bir kusursuzlukla çepeçevre sarılmış olmalı. Oysa kimin surlarında açılmamış gedik var ki… Kimin açılmamış bir yarası ve kimin asla affedilmeyi beklediği bir hatası…
İnsan affetmeli.
Ki affedilsin.
Çünkü insanoğluna affetmesi emredildi.
Çünkü insanoğluna bu yakışır.
Peki, ya sen?
Bir inanç sahibi isen sen, neyi affedemiyorsun?
Niye affedemiyorsun?
Çok mu katılaştı kalbin?
Yaşam dediğimiz şey bir gölgeden bile ibaret değil, gölgenin bile hükmü ve zamanı var. O zaman neden? Nasıl sevdiğini iddia ediyorsun affetmeyerek ve bunca yükü nasıl oluyor da taşımaya gönüllüsün? Bir adım atalım, kişinin hatasını affedelim. Böylelikle bedenimize saplanmış olan kin ve nefret oklarını söküp atmış olacağız. Kanayan yaralarımız kurumaya yüz tutacak. Aslında ilk fayda kendimize. Bir adım daha at. Ödeşmekten vazgeç. Bu aslında daha üst bir bilincin sularında yüzdüğümüzün resmidir. Hadi bir adım daha at, bunu ört ve gizle. O zaman göreceksin ki gerçek güç bu. Değerli olan ne varsa mutlaka kıymetlidir ve elde etmesi de çaba gerektirir. İnciler, mercanlar okyanusun derinliklerinde olmaz mı? Evet, affet ve gizle. Bu ilk zaman güçlü bir direnç ile karşılanır ve can acıtabilir çünkü insanın nefsine zor gelendir. Ama yolun çatalını aştığın an, dağın zirvesine geldiğinde baktığın an, göreceklerin şimdiye kadar gördüklerinin çok ötesinde inanılmaz bir armağandır.
Sen affet ve gizle, “Sen affet ama asla unutma” diyenlerden olma, armağanını elde etmek istiyorsan. Pişman olduğunuzu anladığınız an, o kişiye sarılın ve onu affettiğinizi söyleyin. Bu durum karşınızdaki kişi için beklenmedik bir şeydir ve düşündüğünüzden çok daha büyük bir etki yaratacaktır. Mazinin dikenli hatıralarında dolananlar asla yaralarını kurutamazlar. Unutun! Bütün kâinatın sahibinin bizi affetmesini, bilerek ve bilmeyerek yaptığımız hataları gizlemesini istiyorsak, hadi o zaman başlayalım affetmeye.
Bahadır YENİŞEHİRLİOĞLU
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı
Bir cevap yazın