Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
Bir erkek kendini sadece kadınlara değil erkekler dünyasına da kabul ettirmek zorundadır. Hegemonik erkekliğin belirlediği söylem tüm erkekleri etkilemektedir. Yarışan, rekabet eden erkeklikler arasında o da yerini almak zorundadır.
Hem erkeklerin hem de kadınların duygularıyla uyumlu kararlar ve tutumlar alabilmesi için, öncelikle kendi duygularının farkında ve idrak sahibi olması gerekmektedir. Öz değerler ile toplumsal değerlerin uyuşmazlığı hâlinde, bilinçli veya bilinçsiz bir yabancılaşma ve mutsuzluk yerine yeni toplumsal değerler inşa etme çabası, yaşamı anlamlı ve mutlu kılacak bir hedef olacaktır. Böylelikle, erkekler hem erkekler hem de kadınlar tarafından kabul görebilmek için, kendilerine yabancılaşmak ve doğal duyarlılıklarından uzaklaşmak ve “İnsanlığı pahasına erkek olmak” zorunda kalmazlar.
Erkeğin sahip olduğu birçok özellik tabiat temelli olarak kabul edilmektedir. Hâlbuki nasıl “Kadın doğulmaz, olunur” ise, kadınlar gibi erkekler de toplumsallaşma ile sosyal bir inşa sürecinden geçerek erkek olmaktadırlar. Bir biyolojik cinsiyet olarak erkek bebek, bir toplumsal cinsiyet olarak farklı erkekliklerin içine doğar ve hangi topluma doğdu ise o toplumun değerler sistemi içinde kendi erkekliğini inşa eder. “Aynı şekilde, evrensel tek bir kadınlıktan bahsedemeyeceğimiz gibi, tek bir erkeklik tanımı da olamaz, toplumsal ve tarihsel olarak kimisinin kimisine tahakküm uyguladığı farklı erkeklikler vardır, dolayısıyla erkeklikler (masculinities) olarak çoğul bir şekilde ele alınmalıdır.”
Erkeği inceleyen “Erkeklikler” (masculinities) literatürü içinde R. W. Connell’ın “Baskın erkeklik” kavramı, erkekler arasında da hiyerarşik bir yapı olduğundan ve birbirinden farklı ve birbiri ile yarışan birçok erkeklik olduğundan söz eder. Bu rekabet hâlindeki erkeklikler, mutabakat hâlinde bir tane erkekliği över; işte bu norm teşkil eden, belirleyici bir erkek olma hâline “Hegemonik(baskın) erkeklik” denir. Hegemonik erkeklik, sayıca kalabalık olmak anlamına gelmemektedir, az sayıda erkek tarafından elde tutulur. Büyük bir erkek grubu bu küçük azınlık erkek grubunun iktidarını onaylar. Toplumda birbiri ile yarışan tüm erkeklik biçimleri -eşcinsel erkeklik hariç- eğer uygun şartları bulursa, belirleyici hegemonik erkek olabilir. Birçok erkek hegemonik erkek kategorisine girmez ancak ondan bazı yönlerini almıştır. Hegemonik erkeklik toplumun kültürel, ekonomik ve siyasi şartları değştikçe değişebilir. Sabitlenemez, zaman ve mekân içinde şartlar değiştiğinde o da değişebilir. Tüm erkeklerin benimsediği söylemi belirleyen işte bu baskın “Hegemonik erkeklik” ve onun ideolojisidir. Bu söylemi, diğer cinsel yönelimleri marjinalleştirerek ve ötekileştirerek, erkeklik kalıplarının dışında kalan şeylere (kadınlara, eşcinsellere) karşı, onları dışlayarak geliştirir.
Erkeğin Yabancılaşması
“Erkeklikler” literatürünün bir parçası olarak yalnızlığa bakıldığında, “Yabancılaşma” ile karşılaşıyoruz. Eziyetin/Baskının Cinsiyeti adlı kitabında Jeff Hearn (1987), erkekliğin, erkeklerin iktidarının, gücünün bir sonucu olduğunu, erkeklik diye düşündüğümüz şeyin, erkeğin gücü ve yabancılaşma, bu ikisinin birleşiminin bir neticesi olduğunu öne sürer. Yabancılaşma, herkesten uzak-yalnız bir şekilde iktidar arayışını artırmaktadır. Yabancılaşmak, iktidar denilen gücün, sırası geldiğinde, bağımsız davranabilme yeteneğine inancımız ile kopabilme, uzaklaşabilme, mesafeli ve müstakil olabilme yeteneği gerektirdiğine dair inancımızı arttırmaktadır.
Kaufmann’a göre (1994), erkeklerin yabancılaşması kadınlara olan mesafelerinden ve diğer erkekler ile arasına mesafe koyması ve kendini izole etmesinden kaynaklanır. Erkeğin diğer erkeklerden uzak durması, ergenlik döneminde başlayan erkeklere karşı duygusal mesafe koyması ile daha da vurgulanır. Kaufmann’a göre erkeğin yabancılaşması, erkeğin kendi duygularına, hislerine, ihtiyaçlarına ve potansiyellerine, yabancılaşmasıdır. İnsanlar arası bağlar ve manevi beslenme gibi potansiyellerinin farkında olmaması, izole olarak bunları görmezden gelmesidir.
Kaufmann’a göre erkekler arasında bağların kurulduğu birçok kurum vardır, örneğin, kulüpler, spor etkinlikleri, kâğıt oyunları, soyunma odaları, işyerleri, mesleki ve dinî hiyerarşiler, bu kurumların birçoğu bu izole erkeklere güven hissi sağlama aracı olarak çalışır. Çünkü bu izole erkekler, kendilerini ifade etmenin ve kendilerini doğrulatmanın yollarını bulmaya kendilerini zorunlu hissetmektedirler. Bunun için diğer erkeklerle ortak bir zemin bulmaya ve toplu olarak onların gücünü kullanmaya çalışmaktadırlar. Ama en önemlisi, bu izolasyon, garip bir şekilde ataerkilliğin korunmasının da anahtarıdır: Erkeklerin yakın arkadaşları, “Kankaları”, ahbap ve dostları, iş arkadaşları veya sıradan arkadaşları olabilir, ancak bu arkadaşlık ilişkilerinde erkekler, birçok kadının zaten sahip olduğu tam bir güven ve samimiyet seviyesine nadiren sahip olurlar. Kaufmann’a göre, erkeklerin arkadaşlık deneyimi, erkeksi bir norm hâline gelen azalan empati ile sınırlıdır (Kaufmann, 1994: 150). Gerçekten de erkeklik söyleminde duyarlılık göstermek, kendini karşı tarafın yerine koyarak empati yapmak pek desteklenmez çünkü bu durum kadınlara mahsus bir zayıflık belirtisi olarak algılanabilir ve güçsüzlüğe yol açabilir. Bu izolasyon tüm erkeklerin, kimini daha çok kimini daha az ölçüde, ataerkillik ile işbirliği yapması ihtimalini artırır, çünkü kuşkular ve kafa karışıklığı alttan alta devam eder (Kaufman 1994: 151).
Erkekliğin Anayasası
Heilieger / Engelfried (1995), “Erkekliğin anayasasındaki” (Türkçeye tercüme ederken “Erkekliğin kitabı” diye tercüme etmek belki daha anlamlı olacaktır) sosyalleşme modelinin özelliklerinden bir tanesinin “Suskunluk-sessizlik” olduğunu savunmaktadır. Buna göre sosyalleşirken erkek, kendi duyguları ve kendisi hakkında konuşmaz. Erkek sosyalleşmesinde suskunluk ve sessizliğin yanı sıra buna bağlı olarak gelişen, yalnızlık ya da tek olma da erkeklik anayasasının diğer başka özellikleridir. Bu özelliğe göre, erkekler sorunlarını yalnız başlarına çözmek zorunda olduklarını düşünürler, çünkü yalnızlık, kadınlıktan uzak, olumlu-kıymetli bir değer olarak düşünülür. Bu özellik aynı zamanda terk edilme korkusu ile de karışmış, iç içe geçmiştir. (1995: 75-78) Cinsiyetimiz bize ait olabilir, ama toplumsal cinsiyetimiz, büyük oranda toplum tarafından oluşturulmuştur. Toplumda erkeklik kalıpları tüm yaşamı, dili ve kültürü kuşatmış durumdadır. Bir erkek kendini sadece kadınlara değil erkekler dünyasına da kabul ettirmek zorundadır. Hegemonik erkekliğin belirlediği söylem tüm erkekleri etkilemektedir. Yarışan, rekabet eden erkeklikler arasında o da yerini almak zorundadır.
Bütün bu yabancılaşma, izolasyon, yalnızlık ve tek olma hâli, belki de erkeğin toplumun beklentilerini karşılayamayarak yetersiz kalması karşısında kendini savunma mekanizmalarıdır. Aynı şekilde, duygular da kararlarımızı ve tutumlarımızı belirleyen çok önemli başlangıç noktasıdır. Erkekler, erkeklik kalıpları gereği, duygularını sakladıklarından bu saklamanın getirdiği gerginliğe karşı suskunluk, tek kalma, yabancılaşma-yalnızlık, kendini savunma mekanizmaları olabilir.
Erkek içine doğduğu toplumda ancak toplumsallaşarak hayatta kalacağının farkındadır, toplumsallaşmadığı takdirde tabiat koşullarına karşı tek başına hiçbir şey ifade etmemekte, ihtiyaçlarını giderememektedir. Toplumdan alacakları yanında, topluma verecekleri de toplumun belli değerleri çerçevesinde belirlenmiştir ve erkek, toplumun bu beklentileri ile karşı karşıyadır. Erkekler, ne olmadıklarında, toplumun hangi beklentilerini karşılamadıklarında dışlanacaklarını bilmekte ve o beklentileri yerine getirmektedirler. Bunu da ilginç bir şekilde çoğunlukla yalnız kalma kaygısı ile yapmaktadırlar. Ancak yalnız kalma kaygısı ile yaşadıkları bu toplumsallaşma çelişkisel bir şekilde kendi kendilerine yabancılaşmayı da beraberinde getirmektedir.
Toplumda erkeklik kalıpları tüm yaşamı, dili ve kültürü kuşatmış durumdadır. Erkeklik kalıpları neredeyse bütün erkeklerce desteklenir. Erkekler, başına gelene kadar erkeklikle ilgili kalıpları sorgulamaz, hatta destekler. Ama zaman zaman bu kalıplar erkeklerin de aleyhine çalışır ve kendisini yetersiz hissetmesine neden olur. Erkekler, ataerkil toplumsal yapıdan yarar gördüklerinin farkındadırlar, ancak bunun yarattığı erkekler arası hiyerarşi sebebiyle kadınlar kadar olmasa da zarar gördüklerinin de zamanla farkına varırlar. Yani erkekliğe dair özelliklerden erkekler de mustarip olmaktadır. Yine de erkek sahip olduğu özelliklerden şikâyetçi olmayacaktır, çünkü, yararı zararından fazla görünmektedir. Hâlbuki ataerkillik sadece kadınların baskılanmasına yol açmakla kalmaz, erkek cinsi açısından da sorun teşkil etmektedir.
Nurhayat KIZILKAN – Sosyolog
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı