Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
70’li yıllarda hayatımıza Yeşilçam ile giriyor estetik ameliyatlar. Başlarda estetiksiz olarak sinemaya giren Yeşilçam oyuncularının, yaptırdıkları estetik ameliyatlarla resmen hayatlarına sihirli bir değnek dokunmuşçasına birer birer yıldızları parlıyor.
Bizim oralarda “İnsan kendini beğenmezse çatlar ölür.” derler. Hele ki kadınlar için güzellik, geçmişten bugüne vazgeçilmez bir dürtü âdeta. Velev ki bugün dünyada en çok para harcanan konuların başında güzellik, kozmetik ve estetiğin gelmesi tesadüf değil.
Türkiye’de estetik operasyonların tarihçesine baktığımızda ilk olarak burun estetiği üzerinden bahis açılmış. Dünya üzerindeki başlangıç noktası Hindistan’a dayanıyor görünse de yaygınlaşması Hitler döneminin en dikkat çeken hadiselerinden biri olarak tarihe geçmiş. Estetik ameliyatlar ilk olarak savaş döneminde Nazilerin Yahudileri mimleme, tespit etme çalışmalarını bloke etmek maksadıyla yaygınlaşmaya başlıyor. Şöyle ki; Yahudiler çok bariz, neredeyse karakteristik olan burun yapılarını estetize ederek bir nevi Hitler’in soykırımından kurtulmaya çalışmışlar. Burada görünen o ki; gizlenerek kendini korumak ve bu sayede hayatta kalmak. Güzellik kaygısıyla yapılan estetik ameliyatların yaygınlaşması, sinemanın bir tür anavatanı diyebileceğimiz Hollywood sayesinde oluyor. Hollywood aktörlerinin estetik seçimleri ise özellikle belirlenmiş bir hedefe endeksleniyor. Çünkü o dönemler politik bir vizyon taşıyor Hollywood. Belki de şu an bile öyle olduğunu düşünebiliriz. Bu doğrultuda da asıl amaç küreselleşme dediğimiz, sosyolojide McDonaldlaşma diye kavramsallaşmış algıya hizmet ediyor. Tüm dünyaya Amerikan, Anglosakson kültürünü yaymanın, insanlığa idealize ederek özendirmenin en kestirme yolu sinemaydı.
İlk Estetik Leyla Sayar
Soğuk savaş döneminde Amerika, Rusya’ya karşı tıpkı Nazilerin yaptığı gibi, bizim ırkımız daha güzel havası estiriyor. Anglosakson kadınlarının aslında çok da güzel olmadığı gerçeğinden yola çıkarsak, ilk müdahaleler Amerikan sinemasının aktörlerine bu sebeple yapılıyor. Burun estetiği üzerinden start alınıyor. Önce kalkık ve küçük burun yaygınlaşıyor. Tabii adamlar bu konuda o kadar profesyonel çalışıyorlar ki yüzdeki altın oran hesaplarını da dikkate alarak kusursuz işler çıkarıyorlar.
Derken 70’li yıllarda hayatımıza Yeşilçam ile giriyor estetik ameliyatlar. Başlarda estetiksiz olarak sinemaya giren Yeşilçam oyuncularının, yaptırdıkları estetik ameliyatlarla resmen hayatlarına sihirli bir değnek dokunmuşçasına birer birer yıldızları parlıyor. Türkan Şoray, Filiz Akın, Ajda Pekkan, Emel Sayın ve daha kimler kimler… Ha bu arada Yeşilçam’ın tek estetikli erkek oyuncusu da Cüneyt Arkın. Tahmin ettiğiniz üzere burun estetiği onunki de.
Hepsi de güzellikleri uğruna ülkede henüz tecrübe edilmemiş bu tehlikeli ve geri dönüşü olmayan yolculukta risk almaktan çekinmeden bıçak altına yatıyor. Çünkü hepsinin de amacı sadece güzelleşmek değil; güzelliklerini bir araç olarak kullanarak sinema ve sanat dünyasında zirveye ulaşmak. Yeşilçam’ın ilk burun estetiğini Leyla Sayar yaptırıyor. Magazin gündeminde, bu ilk ameliyatın istenildiği gibi sonuç vermediği günlerce konuşulur. Yine Yeşilçam’ın ilklerinden Sevda Ferdağ, on altı yaşındayken ilk sinema filmini yapar. İlk filmi ses getirmeyince Almanya’da estetik operasyon geçirir, ardından yıldızı parlar ve Türk sinemasında yüz elliden fazla filmde rol alır.
Estetikle Amerikan Propagandası
Filiz Akın ise Türkiye’nin ilk Avrupai kadın aktrislerinden. Sarı uzun saçları, kalkık minicik burnu ve mükemmel yüz hatları ile Türk sinemasındaki yeri tartışılmaz. Ancak onun da bir estetik mucizesi olduğunu çok uzun zaman sonra öğreniyoruz.
Ve ve ve Türk sinemasının sultanı Türkan Şoray. Tartışmasız estetikli yıldızların kraliçesi. Onun da Türkan Şoray olarak doğmadığını, sahip olduğu güzelliği öpülesi ellere borçlu olduğunu öğrendiğimizde, şüphesiz hepimiz aynı hayal kırıklığını yaşadık.
Küreselleşme sayesinde nihayet bizim film yıldızlarımız da en az Amerikan filmlerindekiler kadar küçük ve kalkık burunluydu. Film yıldızlarının kaşları, gözleri, dudakları birer rol-modeldi. Sinemanın hayatımıza ve ardından televizyonların evlerimize girmesi sonucu, kadın-erkek herkesin kafasında bir güzellik algısı oluşmaya başlamıştı bile. Bu algı hayatımızın içine öyle sızmıştı ki artık günlük hayatın her öğesinde bir şekilde karşımıza çıkacaktı. O dönem kadınların ellerindeki örgülere bir model olarak “Türkan Şoray kirpiği” adı bile verilmişti. Türkan Şoray’ın kirpiklerinin takma olup olmadığı kimsenin bilgisi dâhilinde olmadığı gibi, umurunda da değildi. İnsanların umurunda olan tek şey, gökyüzünde pırıl pırıl parlayan yıldızlar kadar, bu aktrislerin de beyazperdede ışıldamasıydı.
O dönemler her yerde Türk film yıldızlarının, Amerikalı aktris kadınlara ne kadar çok benzediğinden söz edilerek gizli gizli Amerikan propagandası da başarıyla yapılmış oluyordu. Kısaca izleyici sinemada güzel kadınları görmekten keyif alırken sanatçılar, yapımcılar para kazanıyor; öte yandan Amerikan propagandası ile Batı kendi kültürünü ülkemize ağır ağır enjekte ediyordu. Yani Amerikalıların win win diye tabir ettiği şekilde herkes kazançlı, herkes memnundu sonuçtan. Tabii bunun kaçınılmaz bazı sosyolojik çıkarımları da olacaktı. Sinema yoluyla toplum yeni bir güzellik anlayışına sahip olmuştu. Eskinin tercih edilen balıketli kadını, yerini daha Avrupai, ince belli ve hokka burunlu kadınlarına bıraktı. Bu sayede sınıfsal farklılıkların altı da çizilmişti. O dönemler estetik ameliyatlar şimdiki kadar kolay ulaşılabilir bir iş değildi. Tarihin her döneminde karşılaştığımız elit kesimi avamdan ayırma duvarlarından birini daha örmede iyi bir hamleydi. Yeşilçam’da artık tüm yıldızlar en az Amerikan kadınları kadar güzel, kalkık ve küçük burunlu, çekici, elit, seçkinken; bizler kara kuru, kimi zaman şişman bedenlerimizle ve kemerli büyük burunlarımızla haddimizi, kim olduğumuzu yani özetle yolun ne tarafında olduğumuzu daha iyi görür olmuştuk.
2000’lere gelindiğinde bu yeni güzellik anlayışı topluma dalga dalga yayılmıştı. Artık toplum sadece elit sosyete ve avamdan oluşmuyordu. Orta sınıf da varlığını gösterir kıvama gelmişti. Bugüne baktığımızda ise, orta sınıfın da iyice güçlenmesiyle insanlar sadece sağlık nedenleriyle değil aynı zamanda estetik kaygılarla bu tip ameliyatlara oldukça sıcak bakar hâle geldi. Zaman içinde Hollywood kadını idealizmi de kırıldı. İnsanlar ait oldukları yerel kültürünün çemberinden uzaklaşmadan güzelleşmeyi tercih ediyor. Türk toplumu da bu kırılmadan nasibini aldı. Komplekslerinden yavaş yavaş arındı ve özüne dönmeyi tercih etti. Buna paralel ameliyatlarda çıta yükseldi ve doğal görünüme en yakın sonuç alma beklentileri oluştu. Fakat tarih boyunca elitler ve avamların savaşı nasıl sürdüyse, dünya döndükçe de devam edecektir. Bugün ise o fark, ameliyat sonucu ne kadar doğal görünüme yakınsa, yani kişinin bir operasyon geçirdiği ne kadar anlaşılmıyorsa o kadar kaliteli bir iş çıkmış oluyor ortaya. Bu da başarılı doktor, pahalı operasyonlar anlamına geliyor. Şu an piyasada bu iş üç bin liraya da yapılıyor, otuz bin liraya da. Mevzu bu noktada biraz duygusal bir hâle dönüşüyor.
Son yıllarda estetik ameliyatlar taksitle bile yapılabilir hâle geldiğinden, kadın-erkek herhangi bir uzvundan rahatsız olan herkes, psikolojik olarak yıpranmaktansa bıçak altına yatmayı tercih ediyor. Hele ki televizyon dizilerinin ve sosyal medya platformlarının yaygınlaşmasıyla birlikte insanların güzellik kaygıları günden güne artış göstertir hâle geldi. Düne kadar janjanlı dergi kapaklarında, şuh bakışlarıyla, kusursuz yüz ve vücut hatlarıyla poz veren ünlülerin sahip oldukları güzellikler, eskisi gibi gökyüzündeki yıldızlar kadar ulaşılmaz değil. Ameliyathaneden çıkan, akıllı telefonu ve wi-fi bağlantısı olan herkes artık birer celebrity!
Nilgün BIYIKLI – Eğitimci/Yazar
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı