Ölümsüzlük mümkün mü?

Merjam Yazar: Merjam 28 Eylül 2020

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

İnsanlar kendileri hakkında giderek daha fazla bilgileniyor, bilinçleniyor. Vücudu, ruhu tanıma çabaları farkındalığı yükseltiyor. Gen haritalarındaki gizemler birer birer çözülüyor.

Ölümsüzlük mümkün mü?

 

Tüm kültürlerde, farklı toplumlarda insanlar uzun yaşamak, genç kalmak, güzel olmak istiyor. Ve bunun neden böyle olduğunu anlamaya çalışıyor.

 

Neden biz böyleyiz?

 

  • Neden hep daha uzun yaşayalım hatta mümkünse ölmeyelim,
  • Gençliğimizi koruyabildiğimiz kadar koruyalım, sağlıklı olalım,
  • Ve güzel, çekici, en beğenilen olalım diye uğraşıp duruyoruz.

 

Aslında bunların tamamın en altında insanın da diğer canlılar gibi türünü, soyunu devam ettirme, kabul ve güven ihtiyacı, değişken koşullara adaptasyon gücünü yükseltme kurgusu yatıyor.

 

1800’lerde insanların 40 yaşını görmesi iyi bir şeyken, 2011’lerde 80’lerine kadar yaşamak normal hâle geldi. Şimdilerde ise 100’ü geçmenin, 120-130 yaşına kadar yaşamanın son derece yüksek bir olasılık olduğunu hepimiz kabul ediyoruz. Hatta bazı bilim insanlarının, nano ve genetik teknolojiler sayesinde “Ölümsüzlük de mümkün olabilir” dediği yıllardayız…

 

“Trans Humanism: İnsanın Dönüşümü” çağındayız diyen uzmanlar, “Ölüm bir hastalıktır, biz 2045-2050’lere kadar genetiğe bütünüyle müdahale edebilir ve insanın önce uzun yaşamasını, sonra da ölmemesini sağlayabiliriz.” şeklinde açıklamalar yapıyorlar. Bunu yaparken “Arızalanan, bozulan genleri onarırız, eksilenleri tamamlarız, var olanları güçlendiririz, bazı vücut parçalarını komple değiştirir, yenilerini yapar, takarız vb.” diyerek çeşitli simülasyon ve bilimsel açıklamalarla iddialarını epeyce de güçlü kanıtlarla, modellerle açıklıyorlar.

 

Doğrusu gözümüzün önünde hemen her gün ışık hızıyla gelişen robotlar, yapay zekâ uygulamaları, sağlık sektöründeki, materyal teknolojisindeki icatlar, 80 yaşında olup da genç inanlara taş çıkartan insanları gördükçe “Hadi ordan, saçmalama!” demek giderek zorlaşıyor. 

 

 

Yaşlanmayalım ve Güzel Kalalım

 

Sohbet ortamlarında genellikle ve otomatiğe bağlamış gibi “Kapitalist dünya, Batı hepimizi güzellik konusunda kodluyor, sosyolojik faktörlerle güzelliğe haksız biçimde prim veriyoruz” diye konuşuruz, yazarız, çizeriz, paneller yapar, protest hâller takınırız…

 

Çoğumuz “Güzellik kalıpları” kafamıza kozmetik, wellness, moda, sağlık, eğlence sektörlerinin kazıdığı kodlar yüzünden, “Aslında biz doğuştan güzelliği vb. ayrıt ederek gelmiyoruz, bu ayrıştırmayı biz sonradan öğreniyoruz” deriz. Oysa yapılan araştırmalar, bilimsel çalışmalar ve deneyler “güzellikle, çekicilikle” ilgili genel olarak kabul ettiğimiz yukarıdaki kanaatlerin aslında pek de gerçeği yansıtmadığını gösteriyor.

 

Yani bizler güzel olana meyletmeyi, güzeli daha değerli, tercih edilir görmeyi vb. öğrenmiyoruz. Doğuştan itibaren “Güzel ve genç olanı” seçiyor, ona daha fazla sempati, yakınlık duyuyor, öykünüyoruz. “Çünkü…” diye beklediğinizi algılıyorum. O hâlde devamını okuyun…

 

 

Farklı Toplumlarda Yapılan Şöyle Deneyler Var; 

 

Bir yaşını doldurmamış bebeklere güzel, genç, diri, sağlıklı ve fiziksel olarak sorunlu, yaşlı, hatta korkutucu, yüzü, vücudu kusurlu, anormal vb. farklı insanlar gösterildiğinde bebeklerin çoğunluğunun belirgin şekilde aynı reaksiyonları verdikleri gözlemleniyor.

 

Çocuklar net bir şekilde genç, güzel, gülümseyen, sağlıklı kişilere gülücük veriyor, onlara yakınlık gösteriyor, her anlamda olumlu tepki veriyorlar. Diğerlerinde ise ağlıyor, kucağına gitmek ya da oynamak istemiyorlar, kaçıyorlar.

 

Bir başka deneyde de yine bebeklere ve küçük çocuklara çok güzel ve çirkin, kusurlu insan oyuncakları veriliyor. Çok bariz şekilde güzel, sağlıklı, oranlı olanlarıyla oynamayı seçiyorlar. Diğerlerinden korkuyor, ağlıyor ya da hızla uzaklaşıyorlar. 

 

Yani henüz sosyalleşmemiş, toplumsal kodlarla karşılaşmamış bebeklerde, küçük çocuklarda dahi “Güzele, gence, sağlıklıya” doğuştan eğilim net biçimde saptanıyor.

 

Kısacası biz bu hâli aslında doğuştan getiriyoruz. Güzeli, genci, sağlıklıyı daha çok seviyor, seçiyoruz.

 

 

Çünkü Olay Genetik Kurgumuzda Yatıyor

 

İnsanların soyunu sürdürmesi, üremesi için çiftleşmesi gerekiyor. Bir erkeğin sperminin bir kadın yumurtasında döllenmesi şart. Bunun için çiftleşecek insanlar daha çok da erkek olan, dölleyeceği kadını seçiyor. Bunu yaparken soyunun kaliteli sürmesi için içgüdüsel olarak güzel ve sağlıklı, taze görüneni tercih ediyor. Çünkü güzel ten, cilt, saç, diş, oranlı ve tam vücut yapısı, o kadının ya da erkeğin “Sağlıklı, üretken” olma ve “İyi, kaliteli döl verme, soyunu kaliteli, güzel devam ettirme” olasılığını arttırıyor.

 

Kadınların biyolojik olarak üretkenlikler, doğurganlıkları erkeklerden daha kısa sürüyor. Kadınların üretken yumurta sayısı erkeklerin sperm sayısından daha az. Bu yüzden genellikle erkekler daha genç kadınlara, kadınlar da kendilerinden daha büyük erkeklere yönelim gösteriyorlar.

 

Neticede en yalın hâli ile tüm tercihlerin en dibinde soyunun sağlıklı devamını sağlayacak olasılıklara yönelim söz konusu. Bunun için en kolay gösterge, işaret de “Güzellik, gençlik.”

 

 

Yükselen Gençlik ve Uzun Yaşama Arzusunun Sebebi…

 

Yaşlanmak, canlıların büyümesini, gelişmesini ve değişmesini tanımlayan bir süreç ve tüm canlılar ve tabii ki insanlar için de şu andaki bilgilerimize ve olanaklarımıza göre kaçınılmaz bir durum.

 

Ancak yaşlılığın oluşumu ve gelişimi herkes ve her canlı için farklı. Farkları yaratan genetik yapımız (doğuştan sahip olduğumuz özellikler), yaşam koşullarımız ve dış faktörler.

 

Doğal yaşlanmanın, bir başka deyişle eskimenin en önemli dış belirtileri; kırışıklıklar, kas kaybı, saç dökülmesi/beyazlaması, vücut şeklinin değişmesi, eğilip bükülmesi ve organların işlevlerinin, yaşamsal fonksiyonlarının azalması ile ağrıların, çeşitli hastalıkların vb. ortaya çıkması, var olanların yarattığı güçlüklerin yükselmesi şeklinde özetlenebilir.

 

Yaş ilerledikçe yani bir anlamda motor (vücut, ruh) eskiyip, daha fazla arıza oluşmaya başladıkça onarım süresi de uzar, bazı fonksiyonlar, organlar artık geriye gelemeyecek şekilde kaybedilir. Çevreye, değişime uyumlanma, iş ve sosyal yaşama katılım kabiliyeti azalır.

 

Yukarıdaki kısa özete ve üreme dürtümüzü belirleyen faktörlere bakınca yaşlanmayı geciktirme, önleme ve genç, güzel kalma hevesimizin, arayışımızın altında yatan psikolojik, sosylojik ve ekonomik nedenleri anlamak çok da zor değil. Genetik uzmanlar, hekimler yaşlanmayı ve hastalığı anlatırken üç faktörün önemli, belirleyici olduğunu belirtiyorlar;

 

1- Genetik yapımız, doğuştan gelen özellikler

2- Dış faktörler (bakteriyel, bulaşık hastalıklar, zehirlenme, travmalar, kazalar vb.)

3- Yaşam tarzı (sigara, alkol, uyuşturucu kullanımı, stress, uykusuzluk, hareketsizlik vb.)

 

Bunlardan ilki için yapılabilecek bir şey yok. O da şu anda… Genetik bilim ilerledikçe buraya da müdahale mümkün görünüyor, ancak ikinci ve üçüncü için epeyce şey yapılabilir. Genetik faktörlerde birtakım hastalıklara yatkınlık olsa bile dış faktörlere karşı korunarak ve yaşam tarzında bilinçli iyileştirmelerle yaşlanma, hastalanma süreci geciktirilebilir.

 

İnsanlar bu konularda giderek daha fazla bilinçleniyor. Vücudu, ruhu tanıma çabaları farkındalığı yükseltiyor. Bilim büyük bir hızla keşfetmeye devam ediyor. Gen haritalarındaki gizemler birer birer çözülüyor. Bunlar sayesinde de genetik olarak belli hastalıklara yatkınlıklar olsa bile tehlikeli eşikler geçilmeden sağlıklı kalma ve  yaşam süresi uzatılabiliyor.

 

 

İnsanlar Çılgınca Güzelleşmek, Genç kalmak, Uzun Yaşamak İstiyor…

 

– İnsanların temel dürtüsü; üremek, soyun devamı.

– Soyun devamı ve kaliteli sürmesi için ön koşul; kaliteli genlerin çiftleşmesi.

– En kolay anlaşılan kaliteli gen göstergesi ya da öyle olacağı beklentisi; güzellik, sağlık.

– Güzellik ve sağlığın bulunduğu durum; gençlik.

 

O kadar genç, güzel kalalım ki faydalı kullanım süremiz uzatalım…

 

Aslında ezbere söylemler ve yüzeysel bakışla bahsedip geçiversek de dip neden olarak bu bağlantılar sağlıklı yaşam, genç kalma/görünme ve güzellik tutkusunun, yani yeniçağın yükselen trendinin neden hepimizi etkilediğini açıklıyor.

 

Biraz daha açıklamaya ihtiyacı olan ise “Uzun yaşama isteği.”

 

“Allah uzun ömürler versin,” sanırım binlerce yıldır, en kadim iyi dileklerden biri. Son yıllarda buna “Uzun ve sağlıklı ömürler versin” diye ekleme yaparak uzun yaşamanın eğer sağlıklı, el ayak tutar, beyin çalışırsa bir işe yarayacağı doğrultusunda bilinçlenme ve yönelim var.

 

Allah’ın verdiği canı, verdiği koşullarla koruyamadığımız ya da sürdüremediğimiz, hızla çoğalıp kentleştiğimiz için pek çok hastalık, saçmalık yarattık yıllar içinde. Ve tabii hastalıklar, sorunlar artarken, tanı, çare ve tedaviler de müthiş gelişti, çoğaldı.

 

Olumsuz doğal yaşam koşullarının, genetik faktörlerin ve bebekken ya da erken yaşta ölmeye neden olan iklim, yaşam, sağlık şartlarının, hastalıkların çareleri bulundukça yaşam uzadı. İnsanlar evrim, mutasyon geçirdiler. Ciltleri, renkleri değişti, tüyleri azaldı. Kemik kas yapıları farklılaştı, boylar uzadı vb.

 

Kısacası, ilk etapta uzun yaşamak mümkün hâle geldi. Ancak uzun yaşarken ilaçlara, yatağa, birilerine bağlılık hem yaşlıları hem de onlara bakmak durumunda olan genç nesilleri korkuttu. O yüzden de rota genç kalarak uzun yaşamaktan yana çevrildi.

 

Fonksiyonel ve uzun yaşama dürtüsünün altında ise;

 

– Varoluş nedenimizi bulmak için zamana ihtiyacımızın olması

– Haldır haldır geçen gençlikte pek çok şeyi kaçırmış olmamız. İlerleyen yaşlarda sevdiklerimizle, mutlu olduğumuz ortamlarda daha fazla zaman geçirme özlemimiz yatıyor diye düşünüyorum.

 

İşte tüm bu nedenlerle güzel olma, genç kalma ve uzun yaşama isteğimizin, özellikle, genetik bilimindeki, robot ve yapay zekâ teknolojilerindeki gelişmeler sayesinde her geçen gün daha da artacağını, farklı çözümlere ama aynı zamanda da hiç deneyimlemediğimiz sorunlara ve senaryolara yol açacağını öngörüyorum.

 

Ufuk TARHAN –  Futurist Yazar

Etiketler:
Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı