Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
Nasıl mutlu olacağı daha doğrusu içine gireceği duygu durumunu aslında kişinin kendisinin kararları ve seçimleriyle şekillenir.
Dünyadaki insanların, en azından şehirlerde sıkış, tepiş yaşayanların günde minimum iki – üç hatta daha fazla saati mobil telefon, TV, tablet, bilgisayarlarda yani dijital dünyada online geçiyor. Bunun dışında kalan yaşam alanlarının tamamında da günümüz insanı çeşitli ekranlar, reklamlar, sesler vb. ile müthiş bir mesaj bombardımanı altında. Bunca karmaşanın, uyaranın, dikkat dağıtan, aşırı aktivite ve etkileşimin olduğu yenidünya düzeninde insanlar neden, nasıl mutlu olacak ya da olabilecekler?
Mutluluk; okuduğum onca kitaptan, dinlediklerimden, gözlemleyip yaşadıklarımdan anladığım kadarıyla, çok kısaca ve en yalın ifade ile “İyi hissetme hâli” ve tıpkı diğer tüm hâller gibi “Geçici”.
Hemen her toplumda, kültürde, genel eğilim; mutluluğu asıl etkileyen faktörlerin “Dışardan” geldiği yönünde. Oysa son yıllarda mutluluk; içsel olarak “Karar verilebilen, seçilebilen bir duygu durumudur” diyen araştırmalar deneyler, önermeler, testler, kabuller ve tartışmalar da hayli ciddiye alınıyor, yükseliyor… Eğitimler veriliyor…
Bunlara dayanak olsun diye de genellikle şu ters köşe sorgulamalar yapılıyor;
– Madem mutluluk; zenginlik, rahat, sağlık, iyi eğitim, güzellik vb. ile mümkün, o zaman tüm bunlara fazlası ile sahip olan ve hiç mutlu değilim, mutsuzluktan kıvranıyorum, bir türlü mutlu olamadım vb. diyenlerin hâlini ne ile izah edeceğiz?
Ya da tam tersi;
– Fakir, işsiz, zorluklar, olumsuz koşullar içinde debelenen, hatta savaşan, mülteci diye itelenen, çeşitli sağlık sorunları olan, uzuvları bazı kabiliyetleri olmayan, handikaplı vb. insanların “Çok şükür” deyip gülümseyen, mutlu olduğunu belki de daha uygun bir tanımlama ile mutsuz olmadığını ifade eden, yaşamaya hevesle devam eden, hayata tutkuyla asılan ve her şeye rağmen iyi hissetmeyi, olduğu durumla yetinmeyi, tutunmayı başaran örnekleri nasıl tanımlayacağız? “İstisnalar kaideyi bozmaz” diye geçiştirecek miyiz?..
Demek ki ve kısacası, kader, kısmet aksından çıkınca, bir de “Duyguları hormonların belirlediğini, duyguların beyin sinyallerinden oluştuğunu” öğrenince;
– Kesintisiz ve sürekli mutluluk diye bir şey yoktur. Mutluluk; herkese, her duruma, zamana göre değişkendir.
– Nasıl mutlu olacağı daha doğrusu içine gireceği duygu durumunu aslında kişinin kendisinin kararları ve seçimleriyle şekillenir.
– Davranışlarımızda yapacağımız ince ayarlarla iyi hissetme, yani mutlu olma hâline her durumda bilinçli farkındalıkla geçebiliriz, çıkarımlarına varılıyor.
En azından ben vardım… Konforlu bir durum. Herkese tavsiye ederim
Şahsen bu noktaya gelmemde şu iki video çok etkili oldu. Siz de izleyin derim;
MİNFFULNESS – BİLİNÇLİ FARKINDALIK
Mutluluk üzerinde konuşuyorsak atlayamayacağımız ve son dönemlerde giderek daha sık duyduğumuz, üzerinde düşündüğümüz “Mindfulness” yani “Bilinçli farkındalık” meselesi var. Ona da bir değinmek isterim.
Bu arada, bilinçli farkındalık aslında kendiliğimden yaptığım ve mutlulukla çok yakından ilişkisi olan bir tutummuş. Ben de yeni fark ettim…
mindfulnesstr.com’da aldığım tarife göre bilinçli farkındalık; yaşadığın şuanda, kendinde ve etrafında gerçekleşenleri olabildiğince, an be an oldukları gibi fark etmek. Zihninden geçen düşünceleri görmek, yaşadığın duyguları, vücudundaki hisleri oldukları gibi algılamak ve normalde yaptığın gibi gerçekleşenleri isimlendirmediğin ve yargılamadığın için tepki vermeden onlarla kalabilmek…
Toparlarsak, bu öz-bilinçli farkındalık tanımı bize iyi hissetmek yani mutlu olmak ve bir anlamda “Mutsuz hissetmemek” için “Anı kabul et ve ilerle” diyor…
Ona, buna, şuna, ötekine mızırdanma, özenme, kafayı takma. Beklentilerini, isteklerini habire yükseltip, yayma. İçinde olduğun durumdan memnunsan tadını çıkar, sadeleş, sakinleş, bi dur, koşullarını sürdürülebilir kılmaya gayret et… Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olma hikâyesini daima hatırla.
Memnun değilsen de ya da koşullar değişirse sen de değiş. Memnun olmadığın durumu iyileştirmek üzere aksiyona geç, çabala, çalış çalış çalış… diyor. Hani derler ya “İnsanlar olduğu için değil, olduğu için mutlu olurlar” diye… Bu aslında çok derin manaları olan hayat felsefesini benimse, içselleştir…
Uzun lafın kısası; ben bunları anlıyorum ve elimden geldiğince uygulamaya gayret ediyorum. Faydasını da görüyorum doğrusu. Ruhen de bedenen de son derece olumlu etkilerini hem ben hem çevrem gözlemleyebiliyoruz.
O zaman farkındalığını yükselt, mutlu, iyi hissetme, olumlu düşünme frekansına bağlan…
TAŞKIN İNSANLAR VE İNSANSILAR KARMASI
Yukarıdaki tarifler, temenniler, -meli-malı’lar güzel de içinde “Şuursuz bir tempoda” ilerlediğimiz, giderek kalabalıklaşan; nüfusun, sorunların, alet, edevat vb. her türlü detayın çoğaldığı, teknolojinin, değişimin, dönüşümün üssel-exponansiyel hızda arttığı dijital medeniyetler çağında bu mutluluk tarifleri nasıl tutturulacak? Nasıl “+” da ya da en azından “Tapi” kalınacak?..
Her manada, her alanda doz aşımı tüketime özendirilen ve yönlendirilen, plazalara, toplu taşıma araçlarına, mega kentlere tıkış tıkış sıkışan, bin bir türlü yoldan her an iletişimde olan, birbirine hatta “Hızla insanlara benzettiğimiz şeylere” bağlı, bağımlı, “Fiziksel ve dijital obezite” tehdidi altındaki “Taşkın insan”; hâlâ bu mutluluk tariflerini uygulayabilecek mi?
Bunca karmaşanın, uyaranın, dikkat dağıtan, aşırı aktivite ve etkileşimin olduğu yenidünya düzeninde insanlar neden, nasıl mutlu olacak ya da olabilecekler?
İLETİŞİMDE DOZ AŞIMI
Dünyadaki insanların, en azından şehirlerde sıkış, tepiş yaşayanların günde minimum iki-üç hatta daha fazla saati mobil telefon, TV, tablet, bilgisayarlarda dijital dünyada online geçiyor. Bunun dışında kalan yaşam alanlarının tamamında da günümüz insanı çeşitli ekranlar, reklamlar, sesler vb. ile müthiş bir mesaj bombardımanı altında. Doz aşımı iletişime ve uyarana maruz yaşıyor.
Sessiz, sakin ve “İnsansız, cihazsı, etkileşimsiz” alan bulmak neredeyse imkânsız hâle geldi.
Son günlerde okuduğum bir haber acayip görünse de “Medeniyet” dediğimiz karmaşadan bunalan insanların bu tuhaf ama gerçek “İnziva ve nefis terbiye” özlemlerini anlamamak mümkün değil.
Olay şu;
Güney Kore’de Hongcheon kentinde kurulan çok özel bir hapishane; 2013’ten bu yana kendi arzusuyla hapse giren ve beş metrekarelik izole bir hücrede yirmi dört saat kilitli kalmak için doksan dolar ödeyen iki bin Güney Koreliyi ağırlamış!..
Hapishanede kendi arzusuyla ve üstüne epeyce para da ödeyerek kalan insanlara “Neden?” diye sorulduğunda, kalanlar;
– Günlük hayatın stresinden bıktığını,
– Stresli ofis ortamından, masa başında çakılı çalışmaktan bunaldığını,
– Ağır eğitim sisteminden kaçtığını (öğrenciler),
– Cezaevinde kendini kendisini özgür hissettiğini,
– Hayata bir ara verip daha iyi bir hayat için kendileriyle baş başa kalmayı istediklerini söylemişler. Cezaevinde koşullar aynen normal hapishanelerdeki gibi. Mahkûmların birbirleriyle konuşmaları, cep telefonları veya saat gibi objelerin kullanılması yasak. Müşteriler yani “Sözde mahkûmlar” mavi üniforma giymek zorunda. Bir yoga minderi, çay seti ile kâğıt-kalem verilen mahkûmlar yerde yatıyor. Odalarında küçük bir tuvalet var, ayna yok.
NASIL MUTLU, VERİMLİ, YARARLI İNSANLAR OLACAĞIZ?
Amy Blankson, pozitif psikoloji ve teknoloji ilişkisini inceleyen, bu meselelere kafa yoran; üst düzey devlet yetkililerine, global şirketlere ve dev kurumlara (Google, NASA, the ABD Ordusu vb.) danışmanlık veren ünlü, önemli bir uzman.
Araştırmalara dayandırdığı önemli bir iddiası var; olumlu hissetmek verimliliği üçe katlıyor.
Blankson, sosyal medyada sıklıkla teknolojinin sosyal izolasyon, dağılma, etik-ahlak değerlerde bozulma, çürüme yarattığı şeklinde yorumlar gördüğünü belirtirken Shakespeare’in “İyi ya da kötü diye bir şey yoktur, bunları bizim düşüncelerimiz yaratır.” sözünü hatırlatıyor.
İnsanlığın pek çok derdini çözenin de teknoloji olduğunu düşünürsek sorun aslında bizim araçla amacı karıştırmamızdan kaynaklanıyor gibi duruyor.
Şimdi ve gelecekte, Dijital Çağda mutlu olmak için tavsiyelerini de şöyle sıralıyor;
1. Happy Tech denen cihazlar kullanın diyor. Mesela kendisi Spire Stone kullanıyormuş. Sütyen askısına ya da kemere takılan bu ufak cihaz, tüm gün sizin vücut ısınızı, kalp atışlarınızı, kan akışınızı, endorfin, vb. ölçerek sakin kalmanız gereken zamanlarda sizi uyarıyor. Kendinize gelmenizi hatırlatıyor. Endorfin (iyi hissetme hormonu) ve dopamin (kendine güven hissetme hormonu) dengelerinizi korumanıza yardımcı oluyor.
2. Beyninizi pozitif düşünce için eğitin. Bunun için onlarda video, online ya da offline eğitim var. Mutlaka kendinizi bu konuda geliştirin.
3. Mutlu hissettiğinizde yaptığınız şeyleri bir alışkanlık hâline getirin ve bunları çoğaltın. Yaşam kalite ve verimliliğimizi akışkanlıkların belirlediği bir sır değil artık.
4. Fiziksel ve dijital karmaşanızı temizleyin, işe yaramayanları atın. Sinyalleri kapatın. Unroll.me gibi sistemlerle istenmeyen, eski maillerinizi, dijital dosyalarınızı boşaltın, düzenleyin.
5. Çalışma ortamınızı güzel, size, ruhunuza uygun, aidiyet hissinize göre düzenleyin. Araştırmalar bunun iyi hissetmeye etkisinin oldukça yüksek olduğuna işaret ediyor.
6. Break Free App gibi uygulamalarla akıllı telefon kullanma ve mail kontrol etme sürelerinizi azaltıp, kendinize sakin zamanlar yaratmaya çalışın.
BAŞARI SIRF SEN VARSIN DİYE BİR BAŞKASININ MUTLU OLMA HALİDİR
Ben de şunu eklemek istiyorum;
En geç 10-15-20 yıl içinde pek çok hastalık, fiziksel, ruhsal, sinirsel aksaklığın giderilmesi, yüzlerce yaşam zorluğu; özellikle, genetik ve nano teknolojilerdeki gelişmelerle giderilebilecek ve bizler şu anda tam tersini tahmin etsek ya da zannetsek de hepimiz daha mutlu ve huzurlu yaşamayı başaracağız. #GelecekGüzelGelecek
Şu başarı tarifimi de yeri gelmişken hatırlatarak mutlu gelecekler dileyeyim…
“Başarı sırf sen varsın diye bir başkasının mutlu olma hâlidir… (Ufuk Tarhan)”
Ufuk TARHAN – Fütürist
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı