Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
Barbie, kendisini yetişkin kadın gibi hayal eden kız çocukları için üretilmişti, ama kendisini Barbie bebek gibi hayal eden yetişkin kadınların amacı hâline geldi.
Barbie bebek, 1959 yılında ABD’de üretilmeye başladıktan sonra, her yıl dünyaya daha çok yayılan ve popülaritesini sürekli arttıran bir oyuncak. Aslında Barbie’ye sadece bir oyuncak deyip geçmek mümkün değil; zira bu, bir popüler kültür ikonuna dönüşmüş Barbie’yi ve onun on yıllar boyunca milyonlarca kadının beden algısını şekillendiren işlevini çok hafife almak olurdu. Gelmiş geçmiş oyuncak bebekler içinde en ünlüsü Barbie; en güzeli, en etkilisi ve elbette en tartışmalısı.
Barbie’nin yaratıcıları Ruth ve Elliot Handler, verdikleri bir röportajda, Barbie’yi kızları Barbara’dan ilham alarak tasarladıklarını söylüyordu. Anne Ruth, kızı Barbara’yı bebekleriyle oynarken izlemiş ve kızının oyun esnasında kendisini bir yetişkin gibi hayal ettiğini görmüş. Ruth’a göre, kızı geleceğini bu yoldan güvenli bir şekilde deneyimliyormuş. Ruth ve Elliot, birkaç yıl sonra, daha önce üretilmiş bebeklere kıyasla daha gerçekçi gözüken Barbie’yi tasarlamış. Barbie efsanesi böyle doğmuş.
İlk tasarımı 1959 yılında yapılan “Yetişkin kadın” görünümlü plastik bebek Barbie, o yıldan başlayıp geçtiğimiz yıllara dek uzanan yarım asrı aşkın sürede öylesine büyük bir başarı kazandı ki, satışı her yıl ivmelenerek arttı, nüfusu 1 milyarın üstüne çıktı, giderek sosyal bir fenomene dönüştü. Öyle ki Barbie bebek, toplumsal cinsiyet, toplumsal değişim, beden sosyolojisi ve bu konulara bağlı olarak küreselleşme konularını çalışan sosyologların araştırma konuları arasında önemli bir yer edindi.
Dünyadaki milyonlarca kız çocuğunun Barbie’yle geleceği güvenli bir şekilde deneyimleyip deneyimlemediği tartışması on yıllardır sürüyor. Günümüzde ise buna yeni bir tartışma daha eklendi; Barbie’ye benzemeye çalışan kadınların neyi deneyimlemeye çalıştığı, Barbie’ye dönüşebilmenin neden bu kadar önemli olduğu… Bir zamanlar küçük kızlar Barbie’yle oynarken kendilerini birer yetişkin kadın olarak hayal ediyordu; bugünün kendini Barbie’ye benzetmeye çalışan yetişkin kadınlarının kendilerini ne olarak hayal ettiği ise meçhul… Barbie’nin en popüler olduğu yıllar boyunca uzmanlar, simgelediklerinin küçük kızları etkileyeceğinden endişe ederken, bugünlerde koskoca insanları nasıl dönüştürdüğü anlaşılmaya çalışılıyor.
Nitekim geldiğimiz noktada, kendisini yetişkin gibi hayal eden kız çocukları için üretilmiş Barbie bebek, kendisini Barbie bebek gibi hayal eden yetişkinlerin amacı hâline dönüşmüş durumda. Sadece Barbie’ye benzemeye çalışan kadınlar da değil, Barbie’nin erkek arkadaşı Ken’e benzemeye çalışarak, onlarca kez bıçak altına yatan erkekler de günümüzün pop ikonları hâlinde, milyonlarca kişiden oluşan hayran kitleleri tarafından takip ediliyor. Barbie, kuşaklar boyunca mutlak güzelliğin göstereni olarak algılandı, kadınlar bu ideale ulaşmak için ciddi acılar çekti. Bugün bile, her iki saniyede bir Barbie bebeğin satıldığı göz önüne alındığında, “Barbie bedenler”in sadece günümüzü dönüştürmekle kalmadığı, geleceği de şimdiden şekillendirmeye başladığı söylenebilir.
İmkânsız Beden Ölçülerinin Peşinde
Peki, Barbie popüler kültürde neyi temsil eder? Barbie, neden bir modernizm ikonu olarak anılır? Barbie’nin zamanı aşan bir sosyal fenomen hâline gelmesinin sebebi nedir? Bu soruları bir lahzada ve kısıtlı bir alanda cevaplamak zor, ama sanırım Barbie’nin küresel kültürde tam olarak neye tekabül ettiğini anlamaya çalışarak işe başlayabiliriz:
Barbie, temelde 20. yüzyıl hayatının gösterenidir; denir ki Barbie bebek, Marilyn Monroe’nun popüler kültürde temsil ettiklerinin oyuncak sektöründeki karşılığıdır. Çalışmayan ve lüks içinde yaşayan Barbie; hem eşitsizliği ve sınıfsallığı, hem de kapitalizmi çağrıştırır; aynı zamanda bir önceki yüzyıldan hayli faklı olan yeni güzellik algısının temsilidir. Barbie, 20. yüzyılın 21. yüzyıla evrildiği bir dönemin estetik kodlarını taşır, o kodların iletkenidir. Kadın bedeninin evrilmesidir. Barbie, normal bir kadında gerçekleşmesi kesinlikle “İmkânsız” olan beden ölçülerini idealleştiren bakış açısıyla, estetik müdahalelerin kapısını aralayan bir zihinsel anahtardır.
Anlayacağınız Barbie, anoreksiya nervozadır, bulimiadır, bedene dış müdahaledir. Güzellik fetişizmidir. 20. yüzyılın sonunda bile, toplumsal cinsiyet algısında kadına biçilen tek rolün “Seksi ve güzel olmak” olduğunun tescilidir. Küreselleşmenin, yani toplumsal değişmenin adıdır. Küresel estetik ölçülerinin bedenleri değiştirmesinin, dönüştürmesinin, nesneleştirmesinin sembolüdür. Barbie güzellik uğruna acı çekmektir. Kopacakmış gibi duran incecik bir bele sahip olmak için aç gezmektir, gerekirse operasyonla kaburga aldırmaktır. Uzun boylu, sarışın, mavi gözlü, ince yüzlü olmak; yani Batılı kadının özelliklerini taşımak, bu özelliklerle ideal güzelliği eşitlemektir. Güzelliğin bu şekilde tarifi, “Sarışın, mavi gözlü, uzun bacaklı, ince belli olmayanın güzel olmadığı” mesajını da içerir. Bu mesaj elbette dolayımlıdır, ama açıktır. Bu durumun adı ise literatürde, Avrupa-merkezlilik ya da Batı-merkezliliktir. Batı’nın demokrasi ihraç eder gibi güzellik kıstası ihraç edebildiği söz konusu sistemin adı ise, globalizmdir. Ama elbette Barbie bebek ihraç edildiği ülkelerin kadın beden ölçüleri ve geleneklerine uyumlu hâle getirilir. Mesela Müslüman ülkelerde türban, Hindistan gibi Asya ülkelerinde Saree kıyafetleriyle piyasaya sürülür. Yani işin glokalizasyon ayağı, ihmal edilmez, ama elbette bu durum gönüllere ferahlık verecek bir kültürel korunma, yerellik vurgusu anlamına gelmez. Çünkü glokalleşme ancak globalleşmenin sorunsuz şekilde genişleyebilmesini sağladığı ölçüde anlamlıdır. Glokalizm yani, globalizmin başka kültürler tarafından kolay yutulmasını sağlayan şeydir.
Zihinsel Süreçler ve Plastik Güzellikler
Ay geçmiyor ki, gazetelerde Barbie bebeğe benzemek isteyen estetik kurbanı kadınların acıklı hikâyeleri yer almasın. Bu uğurda servetlerini harcayan, ölümden dönen, ameliyatlardan sonra ucubeye dönüşen kadınların sayısı sanıldığından çok daha fazla. Üstelik söz konusu kaygılar artık sadece kadınlarla sınırlı değil, “Yaşayan Ken bebek” olarak tanınan Rodrigo Alves geçtiğimiz haftalarda dört kaburgasını aldırdığı korkunç bir ameliyat geçirdi. Bu ameliyatın daha önce sadece kadınlar üzerinde uygulandığını bilmek ise, Barbie’ye benzeme çılgınlığının geldiği noktayı göstermesi açısından ürperti verici.
Bu insanları bunca acıya katlanmaya, servet harcamaya, neredeyse canını ortaya koymaya iten şeyin ne olduğunu anlamak için ise insanın kendi bedenine ilişkin algısının fiziksel ve biyolojik etkenlerden öte, sosyal ve kültürel süreçlerin bir parçası olduğunu bilmek gerekiyor. Güzellik ve estetik kriterleri çeşitli dönemlerde değişime uğrar ve çeşitli sosyal süreçler yoluyla kişilerin beğenilerine etki eder. Bu etki, kişinin kendi bedenini nasıl gördüğünü de belirler. Zihinsel bir durumdur söz konusu olan. 90-60-90 ölçülerindeki Avrupai bir beden ve güzellik algısının medya, mağaza vitrinleri, günlük konuşmalar, hatta oyuncaklar yoluyla yüceltildiği bir dünyada; bu kalıpların dışında kalmak, kişi üzerinde sosyal bir baskı oluşturur, kişinin kendisini ideal gibi görünenle kıyaslayarak değerlendirmesine neden olur. Ki bu aslında, hastalıklı olan ve insanları kendilerinden memnuniyetsiz olmaya götüren, zihinsel bir süreçtir. Barbie bebeklerinin, normal insanlar için ulaşılması neredeyse imkânsız olan ölçüleri, güzelliğin küresel tanımının aşırı zayıflıkla tanımlandığı dönemlere rastlar. Estetik operasyonların, bedene dışarıdan yapılacak çeşitli müdahalelerin yaygınlaşması, bu alanda ciddi bir küresel sektörün, hatta endüstrinin oluşması da öyle. Estetik operasyon klinikleri; normal insan ölçülerine uymayacak bir güzellik algısı moda olmasaydı, ne kadar iş yapabilirdi ki? Eh sarışın, mavi gözlü, ince, uzun bacaklı olmak zaten Batılı bir görüntü olduğu için, uzun zamandır Doğu’daki hayranlık ve özenti dolu isteklerin kızıl elmasıydı. İşte tüm bunları kendinde birleştiren Barbie, hem bu nedenlerden dolayı, hem de başarılı satış stratejileri nedeniyle uzun süre piyasada kalmayı başararak ikonlaştı.
Gelinen noktada, bedenle ilgili toplumsal olarak inşa edilen güzellik kriterleri, bireyin kendi vücuduna karşı yargılarını da belirliyor. Medya başta olmak üzere çeşitli yollarla sosyo-kültürel olarak oluşturulan ve zihnimize zerk edilen algılar, tutumlar, davranışlar bedenimizi sevmemize ya da bedenimizle ilgili tatminsizlik yaşamamıza ve kaygı duymamıza neden oluyor. İnsanlar kaygı duyduklarında o kaygıdan kurtulmak için harekete geçtiklerinden, bedenlerinden memnun olmayanlar da ideal olduğunu düşündükleri bedene ulaşmak için gerek spor, gerekse diyet gibi doğal yollarla ya da estetik operasyonlar gibi dışsal müdahalelerle, bedenindeki memnun olmadığı görüntüyü değiştirmeye çabalıyor. Günümüzün ideal bedeni de, her zaman ince, her zaman genç, her zaman güzel olarak inşa edildiğinden, bu özellikleri Batılı -mavi gözlü, sarışın- güzellik algısıyla birleştiren Barbie bir adım öne çıkmış oluyor. Barbie’ye benzemek için servet harcayanların, bıçak altına yatarak dayanılmaz acılara katlananların bu kadar çok olmasının sebebi de bu. Acıklı ama maalesef gerçek.
NOT : Yazıda Dilara Buket Tatar'ın “Modernleşmeden Postmodernleşmeye Barbie” ve Elif Eşiyok Sönmez ve Özlen Özgen'in “Medya Kullanımı ve Beden İmajı” başlıklı makalelerinden faydalanılmıştır.
Özlem ALBAYRAK – Yazar
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı
Bir cevap yazın