Parayla saadet olmaz

Merjam Yazar: Merjam 16 Ekim 2020

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Gereksiz yapılan her harcama ve israfın kısa süreli yaşanan hazzın ardından kişi daha derin bir tatminsizliğe sürükleniyor.

Parayla saadet olmaz

 

“Ne kadar çok kazanırsam o kadar mutlu olurum” korelasyonu doğru değil. Ama kazanılan paranın insanı rahat ettirdiği bir gerçek. O rahatlık içinde sevdiklerinizle kurduğunuz ilişki, ürettiğiniz değer, belki de dünyanın öte tarafında hiç tanımadığınız insanların yaşam hakkı için gerçekleştirdiğiniz ufacık bir eylem, insanı bir amacı olmayan paradan, kariyerden, şöhretten çok daha fazla mutlu ediyor.

 

Tarihin ilk dönemlerinde “Al bu koyunu bana buğdayı ver, zeytini al deriyi ver” şeklinde mutlu mesut yürütülen ticaret hayatını ilk metal parayı icat ederek bozanlar Lidyalılar. Üstelik Anadolu topraklarında… Tarih milattan önce yedinci yüzyıl… O kıymetsiz kâğıt ve metal parçacıklar için kıran kırana bir mücadele devam ediyor, o gün bugün…

 

İcat ettikleri şeyin insanlara neye mal olacağını düşünmüşler miydi acaba Lidyalılar?

 

Sanmam.

 

Bir lanete dönüşen icatları yüzünden tarih Lidyalıları affeder mi?

 

Belki.

 

İnsanlığın para ile 2700 yıl önce başlayan teşrikî mesaisi bugün, modern insanın daha fazlasına kavuşabilmek için uğruna bir ömür geçirmesine ve “Mutluluğu” üzerine zimmetlediği bir meta hâline dönüştürmesine neden olmuş. Paraya ulaşanlar ya da ulaşmak uğruna yolda telef olanlar da dâhil birçok insan elindeki cansız nesne ile daha mutlu olacağını düşünmüş ve hatta inanmış. Üzerine aforizmalar, atasözleri sarf edilmiş, şarkılar bestelenmiş, felsefeciler uzun uzun makaleler döşemiş, araştırmalar yapılmış, ülkeleri savaşa sokmuş, savaştan kurtarmış, dünyanın dengelerini alt üst etmiş. Napolyon “Para, para, para” demiş, dünyadaki en güzel üç sesten birinin para sesi olduğu söylenmiş, satın alamayacağı hiçbir şeyin olmadığına inanılmış, erdem, ahlak ve hatta takvanın dahi parayı bulana kadar geçer akçe olduğu iddia edilmiş, hiçbir zaman eldekiyle yetinilmemiş, hep daha fazlasına ulaşma hırsıyla helak olunmuş. Peki, gerçekten de bin yıllardır insanoğlunu esiri eden “Para” sahibini gerçek mutluluğa eriştirdi mi? Parayla birlikte sonsuz bir keder, gam, kasavet, hüzün, üzüntü dünyasından mutlak bir saadete erişilir mi? Yani parayla saadet olur mu?

 

Fonda eski bir pikaptan cızırdayarak çalan şarkı olmaz diyor. Bakalım öyle mi?

 

Bu dünya senin olmaz

Ettiğin sana kalmaz

Söylemiştim ben sana

Parayla saadet olmaz

 

Para ve mutluluk paritesi özellikle tüketim üzerine kurulu yüzyılımızda ekonomistler, sosyologlar ve psikologlar tarafından üzerinde fazlasıyla araştırma yapılan bir konu. Her an her alandan pompalanan “Bunu da al, bak bu da eksik, bunu almazsan mutlu olamazsın, bunu alırsan mutlu olursun, yenisi daha güzel” yankıları eşliğinde insanların mutluluk durumları mercek altına alınıyor. Uzun yıllara uzanan, zengin fakir farklı gelir gruplarından binlerce kişi üzerinde yapılan çalışmalarda çıkan sonuçlarsa üç aşağı beş yukarı benzer. Ancak sokaktaki vatandaşa uzatılan mikrofona verilen cevap, istisnaları olmak kaydıyla paranın mutluluk için yeterli olduğu yönünde. Üstelik bu durum sadece bizim ülkemize has değil, birçok ülke için geçerli. Özellikle alt gelir grubu mutsuzluğunun kaynağını parasızlığa bağlamış durumda. Daha çok kazandığında tüm zenginler gibi(!) mutlu olacağına inanıyor. Bu durum parayı bir araç olmaktan çıkarıp amaca dönüştürüyor. Bu noktada ise paradoks başlıyor. Hayat daha fazla kazanma arzusu ve süreğen bir yetersizlik duygusuyla kaplanıyor, neticede ne kazanılırsa kazanılsın, o mutlu olma eşiğine ulaşılamıyor.

 

 

MUTLULUĞUN BEDELİ

 

 

Harvard Üniversitesi’nden Psikoloji Profesörü Daniel Gilbert bir röportajında, mutluluğun parayla satın alınıp alınmayacağı sorusuna kesin cevap vermenin mümkün olmadığını, bu durumun siyah ya da beyaz gibi net ve basit cevapları barındırmadığını söylüyor. “Seni yoksulluktan orta sınıfa çıkarıyorsa mutluluk parayla satın alınır. Ama orta sınıftan üst sınıfa çıkarıyorsa satın alınamaz. Mexico City’e gidip çöp yığınları içinde yaşayan insanları görür de birazcık parayla hayatlarının iyileştirileceğini anlamazsan, büyük bir yanılsama içindesin demektir. İnsanların hayatlarını değiştirmekte, onlara can güvenliği sağlamakta, yiyecek ve barınak verdiğinde, tıbbi bakım için endişelenmediklerinde para epey büyük bir fark yaratır.”

 

Prof. Daniel Gilbert özellikle başkalarına muhtaç, kendi ihtiyaçlarını kendilerinin karşılaması mümkün olmayacak derecede fakir insanların hayatında onları refaha kavuşturmaya yetecek kadar bir paranın mutluluğu da sağlayacağı görüşünde, ancak bu refah seviyesine ulaştıktan sonra fazladan kazanılan paraların mutluluğa bir etkisi olmadığını düşünüyor. Bu aşamadan sonra kişinin mutlu olması beklentilere, karaktere ve eylemlere kalıyor.

 

Literatüre “Easterlin Çelişkisi” olarak giren ve Ekonomi Profesörü Richard Easterlin’e ait olan benzer bir görüş de Gilbert’i destekliyor.

 

Richard Easterlin’e göre “Yüksek gelir mutlulukla pozitif bir korelasyon içindedir ama uzun dönemde gelir artışı mutluluk artışına yol açmaz.” Buradaki çelişki de yine paranın yaşama standardını yükseltmek için gerekli olduğu, bu durumun mutsuzluk sebeplerini ortadan kaldırdığı, fakat mutlu olmanın salt paraya bağlanmadığı tezine destek olmaktadır.

 

Kolombiya Üniversitesi’nden Prof. Dr. Elizabeth Dunn da para ve mutluluk ilişkisi üzerine çalışma yapanlardan. Dunn, zenginlerin daha mutlu olmadığını ama daha az üzüldüğünü ortaya çıkarmış. Geliri iki kat artan insanların mutluluğunun yüzde yüz değil, sadece yüzde dokuz artması da çalışmanın diğer bir çarpıcı sonucu.

 

 

PARAYI DOĞRU HARCAMAK

 

 

“Parayla mutlu olamıyorsanız muhtemelen paranızı yanlış harcıyorsunuz” diyen araştırmacılar da bulunuyor. Parayı doğru harcamak için de bazı önerileri var. Parayla alınan “Nesne”lerin insanı mutlu hissettirdiği sürenin en fazla sekiz ay olduğunu ifade eden uzmanlar, parayla somut “Şey”ler yerine tecrübe, farklı deneyimler ve zaman satın almanın insanı daha uzun süre tatmin ettiğini ileri sürüyorlar. Sahip olunan nesnelere alışma sürecinin ardından verdiği keyfin azalmasını ise televizyon örneği üzerinden açıklıyorlar. Siyah-beyaz bir TV’ye sahip olmanın insanı mutlu ettiği günlerden bilmem kaç inç büyüklüğünde televizyonların artık hiçbir şey ifade etmediği günlere… Bu nedenle uzmanlar büyük harcamalarla yakalanan keyif yerine sevdiklerinizle yaşadığınız güzel anların çoğaltılması önerisinde bulunuyorlar. Arkadaşlarla, aileyle ya da yakınlarla gidilen bir konserin, sinemanın, çıkılan bir seyahatin ya da yenen bir yemeğin insanın uzun süre pozitif duygularla yaşamasına neden olduğunu iddia ediyorlar. Gereksiz yapılan her harcamanın ve israfın kısa süreli yaşanan hazzın ardından kişiyi daha derin bir tatminsizliğe sürüklediğini söylüyorlar.

 

Paranın doğru harcanmasına ilişkin bir çalışma da yine Harvard Business School öğretim üyesi ve pazarlama uzmanı Michael Norton’dan. Norton’un Harvard’da okuyan öğrenciler üzerinde yaptığı bir deneyin sonucuna göre; para, kişinin kendisi için değil de başkaları için harcandığında mutluluk hissi daha kalıcı ve yoğun yaşanıyor. “Mutluluk parayla satın alınabilir mi?” sorusunun cevabını arayan bilim adamlarından bir diğeri Jordi Quoidbach ve ekibi. Onların araştırması da gösteriyor ki, ihtiyaçlarının üzerinde paraya sahip olan insanlar hayatın küçük zevklerini yakalama becerilerini giderek kaybettikleri için mutlu olamıyorlar.

 

Araştırmalar sanılanın aksine para mutluluk ilişkisinin güçlü bir ilişki olmadığını söylerken yeterince zengin olmayanları buna ikna etmek zor. İnsanlar o meşhur sözde ifade edildiği gibi zengin olup bir kenarda ağlamayı tercih edebiliyor. “Money doesn’t bring happiness but i’d rather cry in a Ferrari: Para mutluluk getirmez ama yine de bir Ferrari’de ağlamayı tercih ederim.”

 

 

KOLAY KAZANILAN KOLAY KAYBEDİLİR

 

 

Buradan hareketle dünyada milyonlarca insan zengin olma hayalleri içinde talih oyunları, piyango biletleri yahut lotaryalardan medet umuyor. Bir ömür çalışarak bir araya getiremeyeceği paranın hayaliyle mutlu olacağı günleri bekliyor. Oysa hayatında gerçekten büyük ikramiyeyi kazanmış insanların hikâyesine dönüp bakıldığında “Büyük ikramiyenin” genellikle anlık hazları besleyip ardından bir yıkıma neden olduğu görülüyor. Pozitif psikoloji üzerine çalışan Martin Seligman büyük para ödülleri kazananların ortalama üç ay kadar daha mutlu olduklarını; fakat bu süreden sonra mutluluklarının eski düzeyine döndüğünü söylüyor. Yine yapılan araştırmalarda Milli Piyango kazananların yüzde 44’ünün, beş yıl içinde tüm kazancını tükettiği ortaya çıkıyor. Çok paranın nasıl idare edileceğini bilmeyen bu talihliler(!) ellerindeki parayla yanlış yatırımlar yaparak, ya batıyor ya da paranın bir gün tükenecek sınırlı bir kaynak olduğunu kestiremeden hunharca har vurup harman savuruyor. İçlerinde mirasa konabilmek için akrabaları tarafından öldürülenler dahi bulunuyor.

 

 

MAĞDUR TALİHLİLERİ (!)

 

 

Illiniois Lottery’den yirmi milyon dolar kazanan Amerikalı Jeffrey Dampier de başına gelecekleri bilse belki de piyango bileti satın almaya teşebbüs dahi etmezdi. Jeffrey parasını değerlendiremeden, açgözlü üvey kız kardeşi tarafından öldürülmüştü.

 

Sonu ölümle sonuçlanmasa da benzer bir mağduriyet de Türkiye’den N. Y.’ın başına gelmişti. 2004 yılında 2,5 trilyon lira kazanan N.Y. ikramiye yüzünden çıkan kavgada oğlu tarafından bıçaklanarak yaralandı.

 

Sekiz sütuna manşet, ibretlik piyango talihlisi haberleri bununla sınırlı kalmadı. Tüm dünyada örnekleri görüldüğü gibi ülkemizde de alın teri değmeden, şans oyunlarından kazanılan paranın sahiplerine hayrı dokunmadı.

 

1989’da beş milyar kazanan S.G. parasını harcamaya fırsat bulamadan bir yıl içinde öldü. Öldüğünde yalnız olan adamın ortaya çıkan yüzlerce akrabası talihsiz adamı mezarında dahi rahat bırakmadı. S.G.’ın mezarı DNA testi için açtırıldı.

 

Denizli’nin bir köyünde çiftçilik yapan M.S, elli sene önce büyük ikramiyeyi kazandı. Köyünde yaşadığı baraka tipi evinde ölü bulunan adamın donarak can verdiği ortaya çıktı. Öldüğünde ne piyangodan aldığı para ne de etrafında ailesinden bir kişi kalmıştı.

 

M.S. ise 1978 yılında yine piyangodan on bin lira ikramiye kazanmıştı. Kısa sürede parasını tüketen M.S., bekçilik ve ayakkabı boyacılığı ile hayatını idame ettirdi.

 

Denizli’nin Çivril ilçesinde marangoz olarak geçimini sağlarken hapse giren O.K, 1999 yılında hapisten çıktıktan iki gün sonra sayısal lotodan tam 340 milyar lira kazandı. İki çocuk babası Kaplan’ın ilk işi eşinden boşanmak oldu. İkinci evliliğini de kısa süre sonra bitiren K., tüm parasını tüketti ve başladığı yere döndü.

 

1985 ve 1997 yıllarında iki kez ikramiye kazanan S.B., mafya tarafından öldürülme korkusuyla bunalıma girip evine kapandı.

 

İşsiz olan Erzurumlu A.B.’ın hayatı 2005 yılında çeyrek biletine büyük ikramiyenin isabet etmesiyle değişti. Parasını aldıktan sonra İstanbul’a yerleşen B., ilk iş olarak eşini boşadı. Dokuz çocuk babası A.B., yaşadığı sorumsuz hayatın ardından kendini asarak intihar etti.

 

Milli Piyango’dan para kazananlar arasında sadece erkekler bulunmuyordu. 2003 yılında piyangodan iki trilyon kazanan Y.A., sürekli kavga ettiği eşinden boşandı. Kocası ise “Para çıkınca çok değişti” dedi.

 

1998 yılı talihlisi S.K. da, kazandığı paranın ardından on sekiz yıllık eşinden ayrıldı. K.’ın piyangodan çıkan para ile aldığı evi yıkıldı ve oğlu lüks bir araba ile kaza geçirerek ağır yaralandı.

 

“Zenginin malı ile züğürdün çenesi” arasındaki ilişki doğrultusunda bu konudaki ibretlik hikâyeleri çoğaltmak mümkün. Toplumun ilgiyle takip ettiği ve sonunu merak ettiği hikâyeler bunlar. Her ne kadar sonu çoğunlukla “Mutsuz” bitse de içinde herkes için farklı hisseler de barındırıyor. Ancak görünen o ki, ister çok çalışarak alın teriyle olsun, ister hiç çalışmadan şans oyunları vasıtasıyla olsun, ele geçen paranın insanı mutlu edebilmesi için birçok parametrenin bir araya gelmesi gerekiyor. Ne kadar çok kazanırsam o kadar mutlu olurum, korelasyonu doğru değil. Ama kazanılan paranın insanı rahat ettirdiği bir gerçek. O rahatlık içinde sevdiklerinizle kurduğunuz ilişki, ürettiğiniz değer, belki de dünyanın öte tarafında hiç tanımadığınız insanların yaşam hakkı için gerçekleştirdiğiniz ufacık bir eylem insanı, bir amacı olmayan paradan, kariyerden, şöhretten çok daha fazla mutlu ediyor.

 

Bu alanda İslam dininin de kendi içinde çeşitli formülleri bulunuyor. Zekât, sadaka gibi yoksulun hakkını gözeten sistemlerden, “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” diyen Hz.Peygamber’in tavsiyelerine kadar “Helal” parayla kuracağımız ünsiyetin sınırı netleştiriliyor. İslam bizleri “Kenz” konusunda da uyarıyor; para, biriktirmek ve toprağa gömüp herkesten saklamak için değildir. Hayra sarf edilmeyen malın hayrı görülmez. Tıpkı hazineleriyle ünlü Karun’un hikâyesinde olduğu gibi, malın fazlalığı o malın toprağa gömülüp yok olmayacağı anlamına gelmez. Hepimiz her halükârda toprağa gömüleceğiz ve malımız da burada kalacak. “Her şeyin hayırlısı ortası” öğüdüne kulak vermek ve mutluluğu dengeli olmakta aramak gerek.

 

Daha fazla zevk, daha çok mutluluk demek değil, muhasebe defterindeki gelir gider sütunu gibi, aşırı zevklerin tam karşısında da bir gider hanesi var ve çoğu zaman sağlığımızdan, huzurumuzdan gidiyor giden.

 

Ayşegül YILDIRIM KARA – Belgesel Yapımcısı

 

Etiketler:
Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı