Z Kuşağı neden siyasilerin dilinden düşmüyor?

Merjam Yazar: Merjam 17 Eylül 2021

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Dijital medyanın etkisiyle büyüyen ve nüfusumuzun yaklaşık yüzde 40’ına yakınını oluşturan Z kuşağı, sorgulayıcı ve eleştirel yanıyla dikkat çekiyor. Siyasi çevrelerin Z kuşağına yakın olması oy oranıyla ölçüldüğünde hiçte yadsınacak bir durum değil. Z kuşağı ve siyaset üzerine Anadolu Ajansında yayınlanan görüş yazısını sizler paylaşıyoruz.

Z Kuşağı neden siyasilerin dilinden düşmüyor?

Günümüzde gerek akademik gerekse siyasi çevrelerin sıkça dile getirdiği ve toplumda da farklı kesimlerin farklı misyonlar yüklediği Z kuşağına dair yaklaşımların genellikle ideolojik olduğunu söylemek mümkün. Z kuşağına dair oluşan pejoratif algının temel nedeni, bu kuşağın özellikle sol kesimler tarafından siyasetin öznesi haline getirilmek istenmesi ve tarihsel bir misyonla tanımlanmaya çalışılmasıdır. Oysa hakikat, bambaşka bir gerçeği; bu kuşağın herkes kadar politik ve herkes kadar apolitik olduğunu gösteriyor.

Türkiye’de de hiçbir kuşak Z kuşağı kadar gündemi işgal edemedi!

Türkiye’de Z kuşağı hakkında yapılan analizler, öznel olduğu kadar eksik ve yetersiz bilgilerden/verilerden oluşuyor. Bu tespitten hareketle bu değerlendirmede genelde kuşak kavramının, özelde ise Z kuşağının temel özellikleri ve Türkiye’de Z kuşağına dair toplumda oluşmuş ve oluşmakta olan algının siyasal nedenleri üzerinde durulacaktır.

Türkiye’de uzun süredir gerek medyada gerekse siyasi çevrelerde sıkça Z kuşağının faziletlerinden, geleceği şekillendirme gücünden, tarihsel ve toplumsal değişimin dinamizmini teşkil etmesinden söz ediliyor. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hiçbir kuşak Z kuşağı kadar gündemi işgal etmemiş, bu kadar çok dillendirilmemiş ve yıpratılmamıştır. Türkiye’de Z kuşağının sürekli gündemde olmasının temel nedeni, toplumun siyaseten iki keskin kutba ayrılmış olması, yani toplumsal polarizasyon. Bu sebeple Z kuşağı birbirine taban tabana zıt yaklaşımlar ve tanımlamalarla ele alınıyor. Peki içeriği hakkında çok da fazla bilgiye sahip olmadığımız halde, hakkında çok fazla yorum yaptığımız veya yorum yapma hakkını kendimizde gördüğümüz bu kuşağı nasıl tanımlamalıyız?

Z kuşağının temel/bireysel özellikleri nelerdir, hangi açılardan diğer kuşaklardan ayrılmaktadır? Küresel düzeyde Z kuşağına atfedilen değerler ne kadar doğru ve gerçekçidir? Z kuşağının siyasal kimliğini, politik tercihini, dünyadaki meselelere dair algısını ve tutumunu hangi değerler (sekülerlik, etik, ahlâk, din vb.) belirlemektedir? Türkiye’de Z kuşağına dair yapılan analizler ve yorumlar ne kadar gerçekçidir? Bu analiz ve yorumların bilimsel bir arka planı/temeli var mıdır? Z kuşağına dair özellikle medyada olumsuz bir imajın oluşturulmaya çalışılmasının veya tam tersine göklere çıkarılarak adeta kurtartıcı bir misyonla tanımlanmasının temel nedeni nedir?

Tüm bu sorulara cevap vermeden önce genelde kuşak kavramı özelde de Z kuşağına dair doğru bildiğimiz bazı yanlışlardan söz etmekte fayda var.

Kuşakların birbirinden farklı özelliklere sahip olmasının sebebi nedir?

Bilindiği gibi bireysel farklılıklardan oluşan kuşak kavramı (nesil, jenerasyon) aynı zaman diliminde doğmuş olan kişilerin oluşturduğu toplumsal kesim ve gruplar için kullanılır. Aynı zaman diliminde dünyaya gelmiş olmak demek, benzer duygu, düşünce, tutum ve davranışlara sahip olmak, dünyaya benzer pencerelerden bakmak, aynı paradigmadan hareketle olay ve olguları yorumlamak demektir. Nitekim literatürde özellikle kuşak/nesil kavramının kullanılmasının temel nedeni de bir kuşağı/nesli diğer kuşak/nesilden bireysel özellikleriyle ayırmaktır. Çünkü her kuşak, bir öncekinden farklıdır. Farklı olması da doğaldır. Zira eşyanın doğasında değişim vardır. Değişmemek veya zamanın ruhuna direnmek ise eşyanın doğasına aykırı davranmak demektir. Nitekim tarih de bize, dünya var olduğu günden bu yana hiçbir toplumun var olan biçimiyle kalmadığını, her toplumun içinde yaşadığı zamanın tinini taşıdığını ve dolayısıyla değiştiğini ve değişime maruz kaldığını göstermiştir.

İnsanlar dünyayı değiştirdikçe aslında kendilerini de değiştirmişlerdir. Nitekim bilimsel veriler/bulgular, tarihin, değişimden yana olanlarla olmayanlar arasındaki mücadeleden oluştuğunu/geçtiğini, aynı şekilde değişimi talep edenlerin (devrimcilerin) her zaman için değişmemekte ısrar edenler (statükocular) karşısında galip geldiğini göstermiştir. Dolayısıyla değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir. Bu sebeple dünya üzerinde kuşakların birbirinden ayrışmaması, farklılaşmaması ve değişmemesi düşünülemez. Bu açılardan bakıldığında her kuşağın, içinde yaşadığı çağın hem tanığı hem de şekillendiricisi olduğu söylenebilir. Gündelik yaşamda referans kaynakları benzerlik gösteren toplumsal kesimlerin oluşturduğu her kuşak hem kendilerinden önceki hem de sonraki kuşaktan ayrılmıştır. Bu ayrışma ve farklılaşmanın süresi ise geleneksel tarım toplumlarından modern sanayi toplumlarına doğru kısalmaya başlamıştır. Nitekim kuşaklar arası farklılaşma konusunda çalışanlar, kuşakların birbirinden ayrılma sürelerini genellikle yirmi yılla sınırlandırırken, günümüzde bilimsel ve teknolojik gelişmelerin sosyal yaşamımızda neden olduğu baş döndürücü değişimler nedeniyle bu sürenin beş yıla kadar indiğini belirtmektedirler.

Bilindiği gibi alan yazını kuşakları kendi içinde beş gruba ayırmaktadır. Sessiz/erişkin denilen ilk kuşak, 1925-1945 yılları arasında dünyaya gelmiş, Büyük Buhran’ı ve İkinci Dünya Savaşı’nı görmüş olanlardır. Günümüzde artık sayıları az olmakla beraber, sabırlı, kanaatkâr, uyumlu ve duygusal özellikleriyle bilinmektedirler. Savaş ve yokluk gördükleri için tutumlu ve üretici yanlarıyla da bilinirler. Türkiye’de de cumhuriyetin ilk yıllarını görmüş ve kültür devrimlerini yaşamış olanlar, genellikle bu kuşak içerisinde değerlendirilir.

Bebek Patlaması kuşağı denilen ikinci kuşak ise 1945-1964 yılları arasında dünyaya gelmiş olan ve daha çok sosyal refah düzeyleri yüksek kesimlerden oluşmaktadır. Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 20’sine, Türkiye nüfusunun ise yaklaşık yüzde 15’ine denk düşen bu kuşak, savaş sonrası gelişen kapitalist ekonominin dinamizmini oluşturmuştur.

Literatürde 1965-1979 yılları arasında doğanlara ise X kuşağı denmektedir. Bu kuşağın belirleyici özelliği, üretici olmasıdır. Bu dönemde doğanlar genellikle iş yaşamında uyumlu, sabırlı, çalışkan, aile değerlerine ve otoriteye saygılıdırlar. Türkiye açısından da ara kuşak anlamına gelen X kuşağı, geçiş özelliği göstermiştir. Zira dünyada meydana gelen sosyal, ekonomik ve siyasal olaylar, bu kuşağın yaşam tarzını, değer algısını ve aile içi ilişkilerini de etkilemiştir.

Daha önceden de belirttiğimiz gibi kuşak kavramı; aynı siyasi, ideolojik, sosyal ve kültürel koşulları yaşamış olan kitleleri ifade etmektedir. Bu anlamda 1980-1999 yılları arasında doğmuş olan Y kuşağı da kendine ait özellikleriyle ön plana çıkmaktadır. Bu kuşak, başta iş yaşamı ve örgütlenme olmak üzere sosyal organizasyon ve mesleki uzmanlaşmada dijital dünyanın egemen olduğu bir zaman diliminde dünyaya gelmiştir. Bu kuşağı anlamak için dünyada meydana gelen ekonomik-politik değişimleri, -liberalleşme, küreselleşme, dünya düzeni vb.- anlamak gerekir. “Milenyum kuşağı” da denilen bu kuşak hem iş ahlakı hem de yaşam tarzı açısından bir önceki kuşaklardan farklılaşmaktadır. Dijital medyanın etkisiyle büyüyen ve nüfusumuzun yaklaşık yüzde 40’ına yakınını oluşturan bu kuşak, sorgulayıcı ve eleştirel yanıyla dikkat çekmektedir.

Z kuşağı neden farklı?

Esas konumuzu oluşturan, 2000 ve sonrasında dünyaya gelmiş olan kesimler ise Z kuşağını temsil ediyor. Bu kuşak nev’i şahsına münhasır özellikler taşımaktadır. Z kuşağının en belirgin özelliği; başta internet, bilgisayarlar ve cep telefonu olmak üzere dijital düzlemdeki mobil teknolojiyi çok iyi kullanması ve bu teknolojik gelişmelere adeta bağımlı hale gelmiş olmasıdır. Teknolojiye bağımlı halde yaşayan Z kuşağı gerek yaşam tarzıyla gerekse de dünyaya bakışıyla kendisinden önceki kuşaklardan ayrılmaktadır.

X ve Y kuşaklarının referans kaynaklarından (aile, mahalle, komşu, akraba vb.) ayrışan Z kuşağı, temel değerler noktasında da farklılaşmıştır. Daha çok küresel kapitalizmin ve popüler kültürün yaydığı enformasyonla büyüyen Z kuşağı gerek duygu ve düşünce gerekse tutum ve davranış noktasında farklı özellikleriyle dikkat çekiyor. Araştırmalar, Z kuşağının özgürlüğüne düşkün olduğunu ve özgürlükçü yanıyla öne çıktığını; en başta da hayata ve olaylara karşı sorgulayıcı ve eleştirel yaklaştığını; geleneksel ve dini değerlere, aile ve akrabalık ilişkilerine mesafeli durduğunu gösteriyor. “Kristal Çocuklar” da denilen bu kuşak, özgüvenleri ve yaratıcılıklarıyla da dikkat çekiyor. Daha önce yayınlanan kitabımızda [1] da belirtildiği gibi kendilerinden önceki tüm kuşaklardan farklı bir düşünüş tarzı ortaya koyan Z kuşağı, değişimden yana olmakla beraber küresel dünyanın sorunlarına (ekonomik, politik, çevre, kadın, yoksulluk göç, terörizm vb.) karşı da hassas.

Z kuşağı gençleri, ailenin korumacı davranışlarına karşı bağımsız olmayı, büyüklerine hesap vermemeyi tercih etmekte, içe dönük bir kişilik yapısına sahip oldukları için de çevreleriyle, özellikle de komşularıyla, akrabalarıyla yakın iletişim kurmakta zorlanmaktadır. Bu kuşağın tipik bir diğer özelliği de hazza ve hıza önem vermesi, arzularına hemen ulaşmak istemesi; beklemeyi, sabretmeyi, kanaat etmeyi, var olanla yetinmeyi istememesidir. Aceleci davranması, diyalektik düşünmesi, aşırı tüketimde bulunması, tasarruf ve yarına dair plan yapmaktan, uzun soluklu işlere girmekten ve gelecekle ilgili hayaller kurmaktan uzak durması ve anlık yaşamak istemesi, Z kuşağı gençlerinin temel özellikleri arasında gösteriliyor. “İnternet kuşağı” da denilen bu kuşak, hayatı, bilişim ekolojisinin ve dijital dünyanın verilerinden, ama daha da önemlisi sosyal medyanın anlık iletilerinden öğrenmeye çalışmaktadır.

Hayatı önceki kuşaklardan çok farklı anlayan, yorumlayan ve yaşamaya çalışan bu kuşağın bir diğer özelliği de zaman, mekân ve gerçeklik algısının değişmiş olmasıdır. Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 20’sini oluşturan Z kuşağı, hem küresel gençliğin yeni yüzünü ve değerlerini temsil etmesi hem de demografik anlamda ciddi bir kitleye ulaşmış olması açısından önem arz ediyor. Nitekim Türkiye’de siyasi partilerin bu kuşakla yakından ilgilenmesi, onların taleplerini ve beklentilerini dillendirmeye çalışmasının temel nedeni de bu. Bugün Türkiye’de Z kuşağı yaklaşık 8 milyonluk bir seçmen kitlesine karşılık geliyor. Bu kitlenin desteğini arkasına alan her partinin, iktidar yolunda önemli bir mesafeyi kat edeceği su götürmez bir gerçek. Bu sebeple Z kuşağının politik tutumları ve mevcut partilere olan yaklaşımları, birçok siyasetçinin de ilgisini çekiyor. Nitekim son yıllarda siyasi partiler gerek tüzüklerinde gerekse parti örgütlenmelerinde gençlere daha fazla yer vermeye çalışmakta.

Batı kaynaklı veriler Türkiye gerçekliğini ortaya koyamaz

Z kuşağına dair ifade edilmesi gereken bir diğer husus da şudur: Bu kuşağa dair yukarıda kabaca verdiğimiz özellikler hem dünyadaki hem de Türkiye’deki gençliği tümüyle temsil etmemektedir. Birçok konuda olduğu gibi kuşaklara dair mevcut literatür Batı kaynaklı olduğu için bu yöndeki veriler, tanımlamalar ve tespitler de daha çok Batı toplumlarındaki kuşakları temsil etmektedir. Bu sebeple Batı yazınından hareketle Türkiye’deki Z kuşağını anlamaya, yorumlamaya, tanımlamaya ve etiketlemeye çalışmak doğru bir tutum değil. Hiç şüphesiz Batı toplumuyla entegrasyona girmeye çalışan ve Batı dünyasının bilimsel ve teknolojik gelişmelerinden ziyadesiyle etkilenmiş/etkilenen bir toplum olarak, Batılı yaşam tarzından da vazgeçemiyoruz. Ancak Türkiye’deki gençlerin özellikle de Z kuşağının Batı’da olduğu gibi tümden maddi ve manevi değerlerine uzaklaştığı, tüketim toplumunun kölesi haline geldiği, akrabalık ve komşuluk ilişkilerinden, dini ve geleneksel değerlerinden uzaklaştığı da söylenemez.

Her ne kadar bazı ampirik araştırmalar -ki bu araştırmaların önemli bir kısmı kamuoyu araştırmalarına dayanmaktadır ve bu araştırmalar konuya özellikle ideolojik bir çerçeveden yaklaşmaktadırlar- bu yönde veriler ortaya koysa da bu verilerin Türkiye sosyolojisiyle tamamen uyuştuğunu söylemek çok zor. Nitekim Türkiye’de yapılmış/yapılan araştırmaların çoğu, gençlerin başta aile olmak üzere kültürel değerlere karşı hassasiyetlerini koruduğunu, akrabalık ve akran ilişkilerine önem verdiğini ve azalan oranlarda olsa da dini vecibelerini yerine getirmeye çalıştığını gösteriyor. Ancak şu hususun da altını çizmekte yarar var: Değişen ve dönüşen toplumumuzda gençlerimizde de küresel kapitalizmin yaydığı ve popüler kültürle de desteklediği seküler yaşam tarzına doğru bir yönelme söz konusu. Özellikle internet tabanlı teknolojilerle çok fazla haşır neşir olan gençler, özelde de Z kuşağı, doğal olarak bu teknolojilerin açık ve örtük mesajlarından etkilenmekte ve bu mesajların yaydığı yaşam biçimine yönelmektedir.

Z kuşağının Türkiye’de özellikle bazı medya organlarında olumsuz ve pejoratif bir söylemle etiketlenmesinin temel nedeni, son yıllarda Türk siyasetinde ve toplumunda keskin bir polarizasyonun yaşanması ve siyasal iklimin ve iktidar ilişkilerinin gündelik yaşama daha fazla nüfuz etmesidir. Türkiye’de Z kuşağına dair oluşan/oluşmakta olan olumlu/olumsuz algının temel nedeni de budur. Demokratik teamüllere ve rekabete dayanması gereken siyasetin, sosyal yaşamın tüm alanlarına nüfuz etmesi, iktidar ve muhalefet arasındaki ilişkilerin gerginleşmesi, toplumda siyasal tercihiyle iktidarı değiştirmeye muktedir bir kitle haline gelen Z kuşağının hem daha fazla önemsenmesine hem de bu kuşağa aşırı bir misyon yüklenmesine neden olmaktadır.

Özellikle de Türkiye’de sol siyasetin bu konudaki tutumu dikkat çekicidir. Sol çevreler ve partiler, Türkiye’de Z kuşağına dair bir algı operasyonuna girişmekte, adeta bu kuşağa Karl Marx’ın işçi sınıfına yüklediği tarihi değiştirme misyonunu yüklemeye çalışmaktadır. Z kuşağının belirli çevreler tarafından aşırı bir biçimde öne çıkarılması ve kendilerine devrimci bir rol biçilmek suretiyle siyasetin öznesi ve siyasal tartışmaların tarafı haline getirilmesinin son derece sakıncalı olduğunu belirtmek gerek. Hiç şüphesiz bu kuşağın sorunlarını ve beklentilerini dikkate alan bir siyasal duruş sergilemek önemli. Fakat bu kuşağı kitlesel anlamda belli siyasi emeller için aracı haline getirmeye çalışmak doğru değil. Bu tutumun Türkiye’deki gençlerin yararına değil zararına olacağını öngörmek gerekir. Dolayısıyla Batı merkezli yayınlardan hareketle Z kuşağını anlamaya ve okumaya çalışmak, ideolojik tartışmaların ve siyasal çekişmelerin öznesi haline getirmek doğru değil. Türkiye’de zamanla Z kuşağı da diğer kuşaklar gibi toplumda sosyolojik bir gerçeklik olarak hak ettiği yeri alacaktır. Yeter ki bu kuşağı belli siyasi çıkarlar için kullanmaya kalkışmayalım.

[Prof. Dr. Mehmet Zeki Duman Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesidir]

[1] Mehmet Zeki Duman, Kuşak Çatışması: X ve Z Kuşağı Üzerine Sosyolojik Bir Çalışma, Nobel Yayınları, Ankara, 2019: 198-212.

“Görüş” başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio