Bedene müdahale ettikçe kim olduğumuzu unutuyoruz

Merjam Yazar: Merjam 8 Eylül 2020

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Plastik Rekonstruktif Genç kalmak, güzel olmak ve güzel kalmak… Günümüzün “Muhteşem üçlüsü”, üzerimize yapıştırılan en pahalı ve en cazip etiket. Bu sektör kapitalist çarkın dişleri arasında yürüyor.

Bedene müdahale ettikçe kim olduğumuzu unutuyoruz

 

Güzel olmanın getirisi yani para, mevki, sosyal yaşamda sunduğu avantajlar arttıkça bedene yapılan müdahaleler de gün geçtikçe artıyor. Teknolojinin sağladığı imkânlar, sosyal medya araçları “Daha güzel ol, hep genç kal” mottosuyla hayatlarımızı kuşatırken estetik operasyonları vazgeçilmez kıldığı kadar, daha meşru bir zemine taşıyor. Ameliyat masasında, sanki kuştüyü yatağına uzanıyor gibi rahatça gözlerimizi yumduran güç ne? Neşterin acısını dindirecek neyi vaat ediyor? Vaat edilene nasıl razı oluyoruz? Güzelliğe sahip olurken aslında neleri kaybediyoruz. Toplumlar kültürler ve güzellik algımız nasıl şekillendiriliyor? Sosyolog Doç. Dr. Mualla Gülnaz Kavuncu ile bedene müdahaleyi ve günümüz güzellik algısını konuştuk.   

 

 

Sosyolojik olarak ele alırsak, günümüzde “Güzel” denince akla ilk ne geliyor?

 

Güzel olma isteği hep vardı. Bildiğimiz en eski toplumlarda bile güzelleşme araçlarına rastlıyoruz. Sanırım bu insanın doğasında var. Zamanla birlikte değişen güzelleşme isteği değil, güzellik algı ve anlayışları. Günümüzde bu değişim daha hızlı ve bunu “Moda” kavramıyla ifade ediyoruz. Mesela, bir dönem zayıflık modaydı. 40 kiloluk bir manken olan Twiggy vardı ve herkes ona benzemeye çalışırdı. Daha öncesinde balıketli, hafif toplu kadınlar revaçtaymış. Başka bir mesele de bugün “güzellik” deyince aklımıza sadece fiziksel güzelliğin gelmesi.

 

 

GÜNÜMÜZDE GÜZELLİK YAPAY VE MEKANİK

 

 

Güzel kime denir?

 

Güzellik insanın duruşu, zekâsı, bilgisi, ses tonu, konuşma tarzı, tavrıyla bir bütündür. Bunlar olmayınca fiziksel güzellik bir süre sonra içi boş, anlamsız bir şeye dönüşür.

 

 

Bu algı biçimleri, farklılıkları ve dönüşümleri neyin tesiriyle oluşuyor?

 

Kapitalist sistem sürekli bir şeyleri değiştirir. Bu sistemde her şey toplumu tüketime yönlendirmek için sadece bir araç konumunda. Kapitalizme bağlı moda ve kozmetik endüstrileri de bu şekilde işliyor. Teknolojik imkânları da katarsak estetik ameliyatlar, yapay bir güzellik algısı ortaya çıkarmaya başladı. Estetik müdahaleler giderek yaygınlaşıyor. Abartılı dudaklar, burun ameliyatları… Yapay ve mekanik bir güzellik anlayışı var.

 

 

Bu bahsettiğiniz “Yapaylık” güzelliğe bakışımızı değiştiriyor mu? Mesela bizler bu tipolojileri güzel buluyor muyuz?   

 

Belki beğenenler vardır ama ben insanların çoğunun bunları güzel olarak algıladığını sanmıyorum. Bunlar sadece bir imajdan ibaret. Ama diğer taraftan belki medyanın, magazin dünyasının pompalamasıyla güzellik de bunun gibi örneklerle bağdaştırılır oldu. Ama bunun bir kesimle ve geçici bir heves olarak yaşı küçük olanlarla sınırlı olduğunu tahmin ediyorum. Genel çoğunluğun içine sinen bir şey değil. Bütün bunların arasında belki de daha çok doğallık özlemi oluyor. Doğallık istiyoruz.

 

 

Doğal olmayan güzellik güzel olarak kabul edilebilir mi?

 

Estetik müdahaleler tek tip bedenler ve yüzler ortaya çıkarıyor. Aynı kaş, aynı burun, aynı dudak… İnsanlar bütün bunları bir üniforma gibi taşıyorlar. Saçlar ve kıyafetler de öyle aslında. Bir yandan çeşitleniyor gibi ama bir taraftan aynılaştırıyor insanları.

 

 

Buna aynı zamanda “Kusursuzluk bağımlılığı” da denilebilir mi?

 

Neye göre kusursuzluk… Bugün revaçta olan her neyse o mu “Kusursuz”? “Kusursuz” aslında nedir? İnsanın kusursuz olma imkânı var mıdır? Fanilik ve kusursuzluk bir arada olur mu? Bütün bunlar kurgu. Bedenini, dış görünümünü kusursuzlaştırmaya çalışan insan, aslında geçiciliğini unutmaya, ruhunda veya beynindeki eksiği telafiye çalışmaktadır.

 

 

RUH FAKİRSE DIŞA ABANIYORUZ

 

Medyanın güzellik algımızı oluşturmakta çok önemli bir misyonu olduğunu düşünüyorum. Güzellik ikonları her zaman beğendiklerimiz değil, basındaki profesyonel bir algı operasyonunun bir parçası bana göre…

 

Kendi irademizle seçiyor olsak bile bize dayatılan seçeneklerin içinden seçiyoruz. Medya araçlarıyla zihinlerimiz de yönlendiriliyor. Bunun sonucunda bazı insanlar onlara benzemek için neredeyse bir servet harcıyorlar.

 

 

Güzellik kriterleri neye göre belirleniyor?

 

Kadim kültürlerdeki güzellik algısının üremeye yönelik olduğu söylenir mesela. Daha doğurgan olduğu düşüncesinden dolayı geniş kalçalı kadınlar beğenilir. Eş seçimi buna bağlı olarak ortaya çıkarmış. Erkeklerin güçlü ve koruyucu olma özellikleri daha baskındır. Fiziksel çalışmanın, kol gücünün önemli olduğu kültürlerde hem erkeğin hem kadının güçlü ve sağlam olması beklenir. Kadının bu işlevi azaldıkça onun narinliği ön plana geçmiştir. Şimdilerde erkeğin kaslı, güçlü olması hâlâ aranan bir özellikken ilerleyen zamanlarda bunun bir işlevselliği kalmayabilir ve bu nedenle erkekte de narinlik aranmaya başlanabilir, kim bilir. Ayrıca mesela kendimizden farklı saç, ten ve göz rengini güzel bulma gibi eğilimlerimiz var.

 

 

“Gençlikte ve güzellikte akıI arama” denilir. Dış bedene müdahalede bulunurken iç bedene nasıl yansıyor bu durum?

 

Ruh ya da akıl fakirse dışa yönelme oluyor sanki. Mesela, benim vücut geliştiren öğrencilerim fazla düşünmüyorlar, anlamıyorlar. Kız öğrencilere baktığımda yine öyle. Dış görünümünü abartan kızların ruh ve akıl dünyalarının fakir olduğunu gözlemliyorum. İçi ve dışı güzel olan insanlar var o ayrı, ama dışına çok önem vermeye başlamış, sadece güzel olma peşinde olan kişilerin iç dünyalarının fakir olduğunu görüyorum. Burada iki şey var: Ya iç dünyanın fakirliği dışarıya yöneltiyor veya dışa yöneldikçe içerisi fakirleşiyor. Karşılıklı bir etki söz konusu. Bir de insanları dış görünüşüne bakarak değerlendiriyoruz. O kişide farklı yetenekler var mı yok mu dikkat etmiyoruz. Zekâsı, yeteneği görülmeden sadece dış güzelliğine bakmak da tuhaf bir davranış.

 

 

Bunlara bilinçli olarak mı yöneliyoruz, yoksa bilinç dışı razı mı ediliyoruz?

 

Bence bilinçdışı. İçimiz boşaldıkça, ruh dünyamızda deformasyonlar oldukça, fakirleştikçe, bunlara abanıyoruz gibi geliyor. Kadınlar ve erkeklerin karşılıklı olarak aradıkları şey yalnızca dış güzellikse demek ki başka özellikler anlamını yitirmiş.

 

 

Peki günümüz koşullarını göz önünde bulundurursak nesnel ve öznel olarak beden nedir?

 

Bu konu felsefi olarak da tartışılıyor. Beden ve ruh tartışmaları benim de oturtamadığım olgular. Descartes’in ruh-beden ikiliği anlayışı aşılmaya çalışılıyor günümüzde. Bu anlayışta beden dışta kalan bir şeydir, çok önemli değildir. Bu anlayışın değişmeye başladığını görüyorum. Artık beden üzerinde daha çok duruluyor. Beden ve ruhun birbirinden bağımsız olduğu, hiyerarşik olarak ruhun üstünlüğü fikri; yerini ikisinin bir aradalığına ve bedenin önemli olduğu fikrine bırakıyor. Bunun beden ve ruhun bağımsız olmadığı kısmına katılıyorum. Evet, insanı ikisi bir arada belirliyor. Mesela “Toplumsal cinsiyet” derken, cinslere kültürel-toplumsal olarak yüklenmiş özellik ve rolleri kastediyoruz ama son feminist akımlar, aslında biyolojinin de bedenin de kültür ve toplum tarafından şekillendirildiğini söylüyor. Ben bunu çok benimseyemiyorum. Cinselliğimiz, arzularımız, kadına ve kendi bedenimize bakışımız kültürce ve toplumca şekilleniyor; ama bir regl, doğum, emzirme olgularını nereye koyacağız mesela? Doğal ya da Allah vergisi hiçbir şeyin olmadığı, her şeyin kültürel olduğu söyleniyor. Allah’ın bize, cinsiyetlere verdiği farklı özellikleri nasıl inkâr edebiliriz ki…

 

 

Güzellik avantajları ve fırsatları da beraberinde getiriyor. Toplumsal bir statü aynı zamanda…

 

Evet, zengin birisinin bakım ve güzelleşme imkânları daha fazla. Bu nedenle, nasıl ki araba veya ev bir statü göstergesiyse bakımlı, güzel, hatta estetikli olmak da statü göstergesi hâlini almaya başladı. Zengin semtlere gidin bakın, bütün kadınlar bakımlı ve güzeldir. Kremler, cerrahi müdahaleler, spor salonları, bu gibi şeyler genç ve güzel kalmalarına neden oluyor. Bir de yıpranmıyorlar.

 

 

Müdahale edilmiş bedenleri toplum nasıl algılıyor?

 

Kesimlere göre değişen bir şey. Kimine göre küçük düşürücü ve aşağılayıcı bir şey. Ama bir başkası tarafından güzel bulunabiliyor, gıptayla bakılabiliyor. Tüm bunlar nesneleşme, şeyleşme, meta fetişizmi gibi Marx’ın kapitalizmi tanımlarken kullandığı kavramlarla ilgili. Bu bizi, bize yabancılaştıran bir sistem. Sonuçta kendinize bile yabancılaşıyorsunuz.

 

 

GÜZELLİK KÜLTÜREL DEĞİL KAPİTALİST ODAKLI

 

 

Güzelleşme ritüelleri kültürlere göre farklılık gösteriyor. Peki bedene müdahalenin de kültürlere göre değişen bir yönü var mı?

 

Şu anda kültürel olmaktan ziyade kapitalist odaklı. Modern dünyadaki durum bunu gösteriyor. Estetik müdahaleler, spor salonları, kozmetik… bunların hepsi bir piyasa. Kültüre bağlı değil hatta kültürden kopma olduğunu düşünüyorum. Geleneksel kadim kültürlerde bakım ve ritüeller olsa bile bir doğallık anlayışı hâkimdir.

 

 

Güzelleşmek için uygulanan estetik ameliyatlar kültürleri ve sonraki nesilleri nasıl şekillendiriyor?

 

“Kültürel küreselleşme” denen bir şey var dünyada. Artık kültürel kodlardan pek de söz edemiyoruz. Kapitalist kültür, dünyanın kültürü hâline gelmiş vaziyette. Kıyıda köşede kalan kültürleri de kendi içinde asimile ediyor. Ama buna karşıt bir kültür hareketi de var. Her sistem aynı zamanda kendi muhalifini ve alternatifini de üretiyor. Ama azınlıkta kalan bu hareketler egemen kültürün sahip olduğu imkânlardan mahrum olduğu için onların seslerini fazla duymuyoruz.

 

 

Son yıllarda yapılan araştırmalardan birinde, kadınların estetik yaptırmasının en önemli sebebinin eşleri ve erkek arkadaşları tarafından beğenilmek olduğu saptanmış. Genç ve güzel olmak aynı zamanda toplumsal bir dayatmanın ürünü mü?

 

Bu yine kadının nesne olarak görülmesine işaret eden bir durum. Erkek egemen sistem kadını nesne olarak görüyor, kadın da kendini. Böyle olduğu için de kadın, ötekinin veya erkeğin kendini nasıl gördüğüne, onun tarafından beğenilmeye odaklanıyor. Anneler oğullarına kız bakarken güzel kız bakıyorlar. Baskın kültür erkek egemen olduğu için kadın da o çemberden çıkamıyor. Feminist hareket, erkek egemen kültürün ve kadının nesneleşmesinin analiziyle alakalı verimli çalışmalar yapmıştır.

 

 

GEÇ YAŞLANMAK İYİ BİR ŞEY

 

 

Ne kadar etkili olabildiler?

 

Başlangıçta buna karşı duruyorlardı. Hatta “Dişilik değil kişilik” diye bir sloganları vardı. Bilinç yükseltme stratejileri vardı. Ama son dönemlerde, bedenin ön plana çıkması, kadının dişiliğini yeniden keşfetmesi gibi hareketler başladı. İlk feministler erkeksi oldukları gerekçesiyle aşağılanıyordu mesela. Aslında dişilik, erkeksi-kadınsı dediğimiz şeyler, ne kadar doğal-evrensel ya da ilâhî, ne kadar toplumsal-kültürel bilmiyoruz. Çünkü kendimizden toplumsal-kültürel olanı sıyırıp atıp doğal olana bakma imkânımız yok. Ben ne kadar toplum ürünüyüm veya ne kadar kendimim veya ne kadarım Allah vergisi, ne kadarım değil, bilmiyorum. Bunlar gerçekten karışık ve benim de daha çözemediğim meseleler.

 

Estetik müdahaleler insanları benzer yaşa ve görüntüye sabitliyor. Yaş alma devam ederken yaşlanma evresi uzuyor, zor yaşlanıyoruz. Bu tutumlarımızı ne yönde etkiliyor?

 

Estetik müdahaleyi bir kenara bırakırsak geç yaşlanmak, aslında iyi bir şey. Daha iyi yaşam koşulları nedeniyle daha az yıpranıyor kadınlar günümüzde. Refah seviyesiyle alakalı. Mesela, Amerikalı 70 yaşındaki bir profesörle buradaki bir işçiyi karşılaştırdığımda çok üzülüyorum. Yani bu açıdan bakıldığında geç yaşlanmak olumlu bir gelişme. Tabii kozmetik ve müdahalelerle elde edilen yapay durumlar ayrı. Burada olumladığımız daha çok bakım, sağlıklı ve iyi yaşamak, zor şartlardan dolayı yıpranmamak.

 

 

İÇİ BOŞ DIŞI MÜKEMMEL İNSANLARDAN SIKILMAYA BAŞLAYACAĞIZ

 

 

Genç kalmak için çaba sarf etmek normal bir şey mi sizce?

 

Bunun için yapay bir şekilde çaba sarf ediliyor olması elbette normal değil. İyi yaşama koşullarından dolayı kendiliğinden böyle bir şey oluyorsa o ayrı. Bazı şeylerin de daha önceki toplumsal kalıplardan kaynaklandığını düşünüyorum. Belki bir süre sonra, mesela 70 yaşındaki bir kadının 50 yaşında görünmesine de alışacağız ve artık normalimiz bu olmaya başlayacak. Burada önemli olan bu gelişme ve değişmeler olsa da doğal olandan uzaklaşmamak.

 

 

Estetik operasyonlarda ilk 30’da, gelişmiş ve genellikle Hıristiyan toplumlar başı çekiyor. Bunların içinde 4 Müslüman ülke bulunuyor. Türkiye ise 9. sırada… Bu dönüşümün din sosyolojisiyle nasıl bir bağlantısı var?

 

Modernleştikçe giderek sekülerleşiyoruz. Din algısı ve yorumlamalar da modernleşmeye göre değişiyor. Kendini bir şekilde bu yeni dünyaya adapte etmeye çalışıyor. Dinler kapitalist sisteme uyarlanmış vaziyette.

 

 

Bu durumun giderek artması hâlinde sosyolojik açıdan ortaya çıkacak tabloyu tasavvur edebiliyor musunuz?

 

Tamamen yapay bir dünya ve yapay bir insan korkulu rüyamız. Bazı antropologlar geleceğin insanını sibernantropos olarak nitelendiriyor. Homo-sapiens’ten sibernantropos’a. Bu durumda düşünme yetisini kaybetmiş robotlar olarak kim olduğumuzu unutmuş olacağız.

 

 

Estetik salgının önüne geçmenin bir yolu var mı?

 

İçimize, kendimize, doğal olana yönelmek… Buna yapılabilecek başka bir şey yok. Çok da umutsuz değilim. Herhangi bir şey uç noktaya varınca kendi zıddını veya alternatifini üretir. Tarihte her zaman bu diyalektik süreç vardır.

 

Bu gelişmelerin doğala olan özlemi arttıracağını düşünüyorum. Dışı mükemmel, içi boş insanlardan sıkılmaya başlayacağız.

 

 

YAPAYLIK YIPRATICI

 

 

Peki yıpranmayı geciktirmeye çalışmak yapay bir müdahale mi sayılmalı?

 

Yaşananlardan dolayı olan bozulmaların veya doğuştan olan kusur ve sakatlıkları düzeltmenin, yapay müdahalelerden ayrılması lazım.

 

Kişiyi yine Allah’ın yarattığı normal görüntüye, duruma kavuşturmak müdahaleden sayılmayabilir. Yaşadığımız hayat doğal bir hayat değil. Yapaylığın getirdiği bir yıpranma da var mesela. Bunları da düşünmek lazım. Doğal bir hayat yaşasaydık, doğal beslenebilseydik daha farklı olabilirdi belki her şey.

 

Etiketler:
Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio