Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
“Ne hoş bir güzelliği vardır; hafif adımlarla, dünyadan gülümseyerek geçenlerin. Kimseye bir kötülüğü dokunmadan yaşayanların…”
Hayat Bir Deniz, Dalgalar Yaşadıklarımız…
DALGALAR
Virginia Woolf
Woolf adıyla anılacak “bilinç akışı” tekniği ile yazdığı en iyi eseri olan “Dalgalar” olay örgüsü olmayan geleneksel roman türünden oldukça farklı bir kitaptır. “Dalgalar” kitabı, hayatın ritmini, doğanın döngüsü ve zamanın akışı ile uyum içerisinde yansıtan Woolf’un en özgün yapıtı olarak kabul edilir. Kitapta altı arkadaşın çocukluktan orta yaşa dek yaşamlarının; onları kuşatan dünyayı algılayışlarının ve kim olduklarını keşfedişlerinin izini sürer.
Yüksek Sesle Okunduğunda Dalga Sesini Çağrıştırır
Söylentilere göre Woolf, bu kitabını yüksek sesle okunduğunda dalga seslerini çağrıştıracak şekilde kaleme almıştır. Hikâyede belirli olan neredeyse tek şey, güneşin gökyüzünde değişimidir. Bu sırada varoluşun sorgulamasına da sık sık şahit oluruz.
“Ah! Kime? Benim varlığımın akıntısında bir şey birikiyor; derin bir nehir, bir engeli sıkıştırıyor; engel sarsılıyor; sağa sola çekiştiriliyor; engelin ortasındaki bir düğüm direniyor. Ah, acı bu, ızdırap! Halsizleşiyorum; bitkinleşiyorum. Şimdi bedenim eriyor; mühürler çözülüyor, akkor haline geliyorum. Şimdi nehrin suları iyice kabararak kapalı olanı açıyor, sıkı sıkı katlanmış olanı zorluyor, sel oluyor.”
Eserin her bir cümlesiyle düşünürken, detaylardaki güzelliği yaşıyorsunuz. Dalından düşen bir yaprakla beraber yavaşça yere düşmek gibi… Hayat bir deniz; dalgalar yaşadıklarımızdır. Yazarın eserde yaptığı metaforlar ile kitabı okumuyor, adeta hissediyorsunuz. Yazar “Dalgalar” kitabında karakter çözümlemelerini alışa gelmedik şekilde yaparak karakterleri bir döngü üzerinde birleştirir. Sonuç olarak romandaki her şey dalga imgesi etrafında toplanır ve hep birlikte engin denizi oluştururlar. Başlangıçta kafa karıştırıcı ve şaşkınlık veren eser daha sonra okuyucuyu kendisine bağlıyor ve okudukça insanı daha da içine çeken, içindeki gizi çözme isteği uyandıran bir hale dönüşüyor.
Zihnin Aydınlatıcısı, ‘Deniz Feneri’
DENİZ FENERİ
Virginia Woolf
Adeline Virginia Woolf, modernizm akımının ve bilinç akışı tekniğinin edebiyattaki öncü isimlerindendir. Yaşadığı zorluklarla günün insanı olmaktan öte bir yazar olarak ‘kadının toplumdaki yeri’ denildiğinde, zamanının eleştirisinin yanında zamanının ötesine de ışık tutmuştur. Yapıtlarında anlatmak istediklerini okuyucuya bırakan yazar, zihinleri yorarak okuyucuyu derin düşünmeye yöneltir. “Deniz Feneri” romanı da okuyucuyu düşüncelere yoğunlaştıran bir romandır.
Yazarın Ailesinin İzlerini Taşır
Yazarın başyapıtlarından biri olan Deniz Feneri adlı romanı, otobiyografik roman olarak nitelendirilir ve karakterler yazarın ailesinin izlerini taşır. Edebi tekniğini ve hayat görüşünü yansıttığı bu romanda karakterler için Woolf’un ailesinin aynadaki yansımaları diyebiliriz. Bay, Bayan Ramsey ve Lily…
Düşünceler ile Karakterler Oluşuyor
Romanda, kişileri onların zihinlerine girerek tanıyoruz. Olaylar silik, kısa ve önemsiz anlatılır. Bilinç akışı tekniğini ustalıkla kullanarak yazdığı bu yapıtta karakterlerin ilişkilerini, iletişimsizliklerini, arzularını, duygularını ve umutlarını iç dünyalarına yolculuk yaparak öğreniyoruz. Cesaret edilemeyen konuşmalar, paylaşılmayan duygular, zihne hapsedilmiş düşünceler, kayıplarla duyulan pişmanlıklar… Sekiz çocuklu Ramsay ailesi, kocasına hayran Bayan Ramsay, otoriter, kendisiyle meşgul bir baba Bay Ramsay, kendi ayakları üzerinde duran bir kadın komşu ressam Lily, deniz fenerine gitmek isteyen evin küçük oğlu James…
Söylenmemiş Sözler
Romanda bir olay kurgusu ile karşılaşmıyoruz, karakterlerin düşüncelerini, birbirlerine besledikleri hisleri, söylenmemiş sözleri iç monologlardan öğreniyoruz. Yazar, vücutlarıyla değil de düşünceleriyle var etmiş karakterleri. “Güzelliğini bir meşale gibi yanında taşıdığının ister istemez farkındaydı, girdiği her odaya onu da dimdik taşıyarak giriyordu; ve sonuçta ne kadar üstünü örtmeye çalışsa da sürekli taşımanın getirdiği tekdüzelikle ne kadar donuklaşsa da güzelliği ortadaydı.”
Deniz feneri, evin küçük oğlunun hep gitmek istediği ama gidemediği bir yer olarak ulaşılmak istenen arzuların sembolüdür. Arzuya ulaşıldığında, başlangıçtaki önemini yitirir. Ulaşılmazlıklar güzeldir, budur belki de arzuyu tutku yapan. Romanın dil ve anlatım açısından ağır bir üslubu, insan belleğinin yansımaları ile karşılaşmamız sebebiyle de dağınık bir yapısı vardır.
Zihinleri Aydınlatan Roman
Woolf, kadın-erkek ilişkilerini, kişinin iç dünyasını, gerçeklik kavramını irdelerken, kadının toplumdaki yerine, var oluşun, görev ve sorumluluklarına değinir. Ailesi, evi ve ev hanımlığı için yaşayan Bayan Ramsay ile kendi ayakları üzerinde duran özgür Lily arasında bir karşılaştırma yapılır. Virginia Woolf’u ve hatta ailesini tanımak, ustaca kullanılmış edebi tekniklerini öğrenmek, hayat görüşünü anlamak, çağının ötesindeki ışığını fark etmek ve derin düşüncelere dalabilmek için güzel bir roman “Deniz Feneri”. Bireylerin iç dünyalarıyla var olduklarına inanan, olayların arka planda kaldığını, sahnede olması gerekenin düşünceler olduğunu savunan, zihinleri, zihinlerle aydınlatmaya çalışan bir yazarın, feneridir belki de bu roman.
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı