Medeniyetler durağı: Antakya, Hatay ve The Museum Hotel

Merjam Yazar: Merjam 11 Kasım 2022

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Uzun süren yaz tatili okulların açılma telaşıyla son bulurken bazılarımız için serin iklimler yeni rotalar demek oluyor. Ülkemiz çok bereketli ve çok özel mirasları aktarıyor bize. Doğudan Batı’ya Güney’den Kuzey’e nereye yolumuzu çevirsek ruhumuzun huzur bulmaması imkânsız!

Medeniyetler durağı: Antakya, Hatay ve The Museum Hotel

Bu gün sizlerle birbirine çok yakın ama her biri Mezopotamya’ya tekrar tekrar âşık olmanızı sağlayacak iki harika şehri anlatacağım.

İlk durağımız tüm medeniyetlerin beşiği “Hatay”.

Uzun zaman ajandamda olan Museum Otel Antakya ile başlamak istiyorum. Gitmeden önce araştırma yaptım ve gördüğüm her resim okuduğum her bilgi merakımı daha da arttırdı. Beklentim artık çok yüksekti o yüzden hayal kırıklığı yaşamamak için kendimi hazırladım. Hataya ilk gelişimdi. Bol bol humus yiyecek kokulu kömbeler tadacak künefecileri gezecek ve birazda tarihi anıtları ziyaret edecektim. Mozaiklerle ruhumu zenginleştirip dolu dolu üç günün sonrasında ayrılacaktım bu büyülü şehirden.

Öyle olmadı. Çok uzun zamandır seyahatlerimi birlikte organize ettiğim değerli Arkadaşım Meltem Telatarı aradım ve önerilerini rica ettiğimde bana bölgenin en değerli rehberi Müslüm Çoban’a yönlendirdi. Onunla randevulaşmadan önce Necmi Asfuroğlu Arkeoloji Müzesi’ne gelmememi ayrıca Museum Otel’de mutlaka kalmam için beni sıkıca uyardı. Müslüm beyi aradım. Kendisiyle en son Göbeklitepe’yi gezmiştik hemen hatırladı. Havaalanında buluşup bölgeyi gezmeye başladık.

Size önerim; Necmi Asfuroğlu Arkeoloji Müzesi gezmeden Titus tünelini görmeden Güzelburç kasabında yemek yemeden Antakya Arkeoloji Müzesini görmeden Samandağ sahilde balık yemeden Petek Pastanesine bir akşam uğramadan Hatay’dan ayrılmayın derim. (Ben öyle yaptım.)

Seyahatimi büyülü kılan Hatay’ın bereketli toprakları kadar Museum Otelden içeri girmekti. Mimarı Emre Arolatın diğer hiç bir eserine benzemeyen dünya çapında sekiz ödülü olan sizi alıp saniyeler içerisinde ruhunuzun en derinlerine işliyor. Aslında 2009 yılında burası 5 Yıldızlı otel yapılmak için kollar sıvanıyor. Temel atılırken bulunan kalıntılardan anlaşılıyor ki 3 derece sit alanı olduğu ortaya çıkıyor. 5 Farklı yapı 13 ayrı medeniyet Antakya Müze Otelde yeniden bizlerle buluşuyor. Bu tarihi aktarım bölgenin ne kadar değerli ve kadim olduğunu bize tekrar hatırlatıyor. Otelin en alt kısmı Arkeolojik park ve Arkeoloji Müzesi olarak hizmet veriyor. Daha önce sayısız Arkeoloji Müzesi veya Mozaik Müze gezmiş biri olarak akşam bu müzenin içinde uyuyacağım düşünmek inanılmazdı. Buranın duygusunu, ruhunu anlatmam mümkün değil! Sadece ilk fırsatta yolunuzu düşürmenizi özenle rica ediyorum.

13 Farklı medeniyeti günümüz Türk arkeologları ve Türk mimar ve mühendislerin bize kazandırması da ayrıca bir gurur kaynağı. Gün boyu Antakya’yı gezip otelde odanıza çekildiğimizde medeniyet kültür ve sanat birleşmesini satır satır izleyip iliklerinize kadar hissedeceğiniz bir yer.

Mardin’in renkleri

“Museum Otelde uyanmak fikri çık aklımdan!” dercesine yola koyuldum. İki günlük bir tatil Antakya -Hatay için çok az geldi. Tekrar geleceğim zaman için dua ederken, yaşadıklarımın bir rüya olmamasına sevindim. Yeni bir medeniyet görme fikri, ileriye bakıp sayısız soruları kafamızda bırakması, başka geçmiş yüzyılın tüm medeniyetlerinin kalbinde uyanmak, bambaşka ileriye doğru bu kadar merak ve heves geçmiş değerli mirasımızı özümsemekten sanki bizi alıkoyuyor.

Hülyalar yüzümde minik gülümseme oluşturdu ve nihayetinde Mardin’e girdim. Mardin ikinci caddesi yok ama olan tek caddesine de birinci cadde diyorlar. Her yerde her rengin bin bir halini görebilirsiniz. Mor şekerler, sarı safranlar ve renkli kınalar adeta İpek Yolu günümüz haliyle capcanlı taptaze yaşatılıyor. Her yerden müzik yükseliyor ve gezdiğim konaklar bölgenin yaşam kabiliyetini, aile değerlerini tüm ihtişamıyla yansıtıyor. Nerdeyse eski Mardin’in tüm sokakları ve evleri birçok diziye plato görevi görmüş. Her Konak’ta kahve keyfi yapmak iki dakikada olsa oradaki geniş divanlara oturmak ve tabii kırmızı poşimi bağlayıp her Mardin ezgisine eşlik etmek tarifsiz bir coşku üretti içimde. Mutluydum aslında ama her müzik ağıt hikâyesini bilmesem de içime içime işledi. Gözlerim doldu. Aynur Doğan adeta “Dar Hejiroke” şarkısıyla kalbime işledi. Yol boyunca sayısız kez dinledim. Hiç bilmediğim anlamadığım bir dilde şarkı dinliyorum ve sebepsiz bir gözyaşı yanaklarıma dökülüyordu.

Mardin’in tüm rengi insanları aslında… Yoksa kafanı kaldırdığında bozkır ve Suriye sınırını izliyorsun. Ama insanlarına baktığında, mor kadife elbiseleriyle kızlar belinde altın kemerle caddede geziyorlar.  Bayıldım! Kendi ülkemde turist gibi hissediyordum. Duyduğum sözleri kaydediyor, önüme gelen yemeklerin isimlerini not ediyorum. Kendi cehaletimi Mardin’in çok renkliliği ve ezgileriyle kapatıyorum. Aynur Doğan hala kulaklarımda bir nota ve yolumu çok beklediğim Ebru Baybara’nın konağı Cercis Murat Konağına çeviriyorum.

Çok zarif bir karşılamayla masamıza oturuyoruz. Dünyanın en başarılı 10 şefinden biri olan ve kendi coğrafyasını, toprağını değiştiren dönüştüren bir kahraman Ebru hanım.

Harran Ovasında mültecilere okul kurup gastronomi öğretmesi sonrasında, Avrupa standartlarında bir mutfakla çalışmaları gerekince Eataly Chef Claudio Chinali ile buluştular. Urfa’dan İstanbul’a oradan da Fransa’ya uzanan yolculukları büyük başarıydı. Üstelik hayatı sadece yemek yapmak veya yemek yapmayı öğretmekle geçmedi.

Ebru Baybara, “Topraktan kabağa” adlı projesinde Mezopotamya’nın yerel tohumlarını tek tek buldu ve yerel 10.000 adet tohum topladı. Kanser olan toprağı 70 kadınla iyi tarım projesinde ekmeye başladı ve toprağı kimyasallardan arındırmak için bölgenin yerel pazarlarında atık olarak bırakılan meyve sebze atıklarıyla doğal gübre üreterek kanserli toprağı arındırdı.

Genelde bu kadar başarı ve insani değer üzerine güçlü olan kişiler ne iş yapsa başarır. Evren en büyük geri dönüşüm ve sürdürülebilir enerji bunu fark ettiğimizde bizim tek olmadığımızı geçmiş atalarımızın güçlü dua ve miraslarıyla beslendiğimizi geçmiş başarı ve başarısızlar karakterimize yansıdığını anlarız. Konu vermek veya almak değil aslında. Konu iyilik gerçek için elimizden gelenin en iyisini yapmak. Mevlana’nın dediği gibi “İnsanın ne kadar suya ihtiyacı varsa suyunda o kadar susasana ihtiyacı var.” veya “İnsan derdiyle güzelleşir.”

Cercis Murat Konağına’ nın yemekleri sunumu ve dekorasyonu üzerine söylenecek bir şey yok. Her şey olması gerektiği gibiydi. Mezopotamya’nın güneşini bereketini ve cömertliğini yansıtıyor. Burada tüm renkler insanların içinde ve kalbinde yaşamaya devam ediyor. Bir bayram sevinci coşkusuyla herkes tanıdığına misafirine sarılıyor. Seni seviyorum Mardin! Bir sonraki gelişimde eminim turist olmayacağım.

Fikriye Korkunç kaleme aldı…

Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio