Mavi Beyaz Atina – İkinci bölüm

Ayşıl Özaslan Yazar: Ayşıl Özaslan 4 Şubat 2021

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Bu şehrin en güzel yanlarından biri de şehrin kıyılarında denize girilebilmesi. Yani evden ya da işten çıkıp 15 dakika içinde bir beach club’da kumsalın, denizin ve güneşin tadını çıkarabilirsiniz. Bu mekânların birçoğu, bahar ve kış aylarında da hizmet vermeye devam ettiği için lokaller tarafından hafta sonu brunch sefası, bir kahve molası veya akşamüzeri buluşması için çok tercih edilir.

Mavi Beyaz Atina – İkinci bölüm

 

Gerçekten çok seviyorum bu şehri. Gezip gördüğüm onlarca şehre kıyasla, Atina’yı anlatırken ayrı bir zevkle anlattığımı fark ettim. Yazımın ilk bölümünde; havaalanından şehre ulaşımdan şehrin kalbi olan Syntagma Meydanı’na, tam ortasında minaresiz camiyi göreceğiniz Monastiraki Meydanı’ndan bizim İstiklal Caddesi’ne benzeyen Ermou Caddesi’ne ve hatta muhteşem Zeus Tapınağı’na kadar birçok gezilmesi ve görülmesi gereken yerden -detaylı şekilde- bahsetmiştim. Bu bölümde ise Atina şehrinin görülmesi gereken diğer önemli noktaları ile devam edeceğim, haydi başlayalım.

 

 

Atina’nın en tarihi, en turistik ve en görkemli yapısı Akropolis’tir ve -daha önce de bahsettiğim gibi- şehirdeki tüm noktalardan görünür. Deniz seviyesinden 152 metre yükseklikte olup şehre tüm heybetiyle tepeden bakar. Akropolis’e tırmanmak için öncelikli olarak Akropolis Müzesi’nden giriş biletinizi alarak içeri giriş sağlamanız gerekiyor. İçeri girdikten sonra sizi ilk karşılayacak olan görkemli Dionysos Tiyatrosu olacak. Daha sonra biraz ileride muhteşem Herodes Atticus Tiyatrosu’nu göreceksiniz. Sütunlar arasında bulunan merdivenlerden çıkarken aman dikkat, biraz kaygandır. Hele yaz aylarında sandaletle falan giderseniz çok dikkat edin, benden söylemesi. Ve işte artık tapınakların olduğu tepeye çıkmış bulunuyorsunuz. Buradaki en büyük tapınak olan “Parthenon”, kentin koruyucusu sayılan Tanrıça Athena’nın baş tapınağı olarak inşa edilmiş, dev sütunlarla çevrili ve dikdörtgen biçimli bir anıttır. Karşısında yer alan ve sütunlarında kadın figürleri olan diğer önemli yapı ise “Erechtheion Tapınağı”. İnsan düşünmeden yapamıyor; kim bilir burada kimler neler yaşadı, taşların dili olsa da anlatabilse…

 

 

Akropolis’te dolaştıktan sonra aşağı doğru inmeye başlayınca, küçük ara sokaklar ve ufak dükkânlar göreceksiniz. Buradaki dükkânlardan da hediyelik eşyalar alabilirsiniz. Uzun ince sokaklar boyunca dizilmiş iki katlı cumbalı evler ve bu evlerin pencerelerinden sarkan renk renk saksılar ve çiçekler görmeye başladıysanız artık yavaş yavaş Plaka semtine geldiniz demektir. Akropolis’in hemen eteklerinde bulunan Plaka, şehrin turistik bölgelerinden biri olmasının yanında yerel halkın da sıkça ziyaret ettiği ve özellikle yeme-içme için vakit harcadığı bir semt. Çok güzel tavernalar ve kafeler göreceksiniz. Ben bu civarda öyle boş boş dolaşmayı, vitrinlere ve o tatlı mı tatlı kutu gibi evlere bakarak vakit geçirmeyi çok severim.

 

 

Gelelim pahalı kafeleri ile üst düzey markalara ait mağazalara ve yerel tasarımcıların butiklerine ev sahipliği yapan Atina’nın merkezindeki en zarif ve görkemli yerleşim bölgesi olarak anılan Kolonaki semtine. İstanbul’daki bir semt ile benzetme yapmam gerekirse burası Atina’nın “Nişantaşı” diyebiliriz. Kolonaki, hem alışveriş yapabileceğiniz hem de semt içinde gezerken yorulduğunuzu hissettiğinizde huzur dolu park ve bahçelerinde durup kısa bir mola verebileceğiniz, genel olarak beğeneceğinize çok emin olduğum bir semt. Buraya mutlaka kısa olmayacak bir zaman dilimi ayırın derim.

 

Bu kadar yürüdük, bilmem kaç adım attık, biraz da doğa ile baş başa kalalım ve güzel bir hava alalım derseniz, 278 metrelik yüksekliğe sahip Lycabettus Tepesi’ne çıkabilirsiniz. Buraya çıkmak için iki yolunuz var: Kolonaki’deki fünikülere binebilirsiniz veya ağaçlarla çevrili patikada keyifli bir yürüyüş yaparak da tepeye ulaşabilirsiniz. Bir sporcu olarak seçimim her zaman yürüyüşten yana olsa da füniküler ile etrafı izleyerek çıkmanın ayrı bir keyfi var, kabul ediyorum. O zaman şöyle anlaşalım, çıkarken yürüyüş yaparak çıkın ve inerken fünikülere binin. Ya da çıkarken tepeyi tırmanmak zor gelir diyorsanız tam tersini de yapabilirsiniz. Bu bölgeye gidişinizi akşamüstü saatlerine denk getirebilirseniz, muhteşem manzaraya daha da güzel ışık katan gün batımını izleyebilirsiniz. Top 10 günbatımı listenize ekleyebileceğiniz bir görsel şölen olacağına eminim.

 

 

Bu şehrin en güzel yanlarından biri de şehrin kıyılarında denize girilebilmesi. Yani evden ya da işten çıkıp 15 dakika içinde bir beach club’da kumsalın, denizin ve güneşin tadını çıkarabilirsiniz. Bu mekânların birçoğu, bahar ve kış aylarında da hizmet vermeye devam ettiği için lokaller tarafından hafta sonu brunch sefası, bir kahve molası veya akşamüzeri buluşması için çok tercih edilir. Eğer hafta sonu güzel bir kahvaltıya gideyim derseniz yer ayırtmanızı tavsiye ederim yoksa uzunca bir süre beklemeniz gerekebilir. Hiç keyfinizi kaçırmayın, bir frappe sipariş edin, size uygun masa açılana kadar manzaranın tadını çıkarın.   

 

 

Ama tabii ki Atina’da gezilip görülecek daha birçok yer var, bunlardan da kısaca bahsedeyim. Neolitik Çağ’dan Klasik Dönem’e kadar olan zaman aralığında oluşmuş olan sanat eserlerini incelemek isterseniz Ulusal Arkeoloji Müzesi’ni ziyaret edebilirsiniz. Yunan kültürünün kökenlerini ve antik dönemden günümüze kadar geçen sürede olan gelişmeleri görmek isterseniz, gezilecek yerler listenize Benaki Müzesi’ni eklemenizi öneririm. Hatta buraya ayırdığınız zamanı biraz daha uzun tutup müze bünyesinde faaliyet gösteren Benaki İslâmî Sanat Müzesi’ni de programınıza dahil ederseniz, Orta Doğu ve Osmanlı dönemi eserlerini de inceleme şansınız olur. Müzelere ayrı bir ilginiz varsa Bizans ve Hristiyan Müzesi ile Kiklad Sanat Müzesi’ni de listenize ekleyebilirsiniz. Hediyelik eşyalardan mobilyaya, kullanılmış eşyalardan çeşitli gıda ürünlerine kadar pek çok farklı ürünler satan tezgahları dolaşayım, ıvır zıvır bir şeyler alayım derseniz, pazar günü kurulan “Monastraki Flea Market” de gezinebilirsiniz. Biraz da spor ile ilgili bir ziyaret yapayım derseniz, 1896’daki ilk Olimpiyat Oyunları’na ev sahipliği yapan, alanındaki en eski yapılardan biri ve tamamı beyaz mermerden yapılmış tek stadyum olan “Panathinaiko Stadyum”unu mutlaka görmenizi öneririm. Doğa benim için önemli, valla kusura bakma, hep şehir-bina-taş-müze gezemem, bana yeşillik ile gel diyorsanız ise size tavsiyem, bünyesinde dünyanın dört bir yanından getirilmiş beş yüzden fazla bitki ve ağaç türünü barındıran Ulusal Bahçe’yi ziyaret etmeden bu şehirden ayrılmamanız. Özellikle bahar ve sıcak yaz günlerinde yapacağınız seyahatlerinizde dinlenmek ve egzotik bitki türlerini gözlemlemek için ideal bir yerdir.

 

Dünyanın farklı bir köşesinden farklı bir şehri birlikte gezmek için önümüzdeki haftayı beklemeniz gerekecek. Haftaya görüşmek üzere…

 

Ayşıl ÖZASLAN

Etiketler:
Ayşıl Özaslan

Ayşıl Özaslan

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio