Gülseren Budayıcıoğlu’nun “Madalyonun İçi” kitabının özeti

Merjam Yazar: Merjam 2 Haziran 2022

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Gerçek bir hayat hikâyesine dayanan sevilen dizi “Masumlar Apartmanı”, Gülseren Budayıcıoğlu’nun “Madalyonun içi” romanından esinlenerek senaryolaştırıldı. Sevilen dizi ünlü yazarın kitabına olan ilgiyi arttırdı. Tamamına Hap Kitap uygulamasından ulaşabileceğiniz “Madalyonun İçi” kitabının özeti ve ses kayıtlarına dair bilgilendirme içeriğini sizler için hazırladık.

Gülseren Budayıcıoğlu’nun “Madalyonun İçi” kitabının özeti

Madalyonun İçi, Psikiyatrist Dr. Gülseren Budayıcıoğlu’nun psikoterapi hastalarının yaşam hikâyelerini ele aldığı ilk eseridir. Hacettepe Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak psikiyatrist hekimliğe başlayan yazar, uzun yıllar kendi muayenehanesinde çalıştıktan sonra Türkiye’nin ilk psikiyatri merkezi olan Madalyon Klinik’i kurdu.

Madalyonun İçi, takip edildiğini zanneden ve duyduğu şarkıların kendisine mesaj verdiğini düşünen Rezzan’a; temizlik takıntıları yüzünden çöp dolu bir evde yaşamaya alışan Neriman, Gülben ve Safiye’ye, panik atak hastası olduğunu bilmeyen iş adamı Yaşar Bey’e ve sorunlarını çözme yolculuğunda daha birçok insana yer veriyor. Bizler de okuyucu olarak bu hikâyelere şahit oluyoruz.

Bu kitabın yazılma hikâyesi nedir?

Senelerdir Ankara’da psikiyatr olarak çalışıyorum. Eskiden sadece ağır psikolojik rahatsızlığı olan kişiler doktora başvururken artık gündelik hayatında sorun yaşayan birçok kişi de bu konuda uzman desteği alıyor. Maddi durumu iyi olmayan insanların istedikleri doktora gidememeleri sebebiyle devlet hastanelerine yönelmelerinden dolayı hasta yoğunluğu arttıkça verim almak zorlaşıyor. Bende psikolojiyle ilgili birçok kitap yazıldıysa da bunlar genellikle teorik bilgiler verdiği için her kesimden insanın ilgisini çeken bu konuyla ilgili kolaylıkla anlaşılabilecek bir kitap kaleme almak istedim.

Hastalarıyla yaptığı psikoterapi seanslarını yazıya döken Dr. Irvin Yalom birçok eleştiriye maruz kalmıştır ve bir yandan ben de dâhil onu takdir edenler de olmuştur. Büyük bir kitle Yalom’un kitaplarını okuyup kendini geliştirme imkânı buldu. Fakat Yalom, doğal olarak kendi kültüründen insanları anlattığı ve bizim köklerimiz, gelenek göreneklerimiz, aile yapımız onlardan çok farklı olduğu için Yalom’un kitaplarında bizden bir şeyler bulmayı bekleyemeyiz. İşte bu nedenlerle ben de otuz senelik doktorluk tecrübemi sizlerle paylaşmayı görev bildim ve bu kitabı yazmaya başladım. Bu kitapta ülkemiz şartlarında psikoterapi örneklerini paylaşmak istedim. Psikiyatriste başvurmaya imkânları el vermeyen insanlarımızın sorunlarına biraz olsun ışık tutabilmek için hastalarımın kimliklerini teşhir etmeyecek düzenlemeler yaparak öykülerini anlattım.

Ölümsüz Aşk/ Aşkın Yazılı Hâli / Yeterince Temiz Değiliz

Sekreterim Tuna odama girdi ve sıkıntılı genç bir hanımın babasıyla birlikte beni beklediğini söyledi. Salona doğru yönelip soluk yüzlü, sarışın ve zayıf olan o kızı gördüğümde öfkeli bir şekilde elini kolunu sallayarak bağırıyor, babası da onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Kız sehpada duran vazoyu tam babasına fırlatmak üzereyken onunla göz göze geldim, biraz sakinleşmesini bekleyip odama davet ettim. Konuşmamız sırasında adının Rezzan olduğunu öğrendiğim bu yeni hastam, bakanlıkta çalışan bir mühendisti. Anlattıklarına göre bir iş arkadaşının ona âşık olduğunu ve aşkına karşılık bulamayınca onu takip ettiğini ve özel görüntülerini çekip işyerindeki insanlara gösterdiğini düşünüyordu. Bu kişinin bir cini olduğunu ve kendisi cini çıkarttığı için kızgınlığının geçmeyeceğini, durumu düzeltmek istediyse de kimsenin kendisini anlamadığını söyledi. Biraz sakinleşmesi için ona verdiğim ilaçları içti. Daha sonra Rezzan’ın babasıyla görüştüm; kızının hiç arkadaşı olmadığını sadece işe gidip geldiğini, evde bile gerekmedikçe konuşmadığını söyledi ve eşinin de çok titiz bir kadın olduğunu bu yüzden de eve hiç misafir gelmediğini ekledi. Ona kızının durumunun ciddiyetini anlattım ve bir hafta sonra tekrar görüşmek üzere evlerine uğurladım.

Jale bana yaklaşık üç dört senedir içinde bulunduğu depresyon nedeniyle başvurmuştu. Eşi Kemal ile çok büyük bir aşkla evlenmişler ve çiftin kısa süre sonra oğulları dünyaya gelmişti. Oğluna bakabilmek için işten ücretsiz izin alan Jale, sosyal yaşamdan uzaklaştığı için hayattan zevk almayı unutmuş eşiyle de aralarına soğukluk girmişti. Bir süre terapiye gelen ve tedavisi başarıyla sonuçlanan Jale şimdi çok neşeli bir kadın olarak karşımdaydı, fakat vücudu morluk içindeydi. Jale eski işine tekrar döndükten sonra işe yeni giren Murat adındaki delikanlıyı işleri öğrenmesi için yanına vermişler ve bu iş ilişkisi kısa zamanda flört halini almış. Bu süreçte yeniden kendini çekici bir kadın olarak hisseden Jale, Murat ile aralarında geçen tüm konuşmaları kocası Kemal’e de anlatıyormuş. Bir süre sonra Kemal’in isteğiyle çalıştığı departmanını değiştirmiş ve Murat ile olan arkadaşlığını kesin olarak bitirmiş. Jale olayların devamını şöyle anlattı:

Bir gün iş yerime bana yazılmış bir aşk mektubu geldi, kocama da bu mektubu okuttum. Mektubu yazanın kim olduğunu bir türlü bulamadık. Daha sonra yine kimden geldiğini bilmediğim bir mesaj geldi. Mesaja karşılık verdim, ona kim olduğunu sordum. Bana kendisinin evli, fakat mutsuz biri olduğu şeklinde karşılık verdi ve böylece konuşmaya başladık. Bu sanal ilişkiden Kemal’in haberi yoktu, çünkü bundan dolayı bana kızmasını istemiyordum. Bir süre sonra mesajlaştığım kişiye âşık oldum ve tereddütle de olsa onun buluşma teklifini kabul ettim. Buluşacağımız pastanede kırmızı kravatından tanıyacağım bu kişi, kocam Kemal çıktı. Kemal beni sürükleyerek eve götürüp dövdü ve ardından eskisi gibi seviştik. Kocamın beni hâlâ sevdiğini anlamış, fakat onun bana olan güvenini artık kaybetmiştim. Sonraki günlerde birbirimizle hiç iletişim kurmadık, ben de suçluluk duygusuyla evde ne kadar ilaç varsa hepsini içerek intihara teşebbüs ettim. Teşebbüsüm başarısızlıkla sonuçlandı ama Kemal benimle ilgilenmemeye devam ediyordu. Bir gün onun bu ilgisizliğine dayanamayıp üzerine saldırdım ve kavga çıkardım. Tüm komşular başımıza toplandı ama ortalık durulunca yine hiçbir şey olmamış gibi davrandık. Artık kavga edip dövüşmek ve ardından hiçbir şey olmamış gibi davranmak bir alışkanlık haline geldi. Şimdi ise oğlumuz için bu kötü alışkanlığı bırakmamız gerektiğinin farkındayım ve bu konuda sizden yardım almak istiyorum.

Jale dayak yiyerek suçluluk duygusunu hafifletip kocası tarafından sevilmeye hak kazanıyor; Kemal ise onu döverek öfkesini dindiriyor ve hayatına hiçbir şey olmamış gibi devam ediyordu. Konuşarak iletişim kuramayan bu çift, anlattıklarına bakılırsa sadece yazışarak duygularını ifade edebiliyor ve bu şekilde anlaşabiliyorlardı. Jale’ye Kemal’le yeniden yazışarak iletişim kurmasını önerdim. Bu önerime çok sevinen Jale, hevesle yanımdan ayrıldı.

Tuna, kendisi bir cerrah olan dostum Orhan Hoca’nın bana yönlendirdiği hastayı odama getirdi. Siyah kısa saçlı ve beyaz tenli bu genç kadının adı Gülben’di. Ablası, babası ve onu buraya gelmeye ikna eden kız kardeşi Neriman ile yaşıyordu, anneleri ise vefat etmişti. Pek konuşkan olmayan hastamın şikâyetinin gece altına kaçırma olduğunu Orhan Hoca’nın bana gönderdiği nottan öğrendim. Gülben, sorduğum sorulara zorla cevap verse de ondan ailesinin baskısı yüzünden hiç sosyal çevresi olmadığını ve yaşadıkları apartmanın kendilerine ait olduğunu öğrenebildim. Tuvaletinin geldiğini hissetmesi için ona uykusunu hafifletecek bir ilaç yazdım ama Neriman’ın ısrarıyla geldiği ve sorularıma zoraki cevap verdiği için ilacı kullanacağını sanmıyordum. İlk başta ona yardım edebileceğim konusunda umutsuzdum.

Ölümsüz Aşk 2 /Beni Tanıyorsun/ Ölümsüz Aşk 3

Dün babasıyla yaptığım telefon görüşmesinin ardından haftayı daha rahat geçirdiğini öğrendiğim Rezzan, önceki gibi saçları dağınık bir şekilde odama girdi, artık daha rahat hissettiğini ve geceleri uyuyabildiğini söyledi. Fakat kendisini takip ettiğini düşündüğü adam konusunda yanılgıları devam ediyor, günahları yüzünden adamın kendisinden intikam almak istediğini zannediyordu. Ona göre adamın her yerde kayıt cihazları ve bir de cini vardı, görüntülenme korkusundan banyo bile yapamıyordu. Ayrıca Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılanıp asılacağını düşünen Rezzan, bu şekilde kendini önemli bir kişi olarak görüyor ve eski sağlıklı yaşamına dönmek istemiyordu. Bu zamana kadar kimseye anlatmadığı sanrılarını sadece benimle paylaşıyordu. Durumunu göz önünde bulundurarak ilacının dozunu artırdım.

Gülben’in kız kardeşi Neriman da benimle görüşmek için odama geldi. İlk olarak bana kendini kısaca tanıttı, sonra da detaylı bir şekilde kendinden bahsetmeye başladı. Evdeki herkesin hasta olduğunu aralarındaki en normal kişinin kendisi olduğunu söyleyen Neriman, devlet memuruymuş. Ablalarının takıntıları yüzünden rahat yaşayamayan Neriman, babası için o evde kaldığını, çünkü temizlik yapmayı takıntı haline getiren ablalarının babalarına bakmadıklarını söyledi. Babaları hastalandığı zaman onu yatırdıkları salona ziyaretçiler girdiği için odayı pis saydıklarını, evin temiz sayılan tek yeri olarak gördükleri mutfağa girmek için ameliyat kıyafetlerine benzer giyinmek gerekli olduğunu anlattı. Çöplüğe dönen evlerinde çamaşır yıkamak uzun aşamalara bölünmüş bir süreç olup Gülben’in kirlettiği çarşafları da bir gün yıkamak üzere paketleyip kiracıları çıkarttıkları dairelerde saklıyor, hiçbir şeyi de çöpe atmıyorlarmış. Neriman’ın bana gelme nedeni vücudunda çıkan sivilceye benzer şeylerdi ve tedavisi için ilaç yazıp onu tekrar beklediğimi söyledim.

Akşam olmuştu, Tuna odama gelip randevusuz bir hastanın geldiğini söyledi. Hiç konuşmayan hastadan sadece adının Yiğit olduğunu öğrenebilmiş. Genç adamı içeriye aldım, saçı sakalı birbirine karışmış ve boş bir şekilde etrafa bakıyordu. Ayağa kalkarak onu karşılayıp saygı göstermem karşısında kendisini önceden tanıdığımı iddia etti. Tıp fakültesi dördüncü sınıf öğrencisi olan Yiğit, yirmi üç yaşındaydı. Yurtta insanların onu anlamadığını düşündüğü için otelde kalmaya başlamış ve on gündür okula gitmeyi de bırakmış. Zaten hep farklı biri olduğunu ama on gün önce otel odasında otururken içeriye sızan yeşil bir ışıkla beraber artık özel biri olduğunu ve sıkıntılarının bittiğini söyledi. Bu süre içinde ne uyumuş ne de yemek yemiş, bu nedenle oldukça bitkin görünüyordu. Çocukluğunda uslu olduğu zamanlar ailesinin takdirini kazanırken arkadaşları tarafından dışlandığı, yaramazlık yaptığında ise tam tersi bir durum olduğu için hiçbir zaman kendisi gibi olamamış. Liseden sonra yaşadığı şehirden ayrılıp Ankara’da okumaya karar vererek aile içindeki huzursuzluğun böylece biteceğini düşünmüş. İçindeki iyi-kötü çatışması onu hastalığın pençesine atmış, kendisini Hz. İsa sanacak kadar da hastalığı ilerlemiş. Bu tür hastalıklarda zihnin bir yanı hâlâ sağlıklı olduğu için ona hasta olduğunu söyledim. Yine de o, Hz. İsa olduğu konusunda ısrarcıydı. Ona İsa’nın da bir insan olduğunu ve yemek yemeye ihtiyaç duyduğunu söyleyip çay ve bisküvi ikram ederek bu gece biraz daha rahat uyuyabilmesi için ilaç verdim. Ailesini aradım ve onları da görüşmeye çağırdım. Ertesi gün ailesi Ankara’ya yanıma geldiler ve Yiğit hastaneye yatırıldı. Bir aylık tedaviden sonra taburcu edildi ve teşekkür etmek için yanıma geldi. Şizofren hastası olduğunun farkındaydı ve tedaviyi hiç bırakmadı. Okulunu bitirdi ve doktor oldu ama o hâlâ yalnız…

Rezzan, üç aydır evinde ilaç tedavisi görse de hastalığı kronikleşiyordu. Hasta olduğunu kabul etmese de seanslara gelmeye devam etti. Annesi Nevin Hanım, bugün ilk defa yanıma görüşmeye geldi. Nedenini bilmediğim bir şekilde bana soğuk davranan Nevin Hanım’dan evlerindeki kurallar hakkında bilgi almaya çalıştım. Konuşmamız sırasında Rezzan’ın intihar etmiş bir ablası olduğunu öğrendim. İntihar eden abla Afet, bir gün dışarı çıkmak isteyince Nevin Hanım onu odaya kilitlemiş ve o da annesinin bu hareketine sinirlenip kendisini balkondan aşağı atmış. Rezzan ise bu olayın ardından pazartesi okula gitmiş, aile içinde bu olay hiç konuşulmamış ve taziye ziyaretine bile misafir kabul edilmemiş. Nermin Hanım’a bunun nedenini sorduğumda ölümünden sonra Afet ile sık sık konuştuklarını ve onun yas tutulmasını istemediğini söyledi. Rezzan’ın durumu hakkındaki düşüncesi ise kendine benzeyen kızına kıskançlıktan dolayı büyü yapıldığıydı. Onun da Rezzan gibi çok hasta olduğunu anladım. Ölen kızıyla iletişimde olduğunu söyleyen Nevin Hanım’ın bu anlattıklarına kocası İbrahim Bey de çok şaşırdı. Bu durumdan anladığım evde birbirleriyle hiç konuşmayan bir ailenin var olduğuydu.

Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio