Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
Dünyada milyonlarca insanın yaşamını olumsuz etkileyen diyabet, obezite sıklığına paralel olarak artış gösteriyor. Tip 1 ve Tip 2’nin en sık rastlanan diyabet türleri olduğunu belirten Öğretim Görevlisi Funda Tuncer, genellikle yüksek enerji alımı ve fast food türü besinlerin ağırlıklı olarak bulunduğu batı tarzı beslenme modelleri ile birlikte hareketsiz yaşamın diyabet gelişiminin birincil nedeni olduğunu ifade ediyor. Tuncer, tıpkı sağlıklı bireyler gibi diyabet hastalığına sahip bireylerin de yeterli ve dengeli beslenmeyi günlük yaşamlarına uyarlamaları gerektiğini vurguluyor. Tuncer, diyabetli bireylerin meyve suyu yerine meyveyi, lif içeriği yüksek olan tam tahıl, sebze ve kurubaklagilleri tüketmelerini tavsiye ediyor.
Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Görevlisi Funda Tuncer, diyabete yol açan faktörlerden bahsetti ve diyabeti olan bireylerin beslenmelerine ilişkin önemli tavsiyeler paylaştı.
Gelişme ve yaşamın devamı için gerekli enerjiyi sağlayan temel yakıtlardan olan karbonhidratların vücutta kullanımı için insüline ihtiyaç duyulduğunu belirten Öğr. Görevlisi Funda Tuncer, “Diyabet hastalığı ise pankreas tarafından salgılanan insülinin yetersizliği ya da vücutta kullanılamaması sonucunda gelişen bir hastalıktır. Karbonhidratların en küçük birimi olan glukoz kanda birikerek hiperglisemi durumunu ortaya çıkarıyor.” dedi.
Diyabet hastalığının birçok türü bulunduğunu ifade eden Öğr. Görevlisi Funda Tuncer, “Tip 1 ve Tip 2 sıklıkla karşılaşılan diyabet türleridir. Tip 1 diyabet, tüm diyabet hastalarının yüzde 10’unu oluşturuyor. Genellikle çocukluk ve gençlik dönemlerinde ortaya çıkıyor. Tip 1 diyabet hastalığında insülinin yokluğundan bahsedebiliriz. Bu bireylerin yemeklerden önce ve gece olmak üzere günde birkaç kez insülin takviyesi alması gerekiyor. Tip 2 diyabet hastalığı ise beslenme, genetik ve çevresel faktörlerin gelişimiyle yetişkin döneminde ortaya çıkan türüdür. Bu hastalıkta insülinin hücreler tarafından kullanılamaması söz konusudur. Hastalığın ilerleyen dönemlerinde insülinin üretiminde de azalma meydana geldiğini söyleyebiliriz.” diye konuştu.
Tuncer, beslenme ve yaşam tarzı alışkanlıklarının değişimiyle meydana gelen obezite sıklığındaki artışa paralel olarak diyabet görülme sıklığında da büyük bir artış olduğunu söyledi ve sözlerine şöyle devam etti:
“Diyabet dünyada önde gelen ölüm nedenlerinden biridir. Dünya çapında 5,2 milyon insanın ölümüne neden olduğu belirtiliyor. Buna ek olarak kontrol altına alınamayan diyabet ilerleyen yıllarda nefropati, retinopati ve nöropati gibi bazı hastalıklar ile kalp ve damar hastalıklarının gelişimine de neden olabiliyor. Bu nedenle diyabet hastalığının önlenmesi ve kontrol altına alınması önem arz ediyor. Genellikle yüksek enerji alımı ve fast food türü besinlerin ağırlıklı olarak bulunduğu batı tarzı beslenme modellerinin ve hareketsiz yaşamın diyabet gelişiminin birincil nedeni olduğu ifade ediliyor. Buna ek olarak vücut ağırlığının ve özellikle karın bölgesinde yağlanma ile karaciğer yağlanmasının da diyabet hastalığı gelişimine katkıda bulunduğu belirtiliyor. Diyabet gelişiminde hareketsiz yaşam tarzı, uyku süresi ve kalitesi, sigara kullanımı, depresyon ve stresli yaşam ile sosyo-ekonomik durum gibi çevresel faktörlerde bulunuyor.”
Diyabet hastalığında beslenme alışkanlıkları, obezite ve genetik yapı ile çevresel birçok faktör etkisinin söz konusu olduğunu belirten Öğr. Görevlisi Funda Tuncer, “Diyabet gibi kronik hastalıkların gelişimine etki eden beslenme alışkanlıkları kümülatif etkilere sahiptir. Bireylerin uzun süre boyunca yeterli ve dengeli beslenmeleri, diyabet hastalığının gelişimini yavaşlatabileceği gibi batı diyetleri gibi yüksek yağlı ve şekerli, düşük lifli besinlerin tüketiminin yoğun olduğu sağlıksız beslenme modelleri de hastalığın ortaya çıkışını hızlandırabiliyor.” dedi.
Diyabet tedavisindeki amacın yüksek kan şekeri seviyelerini kontrol altına alarak yüksek kan şekerinin neden olacağı hastalıkların önlenmesi ve bireylere yaşam boyu sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kazandırılması olduğunu kaydeden Öğr. Görevlisi Funda Tuncer, sözlerine şöyle devam etti:
“Tıpkı sağlıklı bireyler gibi diyabet hastalığına sahip bireylerin de yeterli ve dengeli beslenmeyi günlük yaşamlarına uyarlamaları gerekiyor. Diyabetlilerin enerji ve besin öğeleri gereksinimi; bireylerin yaşlarına, vücut kompozisyonlarına, cinsiyetlerine, kan bulgularına ve mevcut hastalıklarına göre değişebiliyor. Bu nedenle kişiselleştirilmiş bir beslenme planının oluşturulması önemlidir. Bireylerin gereksinim duyduğu enerji ve besin öğelerinin karşılanabilmesi için besleyici besin seçimleri yapmaları ve besin çeşitliliğine önem vermeleri gerekiyor. Bunların yanı sıra diyabette uzun süreli açlık sonucunda öğün alımı kan şekeri dalgalanmalarına neden olabileceği için bu bireylerin 2-3 saat aralıklarla öğün tüketmeleri diyabet hastalığını kontrol altına almalarına yardımcı olacaktır.”
Diyabette özellikle kan şekerine etki eden karbonhidratların alımına dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayan Öğr. Görevlisi Funda Tuncer, “Bir besin içeriğinde bulunan yüksek şeker ile besinin sindirimi ve emilimi hızlı gerçekleştiği için kan şekerinde ani yükselmeler oluşabiliyor. Bunun yanı sıra besin içeriğinde lif bulunması besinin sindirimi ve emilimini yavaşlatarak kan şekeri kontrolünü sağlamaya yardımcı olacaktır. Bu nedenle diyabetli bireylerin meyve suyu yerine lif içeriği nedeniyle meyveyi tercih etmesi, lif içeriği yüksek olan tam tahıl, sebze ve kurubaklagilleri tüketmesi daha uygun olacaktır. Bunun yanı sıra kan şekerinin yavaş yükselmesine neden olan yağ ve protein içerikli besinlerin karbonhidrat içeren besinler ile dengeli bir şekilde tüketilmesi de diyabet kontrolünü sağlamaya yardımcı olacaktır.” diye konuştu.
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı