Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
Bakımlı erkek imgelerinin artması neye yol açıyor? İstenen şey temiz ve bakımlı erkek mi yoksa gittikçe kadına benzeyen bir erkek mi? Her şey kadınsılaşıyor mu? Peki kadın varken kadınsı şeyi kim ne yapacak?
Sosyolojiye göre birey toplumun ürünüdür. Sosyologlar da biyolojik bedenle değil sosyal bedenle, toplumsal yapılar ve kurumlar tarafından bedene verilen biçimle ilgilenir. Ancak başlangıçta durum bundan biraz farklı idi. Bilim tarihinde uzun bir müddet beden ve ruh iki ayrı şey olarak ele alınmıştır. Sosyal bilimlerin de bedeni değil, ruhu ve zihni incelemesi beklenmiştir. Klasik sosyoloji, analizlerinde bedeni değerlendirmelerine dâhil etmemiş, doğaya ait gördüğü beden üzerine çalışmayı tabiat bilimlerine bırakmış, sadece akıl ve zihin analizi ile toplum alanında kalmayı kendi tercih etmiştir.
Bedenin Mülkiyeti
Başlangıçtaki klasik yaklaşımından ayrılan son dönem sosyoloji ise beden sosyolojisini keşfetti ve bedenin topluma ait olduğunu iddia etti. Buna göre bedenler doğumdan itibaren birçok kurumdan etkilenir: İçine doğduğu aile, okul-eğitim kurumları, ibadethaneler, kendi kurduğu aile, evlilik kurumu, hastaneler, cezaevleri hatta tımarhaneler… Bu kurumlarda beden, ilişkisellik hâlinde, kendini diğer bedenlere göre konumlandırarak biçim kazanır. Beden çağlar boyunca dinler, kanunlar ve tıp kurumları yoluyla kontrol, düzenleme ve denetlemeye tâbi tutulmuştur; bu kurumların yaptığı düzenlemeler bedenlere işlemiştir. Tüm bu kurumlar kendine has kültürünü yarattı: Din kültürü, modern ulus devletin üretim ve vatandaşlık kültürü ve post-modern dönemin tüketim kültürü… Bu yaklaşımların bedenin mülkiyetine dair tutumları birbirinden farklı oldu: Beden yaratıcıya aittir, beden doğaya aittir, beden sahibine aittir… Bedenin mülkiyetine dair tartışmalar, sokaklardaki sosyal hareketlilik ile ilişkisellik içinde yürüyor. “Bedenim benimdir” mottosu ile feministler bedenleri üzerinde tasarruf haklarına yönelik kampanya yürütüyorlar. Bu kampanya, kürtaj yoluyla yok edilecek kişinin de beden hakları olduğunu savunan, örneğin; ABD’deki gruplar tarafından kürtaj merkezlerine şiddet gösterilmesine varan karşıt bir kampanya ile karşılanıyor ve beden anlayışı toplumda büyük kamplaşmalara yol açabiliyor.
Beden Ruhun Değil, Ruh Bedenin Hapishanesi
Zihnin yanısıra bedenin de topluma ait olduğu fikri, yani sosyal beden fikri, oldukça geç bir zamanda, modern’in sorgulanması ile birlikte başlamıştır. 1980’lerde Foucault’nun başını çektiği toplum bilimciler beden ile ilgilenmeye başladılar. Buna göre, insanlar sahip oldukları değerler ile hareket eden özneler (failler, amel işleyenler) değildirler. Foucault, Cinselliğin Tarihi ve Hapishanenin Doğuşu gibi kitaplarıyla bedenin siyasal iktidarın elinde âdeta bir nesne (edilgen, subje) olduğunu öne sürmüştür. Tıp, psikiyatri ve hukuk, beden üzerinde iktidar uygulayarak onu “Uysal beden” hâline getirirler. Düşünülenin tersine beden ruhun değil, ruh bedenin hapishanesi hâline gelmiştir. Bilim, tıp, siyasal iktidar, bireyler bedeni var etme, onu ödüllendirme gibi şeyleri -ki bunların bir kısmı estetik ve cerrahiyi de içeren yolları gerekli kılmaktadır- ruh yerine bedenin öne çıkması sebebiyle yapmaktadırlar. Beden doğallıktan gittikçe uzaklaşmakta, toplumsala ve siyasala yakınlaşmaktadır, çünkü iktidar bedeni uysallaştırmıştır.
Baudrillard, Tüketim Toplumu kitabında, merkeze tüketimi koymuş olan yeni bir toplumun ortaya çıktığını söyledi. Bu yeni toplumun temelinde tüketen bedenler, tükettiği nesneden ziyade onun “Gösterge” değerini arzulamaktadır. Bir malın sağlamlığı, faydası ve niteliğinden ziyade marka ve etiketine para ödenir, gösterge değeri sebebiyle belirli eşyalar satın alınır, gösteriş olsun diye ve belli bir gruba dâhil olmak için tüketim yapılır. İhtiyaç olmadığı hâlde sahte bir sürü ihtiyaç üretilmiş ve bu yapay ihtiyaçlar gerçek ihtiyaçların önüne geçmiştir. Çünkü sistemde üretimin devamlılığı için tüketimin de denetimi gerekmektedir; insanların ilgisinin nesne ve hizmetlere çekilmesi, ihtiyaç duyması ve tüketmesi sağlanmalıdır. Reklamlarda nesne değil imaj pazarlanmakta, nesnel bir rekabet ile ürünler birbiri ile yarıştırılacağına imajlar yarıştırılmaktadır. Reklamlar yoluyla tüketici artık ürünün kendisinden ziyade o ürünün imajını arzular hâle gelmiştir. Nesneler amacını yitirmiş, bir gösterge bir üstünlük sağlama aracı hâline gelmiştir. Tüketici faydası ile değil, toplumda ona kazandıracağı statü ile ilgilenmekte, belli bir gruba ait olma motivasyonu ile tüketmektedir. Mutluluk, yapılan tüketim miktarı ile orantılı bir şekilde tanımlanmıştır. Arzular maddeleşmiştir. “Eğer eskiden bedeni sarmalayan ruh idiyse, günümüzde ruhu sarmalayan bedendir.”
Klasik sosyolojiden ayrışarak beden sosyolojisi, beden hakkındaki bu yeni yaklaşımlarla insanların belli toplumsal değerler ile somut-müşahhas hâle geldiği, cisimleştiği ve bedenlendiğini bu şekilde söylemiş oldu. İnsanlar, sadece zihni ve aklı ile değil, kendine has bedeni ile toplumda yer almakta ve toplumdaki diğer bedenler -ki yaşlı beden, genç beden, çocuk bedeni vs. gibi zihin tarafından kategorileştirilir- toplumsal ilişki geliştirmektedir.
Batı’nın İdeali
Günümüzde post-modern döneme geçtiğimizi, yani geleneksel ve modern dönemin geride kaldığını iddia etsek de, hemen hemen tüm toplumlarda bu üç dönemin de özelliklerini gösteren toplumsal gruplar ve beden anlayışları hâlen mevcut, ancak nüfusları az ve trend yaratacak güçte değiller. Bu üç dönemde de her toplum kendi beden, güzellik ve estetik anlayışınına sahip ve bu anlayışları doğrultusunda bedene müdahalelerde bulunuyor. Erkek sünneti gibi inanç eksenli yapılan operasyonlar, geleneksel dönemden günümüze çok geniş bir coğrafyada uygulanmaya devam ediyor. Öte yandan kadın sünneti ile mücadele ediliyor. Afrika’da dudak ve kulak genişletme, Çin’de kadınların ayaklarını küçültme gibi sosyo-kültürel trendler kayboluyor. Dövme yaptırmak ve piercing, Batı kültürüne has birşey olarak bu kültürü izleyen gruplar tarafından tüm dünyada benimseniyor. Hâlbuki buna oldukça benzeyen geleneksel uygulamalar marjinal kabul ediliyor. Çünkü modern dönem Batı merkezci bir bedeni ideal saydı, birçok gayri Batılı toplum bu ideale ulaşmaya çalışıyor. Her coğrafyada, Hindistan ve Güney doğu Asya toplumlarında cilt beyazlatma ve Amerikalı Afrikalılar arasında saç düzleştirme işlemleri bu ideale ulaşma çabalarında devasa bütçelerin ayrıldığı alanlar. Tıp bir kurum olarak, sadece daha güzel görünmeyi amaçlayan estetik müdahaleler değil, boy uzatma, organ nakilleri, cinsiyet değiştirme işlemleri, hatta yüz değiştirmeye ve hatta genlere yapılan müdehaleler ile dünyaya gelecek mükemmel bedenleri de belirleyen bir aşamaya geldi. Çin’deki kemik kırdırıp boy uzatma gibi acılı süreçlerin bile kabul edilmesinin altında, çağdaş tıbbın bedene müdehale edebilmede geldiği noktanın ve her şeyin mümkün (çirkin kalmanın imkânsız) olduğunun toplumda yaygın bir şekilde pazarlanması var.
Bu dönemlere beden açısından baktığımızda, öteki dünya inancının merkezde durduğu geleneksel dönemde beden, dinler için bu dünyayı temsil ediyordu. Beden sürekli değişen, insanı zamanla terk eden bir şeydi ve kalıcı değil gelip-geçiciydi, güvenilmez ve yatırım yapılmaz bir imaja sahipti, yatırım yapılması gereken yer ruhtu ve öteki dünyaydı. Bu yüzden geleneksel dönemde bedeni yüceltmek yerine ruha nazaran bedeni aşağı gördüler. Bu noktada bir parantez açmak gerekirse, Hıristiyanlıktan yola çıkarak “Tüm dinler” tarafından bedenin hakir görüldüğü varsayımı Müslümanlık için pek de doğru kabul edilemez. Şöyle ki; beden, Müslümanlıkta Allah’ın insana verdiği bir emanettir ve kıymetsiz değil bilakis kıymetlidir. Örneğin; intihar ederek bu emanete hıyanet edilmez. Hastalanınca doktora gidilmelidir. Peygamber’in bedensel temizliğine dair ayrıntılı anekdotlar ile dişlerini fırçaladığı, sık sık duş aldığı, güzel kokular kullandığı gibi pratikte beden temizliğine dair toplumsal farkındalık arttırılır. “Temizlik imandan gelir.” hadisi ile beden ve çevre temizliği itikadın da bir tezahürü olarak kabul edilir. Bu düşünce ve abdest gibi pratikler çerçevesinde su ile çok yakın durması gereken bir Müslüman beden vardır. Ancak üçüncü bir kavram olan “nefs” kavramı ile doymak bilmeyen arzular hakir görülmüştür.
İnce Beden Statünün Sembolü
Geleneksel dönemde toplumun merkezindeki beden, o toplumun dinî anlayışına göre bedenlenmiş bedenlerdi. Örneğin; toplum Hıristiyan ise evlenmesine izin verilmeyen bir ruhban sınıfı yarattı ve bu durum birçok yapısal problemlere (zaman içinde küçük çocuklara ilgi duyan kişilerin bilinçli bir şekilde bu sınıfa dâhil olup orayı istismar etmesine) yol açtı ve bu davalar sebebiyle bugün Vatikan töhmet altında ve sürekli özür dilemeye davet ediliyor.
Her din, dünyaya ve bedene farklı yaklaştı, bedenleri kontrol altına alabilmek için perhiz ve oruç gibi çeşitli yöntemler uyguladı. Bedensel pratikler önemliydi çünkü dine duyulan aidiyeti arttırıyordu. Geleneksel dönemde, hem Batı toplumlarında ve hem de Osmanlı toplumunda kıyafetler yönetmeliklerle belirlendi ve grupların kendilerine ait olmayan işaretleri takmalarına müsaade edilmedi. Herkes toplumdaki konumuna uygun kıyafeti giymeliydi, sokakta düzenin bozulması istenmiyordu. Örneğin; Fransa’da insanlar mesleklerine göre kıyafet kurallarına tâbi idiler, aksi davranmaları hâlinde cezalandırılabiliyorlardı…
Modern düşünceler toplumlarda yaygınlaşmaya başladığında modern devlet ve bu devlet biçimini destekleyen toplum kesimleri, eşitlik adı altında sokaktaki bu kılık-kıyafet farklılığını kaldırmaya çalıştı. İnsanlar kendi toplumsal aidiyetlerini gösterir işaretleri toplum içinde taşımak istemediler, bu işaretlerin mecbur tutulmasına başkaldırdılar, farklılıkları ortadan kaldırmak, aynı olmak istediler.
Tarımdan kopup şehirleşen ve modernleşen bedenler, zaman kavramı ile dakik olmaya zorlanarak iş bölümü ile mütemadiyen bir üretim yapma düzenine sokuldu. Bu minvalde, en modernleşmeci sultanlardan biri olan Sultan Abdülhamid’in birçok şehre inşa ettirdiği saat kuleleri, simgesel anlamda önemli bir yer tutar.
Modern dönemin söylem düzeyinde en büyük vurgusu üretim üzerine kuruludur. Bu söylemin imgeleri de üreten bedenlerdi. Mütemadiyen üretim yapan sanayileşmiş refah toplumunda bedenler dedeğişmeye başladı. Örneğin; Amerika’da insanlar artık kendileri evde pişirmek yerine, toplumda iş bölümünün artması kapsamında dışarıdan “Hazır yemek” yemeye başladı. Rekabet arttı, porsiyonlar gittikçe büyüdü. Zamanla üreten beden imgelerinin yerini tüketen beden imgeleri aldı. Değişen bu yeme-içme kültürü o toplumun bedeninde ifadesini buldu. Örneğin; şu anda Amerikan toplumunda kendi icatları fast-food neticesinde nüfusun önemli bir kısmı obez, makul sınırların çok ötesinde şişman. Bu kişilerin kendi tercihleri ile obezleştikleri söylenemez, toplumsal yapı sebebiyle şişmanlar. Öte yandan obezite aynı zamanda sınıfsal bir gösterge, çünkü üst sınıf Amerikalılar arasında bu sıklıkta obezite görülmüyor. Vardığı boyutta Batılı refah toplumlarında beden sağlığı ve güzelliği bir göstergedir ve toplumun merkezindedir. Batı kültüründe ince bir beden artık sınıfsal bir işaret, bir statü göstergesi noktasında teşhir edilen bir boyuttadır. Beden tüketmeli ama aynı zamanda sergilenmelidir de. Örneğin yine Amerikan kültüründe dişlerin düzgün görünümü o kişinin sadece sağlığına dair bir işaret olmanın çok ötesindedir. Trump’ın sadece saçları değil, dişleri de daima ön plandadır.
Modern dönemde beden, büyük ölçüde seküler ulus devletin mülkü oldu. Vatandaşlıkla ilgili yönetmelikler geliştikçe bireylerin yaşamlarına devletler eski geleneksel devletlerden çok daha güçlü bir şekilde müdahale etmeye başladılar. Ulus devletler, okullar-zorunlu eğitim, askerlik kurumları ve medyayı kullanarak bedeni terbiye etmeyi kendi hak ve yükümlülüğü olarak gördü. Örneğin; ülkemizdeki başörtüsü yasakları (toplumda yükselebilme imkânlarını daraltan okula ve işe giriş yasakları) beden üzerindeki tasarrufun seküler modern ulus devlet tarafından belirlenme tekeline dair önemli bir örnektir. Modernlik insanlığı bilgisizlik ve akıl dışılıktan kurtarmayı vaat ederek hayatımıza girmişti, ancak zamanla artık özgürleştirici bir güç değil, bir boyun eğdirme, baskı ve ezme kaynağı hâline gelmişti.
“Ne Yap-et Kilolarından Kurtul”
Modern dönemle birlikte Batı’nın standardını belirlediği bedenlerin teşhiri-sergilenmesi ve yarıştırılması da yaygınlık kazandı. Güzellik yarışmaları önceden kıyafetli olarak gerçekleşiyordu, sonradan kıyafetler küçüldü ve gittikçe bedeni sergileyen bir hâl aldı. Önceden perhiz Hıristiyan geleneğinde inanç ekseninde yapılırken, seküler yaşam ekseninde perhiz bedenlerin sergilenmesi gerekliliği sebebiyle yapılır oldu. Her türlü tadı ulaşılabilir kılan kapitalist sistem, bir yandan reklamlar ve yemek pornografisi boyutundaki hazza odaklı yemek programları yoluyla mütemadiyen tadlardan bahseder ve “Ye-tad” derken, öte yandan bu sergileme mecburiyeti yüzünden “Ne yap-et kilolarından kurtul” diyordu. Çıplak bedenleri ile yaşayan kabileler “İlkel” bulunurken, modern insan yaz tatillerini deniz kıyısında geçirme, plajda boy gösterme mecburiyetine koşulmuş ve bedenin sergilenmesi kitleselleşmişti. Hamilelikten “Koruyarak” “kontrollü hamilelik” sağlayan tıp kurumu neticesi, çocuk sahibi olma riskinin en aza indiği sadece hazzı tüketmek üzerine bir cinsellik yaygınlaşmış ve haz yüceltildikçe yüceltilerek gerçek seks yerine porno seyretmek daha haz verici bir hâle getirilmişti. Televizyon ekranındaki gerçek olan şeyden daha gerçekti. Genel olarak gerçek diye bir şey kalmamıştı, hiper gerçeklikler vardı artık. “Gerçekliğin kendisinden çok o gerçekliğin nasıl temsil edildiği, sunulduğu, imajlandığı, makyajlandığı, kurgulandığı önemliydi.” (Baudrillard)
Günümüzde güzel olmak “Allah vergisi” bir durum değil. Günümüzde herkes güzel olmak zorunda, çünkü bunu sağlayacak tıbbi imkânlar var algısı çok yaygın. Batı belli bir standart koyuyor, sonra bu standart ölçüsünde beden üretilmesine çalışılıyor. Batı-dışı bedenler de Batılı bedenin kaygılarını benimsiyorlar.
Günümüzde reklamlar sürekli bir şekilde “Bedenini keşfet” mesajı veriyor. Bedenin ne tükettiği ve “Gösterge gücü” olan tüketimden çok artık bedenin bizzatkendisi bir statü göstergesi hâline geliyor. Çünkü, bedenin tıp tarafından mükemmelleştirileceğine dair modern bir inanç var. Estetik müdehaleler işte bu sebeple artık bir statü göstergesi durumunda. Ülkemizde güzelleşmek amacıyla estetik ameliyat olduğunun inkâr edilmeye çalışılması yaygınken, örneğin İran’da burun ameliyatı sonrası bandaj ile gezmek saklanan değil bilakis gösterilen bir şey ve bir statü sembolü hâline dönüşmüş, çünkü bunu yaptırabilecek maddi güce sahibim anlamına geliyor.
Bir kere estetik ameliyat olmaya başladıktan sonra diğer ameliyatlar için de bahaneler bulunması yaygın bir durum. Burun düzeltme, kaş kaldırma, yağ aldırma, göğüs slikonu, dudak slikonu, şeklinde bedene müdehaleler devam ediyor. Bunun en bilinen figürü ülkemizde Ajda Pekkan. Ancak, bu pahalı bedene müdehaleler sebebiyle üst sınıfların arasında biribirine benzeyen kişilerin artışını görmek zamanla sıkıcı bir hal alıyor. Çünkü, bence varlığın özü farklılık üzerine kurulu ama estetik ameliyat ile aynı kişilerin sayısını arttırıyoruz. Belli dönemlerde moda olan şeyleri; tavşan dişler, dolgun dudaklar, kendine uygulayan yeni nesil kendini akranlarından bu şekilde farklılaştırıp statü kazanırken, uygulamanın modası geçince demode ve yaşlı kalmış oluyor. Estetik kaygılar taşıyan kişiler, vücudundaki hayali eksikliği bir ameliyat ile telafi edeceğini düşünürken, “Sağlık programları” ile bu ameliyatların hedef kitleleri orta sınıfıda içine almaya başladı. Ekonomik düzeyin artması ve internet ile bu hizmetlere erişim kolaylaştı.
“BAKIMLI ERKEĞİ KADINLAR DAHA ÇOK SEVİYORMUŞ”
Estetik, moda ve kozmetik sektörü, iki konuda:
1- Bedenlerden memnuniyetsizlik yaratmak,
2- Yetişkin sayılma yaşını iyice düşürerek müşteri sayısını arttırma yoluna gitti.
Belli bir kadın bedenini dayatarak küçük yaştaki kızların bile göğüs büyütme ameliyatları için para biriktirmesine yol açan bir toplumsal sonuç yarattı. Kadınlar için yetişkinliğin sınırlarını iyice düşürdü, ergen genç kızlar hatta kız çocukları için makyaj malzemelerini çeşitlendirdi. Yetmedi, erkekleri de müşterileri arasına sokmayı başardı. Bakım malzemeleri satan dükkânlarda artık erkeklere hitap eden rafların sayısı artıyor, erkeksi koku-renk ve biçimlerde ambalajlarda erkek bakım ürünleri pazarı büyüyor. Parası ve bakım için vakti olan erkekler zaten bakım hizmeti alıyordu, ancak sektör internet ve kampanyalarla zengin intibaı vermek isteyen erkekleri de bu hizmetlere erişir bir hâle soktu ve bir akım yarattı.
Bakımlı erkeklerin şehirli kadınlarca tercih edildiği iddiasında gerçeklik payı vardı ama erkekleri kendisi istemese de bakımlı olmak sürecine sokan “Bakımlı erkeği kadınlar daha çok seviyormuş” mesajı yayan kampanyalar oldu. Üst sınıfların yaşamlarını ideal hâline getirerek, altta kalan sınıfları bu sınıfa ulaştırmaya çalışma işlevini gördü. Tüketim toplumunun vardığı noktada fakir görünmemek için bir üst model cep telefonu “Tüketmek” kâfi gelmeyecek, beden bakımına da yatırım yapılması ve bedenin “Gösterge gücünün” arttırılması lazım. Günümüzde bakımsızlık bile doğal değil, örneğin; “Kirli sakal” modası bile kontrollü bir bakımsızlık olarak bakım endüstrisi kapsamında satın alınan bir hizmet. Kirli sakal, “Taşlanmış yırtık kot” ile aynı mantıkta piyasada. Kot eskimiş de üzerinizde paralanmış gibi bir imaj satın alıyorsunuz, gösterge değeri var, çünkü herkes biliyor ki sağlam kottan daha pahalı.
Geldiğimiz noktada erkek bakım sektörü, kıllar ile ilgili verdiği hizmetlerde kitleselleşmesini tamamladı. Geleneksel dönemde, burun ve kulak kıllarını aldırmak normaldi. Zamanla “Saçına-sakalına özen göstermenin” ötesinde kıllarına yönelik müdahalede bulunan, kaşlar, boyun ve göğüsteki istenmeyen kılları aldıran erkek modeli yaygınlaştı. Yüzünden boynundan “Kıl fışkıran” olarak tarif edilen kıllar artık şehir hayatında istenmeyen bir şey olarak tarif edilmeye başlandı. Ancak, bakım sektörünün erkek bedeninde vardığı boyuta yönelik eleştiriler de var: Homoseksüellikle ilgili sınırı muğlaklaştıran bir bakım seviyesine mi dayandı artık? Bakımlı erkek imgelerinin artması neye yol açıyor? Bakım sektörü insanı insandan mı uzaklaştırıyor? İstenen şey temiz ve bakımlı erkek mi yoksa gittikçe kadına benzeyen bir erkek mi? Her şey kadınsılaşıyor mu? Peki, kadın varken kadınsı şeyi kim ne yapacak?
Öte yandan “Erkek dediğin” bakımsız olur, hatta kirli olur, ter kokar şeklinde düşünen bir erkeklik hâli de mevcut. Kadınlar bakımlı erkekten memnun iken erkeklerin bir kısmı bu yeni yükselen bakımlı erkeklik ile alay ederek, dışladı. Kendine bakan kadın ne kadar makbul ve istenir bir şey ise kendine bakan erkek de o kadar eleştirilir bir hâl aldı. Bakımlı kadın isteyen erkek buna mukabil bakım yapmaya yanaşmıyordu. Türkçesi bakımlı şehirli erkek olan “Metroseksüel” kelimesi, 2000’li yılların başında magazin gazetecileri tarafından öyle bir ortaya atıldı ki temiz-bakımlı olmanın çok ötesinde sanki bir cinsel tercih bildiriyormuş gibi sunuldu ve bir sürü kafanın karışmasına yol açtı. Hâlbuki şehir anlamına gelen “Metropol” kelimesi ile “Cinsi” kelimesinin birleşimiydi. Erkekler, kendilerine kibar bir şekilde eşcinsel denmiş gibi bu söze karşı bir reaksiyon gösterdiler. Temiz olmak hâlini “Erkekliğe sığmayan” bir özellikmiş gibi düşünen erkekler ise, bu kelime üzerinden yürüdüler, kelimeyi anlam kaymasına uğratmada başı çektiler. Türk erkekleri hamam-berber kültürü içinde Batılı erkeğe göre çok daha metroseksüelken, bu kelime üzerindeki tartışmalar toplumda âdeta erkeğin bakım yapmasına muhalif bir rol oynamaya başladı. Magazin gazetecileri de sanki herkes bu kelimeyi bilmek zorunda imiş gibi, bilmeyenleri taşralılıkla suçlayıp aşağıladılar. Aslına bakılırsa Amerikalı hegemonikerkeklik tarafından kendine bakan Avrupalı erkeklikleri kategorize etmek, eleştirmek üzere icad edilmiş bu kelimenin yarattığı bu kategorizasyonun arkasında eşcinsel olarak nitelendirilme korkusu var. Örneğin; yanak yanağa öpüşen Türk erkekleri Amerikalılar için eşcinsel kategorisinde tutulabilir.
Bütün bu baskıya rağmen bakımına dikkat eden erkekler çoğaldı ve sayı arttıkça diğerlerini de bu standardı yakalamaya mecbur kıldı. Çünkü, piyasaya bir standart sürülüyor ve nüfusun genelinin tükettiğini tüketemeyen dışlanıyor. Gelinen noktada erkekler arasında örneğin; saç ekimi gibi müdehalelerin sayısı arttıkça bunu yaptırmamış olmak ekonomik imkânsızlık sebebi ile açıklanır olacak. Yani belli bir marka cep telefonunu kullanmayan kişinin fakir sayılması gibi, saç ekimi yaptırmayan kişi de tercih değil bir imkânsızlık sebebiyle yaptırmadığı yargısına uğrayacak. Aynı şekilde yüze botoks yaptıran erkekler de, şimdilik çok yeni bir durummuş gibi duruyor, ancak kıllarla ilgili vardığımız ve şu an alıştığımız durum göz önüne alındığında, bunun da orta sınıfı kapsayacak şekilde gelecekte artmasını beklemek çok da yanlış bir öngörü olmayacaktır. Kadına nasıl kadınlık satılıyorsa, erkek de aynı sürece sokulmuştur; erkeğe de zamanla genişleyen bir tüketim yelpazesi içinde erkeklik satılacaktır. Uzak değil yakın bir gelecekte, nasıl tüm kadınlar makyaj yapınca makyaj yapmayan kadın göreceli olarak soluk ve hasta gözüküyorsa, benzer şekilde erkek berberi ve erkek güzellik salonlarının elinden geçen erkekler, geçmeyenleri de buna mecbur bırakan bir rekabet yaratacaklar ve “Çirkin erkek yoktur, bakımsız erkek vardır” sözü hayat bulacaktır.
Nurhayat KIZILKAN – Sosyolog
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı