Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kılıç, "Beyin tümörlü hastalar, kemoterapi alıyorlarsa bir kürleri bittiğinde diğer kürleri başlamadan önce, beyaz küre sayıları yeterli hâle geldiğinde aşı olabilirler." dedi.
Bahçeşehir Üniversitesi (BAU) Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Türker Kılıç, beyin damar hastalarının, Kovid-19'la mücadele kapsamında aşılanabileceğini ama bazılarının kontrol altında aşılanması gerektiğini belirterek, "Yani ilaçları aşıya göre ayarlanmalı. Beyin tümörlü hastalar, kemoterapi alıyorlarsa bir kürleri bittiğinde diğer kürleri başlamadan önce, yeterli kan sayısına ulaştıklarında, beyaz küre sayıları yeterli hâle geldiğinde aşı olabilirler." dedi.
Profesörü de olan Kılıç, Türkiye'deki sağlık personelinin Kovid-19 salgını sürecini iyi yürüttüğünü söyledi.
Türkiye'de salgının İtalya ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) gibi ülkelere kıyasla daha makul seyretmesinin iki sebebi bulunduğunu düşündüğünü dile getiren Kılıç, bunlardan ilkinin sağlık sisteminde yetkin kişilerin yer alması, ikincisinin de verem (BCG) aşısının yapılması olduğunu ifade etti.
Prof. Dr. Kılıç, verem aşısı yapılanlarda Kovid-19'un 6 kat daha hafif geçtiğinin ortaya konduğuna işaret ederek, şöyle devam etti:
"Mesela İspanya-Portekiz örneği. Portekiz'de BCG aşısı yapılıyor, İspanya'da yapılmıyor. Komşu ülkeler olmalarına rağmen İspanya salgını Portekiz'e göre 6 kat daha şiddetli geçirdi. Diğer örnek Almanya. Eski Doğu Almanya'da BCG aşısı yapılırken, eski Batı Almanya'da yapılmıyormuş. Batı Almanya'da doğanlar ile Doğu Almanya'da doğanlar ortak sosyal şartları paylaşsalar da BCG aşısı yapılanlarda risk 6 kat daha az bulunmuş. O yüzden Türkiye'de BCG aşısının yapılmış olması önemli bir koruyucu faktördür. Sağlık sistemi de her şeye rağmen beklenen refleksleri hızlı gösterdi."
Türkiye'de ilk vakanın görüldüğü mart ayı ile nisanda sadece Kovid-19 hastalarını kabul ettiklerini, 4 ameliyathaneden yalnızca birinde cerrahi operasyon gerçekleştirdiklerini, mayıstan sonra yavaş yavaş rutine dönmeye başladıklarını, Kovid-19 servisini diğer birimlerden ayırdıkları için temmuzdan itibaren de tüm ameliyathanelerde işlem yapar hale geldiklerini anlatan Kılıç, ilk günden bu yana hem Kovid-19 hem başka rahatsızlıklar için hastaneye yatacak her hasta ile refakatçisine PCR testini 2 kez yaptıklarını, her iki sonucun da negatif çıkması halinde servise aldıklarını aktardı.
Prof. Dr. Kılıç, salgının ilk dönemlerinde, farklı sebeplerden dolayı hastaneye başvuran kişilere yaptıkları Kovid-19 testlerinde pozitiflik oranının 7'de 1'e kadar yükseldiğine dikkati çekerek, şöyle konuştu:
"Şu anda farklı sebeplerden hastaneye başvuran, Kovid-19 olduğunu, hastaneye yatma aşamasında bir nevi tesadüfen saptadığımız kişilerin oranı 12'de 1 civarında. Bu, Kovid-19 testi yapmadan tedavi altına almak zorunda kaldığımız her beyin kanamalı 12 hastadan 1'inin Kovid-19 olduğu anlamına geliyor. O hastayla cerrahlar, anestezi ekibi, teknisyenler 3-4 saat aynı havayı soluyor. Her ne kadar gelişmiş olsa da filtrelerimiz bu virüsü izole edemiyor. Dünyadaki tüm ameliyathaneler için bu büyük problem. Zaten sağlık personelinin yüksek düzeyde hastalanmasının sebeplerinden biri de buydu. Kovid-19 hastasıyla 3-4 saat aynı havayı soluduğunuzda ister istemez hastalanıyorsunuz. Ancak şu an bir miktar rahatladık."
Prof. Dr. Türker Kılıç, Kovid-19'un beyin tümörü ve beyin hastalığı olanların tedavi süreçlerini olumsuz etkilediğini, yaptıkları işi daha komplike hale getirdiğini ifade etti.
Hastalarda ortaya çıkan problemlerin ne kadarının Kovid-19'la ne kadarının beyinle ilişkili bir hastalığa bağlı olduğunu dahi ayırt edemeyebildiklerini söyleyen Kılıç, şöyle devam etti:
"Beyin tümörü varmış gibi kliniğe gelen hastalarda beyin tümörünü taklit eden Kovid-19 çıktı. Buna ait yayınlar da var. Biz de 8-10 hastada tecrübe ettik. Bu hastalar daha önce beyin tümörüne ilişkin bulgusu olmayan kişilerdi. Kimi Kovid-19 geçirdiğinin farkında olan kimi de olmayan bu kişiler hastalıklarından yaklaşık 2 ila 6 hafta sonra baş ağrısı ya da nöbetle kliniğe başvurduklarında çekilen MR'larında daha çok demiyelinizan hastalık ya da lenfoma tarzına benzeyen bir beyin değişikliği gösterdiklerini fark ettik. İlk zamanlarda 4 hastaya beyin biyopsisi yaptık. Biyopside demiyelinizan hastalık da lenfoma da çıkmadı. Fark ettik ki, hastaların hepsinin ortak özelliği Kovid-19 geçirmiş olmalarıydı. Virüs çok küçük bir enformasyon olduğu için koku yollarından giriyor, kan-beyin bariyerini geçiyor, ensefalit (beyin iltihabı) yaratıyor. Ancak bu hastalar tüm Kovid-19 hastalarının çok küçük bir kısmını oluşturuyor."
Kovid-19'un yalnızca solunum sistemini etkilemediğini, çoklu organ yetmezliğine yol açan, beyinden cilde, karaciğerden akciğere bütün organ sistemlerini tutan bir virüs olduğunu hatırlatan Kılıç, "13 hastanın otopsilerinin incelendiği bir makale yayımlandı. Bu hastaların sinirlerinde ve beyin hücrelerinde virüsün izole edildiği aktarıldı. Belli ki sinir sistemi tutulumu öyküsü var. Sadece beyin ya da nöral tutulumlarının da söz konusu olduğuna inanıyorum. Zaman geçtikçe bunları net olarak ortaya koymuş olacağız." diye konuştu.
Prof. Dr. Türker Kılıç, beyin-damar rahatsızlıkları olan hastalarına Kovid-19 aşısı olmalarını tavsiye ettiğini belirterek, "Prensip olarak bütün hastalarımız aşılanabilirler ama bazıları kontrol altında aşılanmalılar. Yani ilaçları aşıya göre ayarlanmalı. Beyin tümörlü hastalar kemoterapi alıyorlarsa bir kürleri bittiğinde diğer kürleri başlamadan önce, yeterli kan sayısına ulaştıklarında, beyaz küre sayıları yeterli hâle geldiğinde aşı olabilirler." değerlendirmesinde bulundu.
Kaynak: AA
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı