Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
“Uyanış: Büyük Selçuklu” dizisinin “Sabit” karakterini canlandıran Besim Demirkıran ile çok samimi bir söyleşi gerçekleştirdik. Demirkıran, “Aslına bakarsanız ben bir filmin hayat gibi olmasını isterim. Bir gün içinde yeri geliyor gülmekten karnımıza ağrılar giriyor ama bir yandan da üzücü bir şey olup modumuzu bir anda değiştirebiliyor.” dedi.
“Uyanış: Büyük Selçuklu” dizisinde “Sabit” karakteriyle izlediğimiz “Besim Demirkıran”ı biraz tanıyabilir miyiz?
Ben Kahire’de (Mısır) doğdum. Eğitimime Mısır’da başladım. Bu benim için büyük şans çünkü bu sayede anadilim Arapça oldu. Daha sonra babamın işi sebebiyle Türkiye’ye yerleştik.
Sahneye çıkmak, bir topluluğun önünde konuşmak benim için korkutucu bir şeydi. Ortaokulda Türkçe öğretmenim Bahadır Hoca sayesinde ilk kez sahneye çıktım. Bu konuda yeteneğim olduğunu da ilk o zaman keşfettim. Sahnede olmayı çok sevdim. Bunun üzerine de oyuncu olmaya karar verdim. Ayrıca uzunca bir süre Bahadır Hoca bana destek olmaya devam etti. Daha sonra birçok yerden eğitim almaya başladım. Ama beni bugün olduğum yere getiren yerin “Ekol Drama Sanat Evi” olduğunu düşünüyorum. Orada “Ayla Algan” ile tanıştım ve bana çok şey kattı.
Ailem, oyuncu olmak istiyorum dediğimde bunun bir çocukluk hayali olduğunu ve ilerde fikrimin değişeceğini söylediler. Ancak işin ciddiyetini fark ettiklerinde, başta bana verdikleri maddi desteği kestiler. Bu noktada “Ekol Drama” ve “Ayla Algan” bana çok yardım etti. Uzunca bir süre kendi çocuklarıymışım gibi bir karşılık beklemeden bana destek oldular. Hatta para kazandığım ilk profesyonel işim olan “Çocuklar için Felsefe” adlı çocuk oyununa bile Ayla Algan sayesinde girdim. Velhasıl üzerimde çokça emekleri vardır. Şu an ise İBB Şehir Tiyatroları’nda çalışıyorum.
Dizi çekimleriniz nasıl gidiyor? “Sabit” nasıl karaktere sahip bir adam?
Sabit, Bâtınilerden biri. Bir Fedai. Günümüzden baktığımızda kötülerden biri diyebiliriz ama aslında o sadece davasına inanmış biri. Şu an Sabit karakteri hikâyenin yönünün değişmesiyle hikâyeden çıktı. Tekrar girme ihtimali de var ancak şimdilik onunla vedalaştık.
Nasıl bir set ekibiyle çalışıyorsunuz? Çekimler hakkında biraz konuşabilir miyiz?
“Uyanış Selçuklu” setindeki ekip inanılmaz. Herkes ne yaptığını çok iyi biliyor. İş, sette kati surette aksamıyor. Ve hepsi çok iyi insanlar. Hepsini çok sevdim. Çekimler platoda yapıldığından uzun sürmüyor. Tabii kalabalık sahneleri istisna sayabiliriz.
“Uyanış: Büyük Selçuklu” dizisinden önce de “Diriliş Ertuğrul” dizisinde sizleri izledik. Özellikle bu tarz tarih dizilerinde rol almak size nasıl hissettiriyor?
Açıkçası ille de dönem dizilerinde oynamalıyım diye bir tutumum yok. At binmem ve kılıç kullanabiliyor olmam biraz vesile oldu dönem dizilerinde yer almama. Ama itiraf etmeliyim ki her ikisinde de oynadığım karakterleri sevdim. “Diriliş Ertuğrul” dizisinde bir Moğol komutanını oynadım. Kötü karakterlerden biriydi. Bu tarz karakterleri oynamak beni mutlu etse de her zaman dönem dizilerinde oynamak istemiyorum. Fırsat olursa günümüzde geçen dizilerde de yer almak istiyorum.
Tarihi anlatan dizilerde rol almanızın eğitiminizin yeri ayrı tabii tarzınız ile de bir alakası var mı? Bu tür dizi rollerini çok güzel doldurabilecek bir tarza sahipsiniz.
Evet, tipolojik olarak bu tür dizilere uygunum. Kostümü giydiğimde o dönemin insanına dönüşüyorum hemen. Değişebilen bir yüz yapımın olması da üç beş değişiklikle döneme ve karaktere hemen uyum sağlamama yardımcı oluyor. Bu konuda şanslı bir oyuncu olduğumu da itiraf etmem gerekir. Tabii daha önce de dediğim gibi at binmek ve kılıç kullanmak da bu tür diziler açısından bir artı sağlıyor size.
Yeni projeleriniz var mı? İlerleyen zamanlarda bizi neler bekliyor?
Şu an için net bir projeden bahsedemem. Ancak iyi bir proje bulmak için Menajerim; Celal Erbaş çok çalışıyor, bunu biliyorum. Bir süre önce görüştüğümüz bir iş vardı ancak o da pandemi sebebiyle biraz ertelendi. Tabii benim asıl işim tiyatro. Pandemi sebebiyle tiyatrolar da tam manasıyla çalışamıyor. Şu an herkes gibi “Şu dönemi atlatalım da önümüze bakarız.” demekten başka bir şey gelmiyor elimden. Yakın dönemde her şeyin normale dönmesini ve önce sahnede sonra da ekranlarda olmayı umut ediyorum.
Marmara Üniversitesi “İktisat Fakültesi” ve aynı zamanda Haliç Üniversitesi “Tiyatro Ana Sanat Dalı” bölümünden mezunsunuz. Bu iki farklı dalda eğitim almanızın nedeni nedir veya bu iki farklı eğitimin size geri dönüşleri nasıl oldu?
Benim İktisat Fakültesi’nde okumak gibi bir planım yoktu. Ancak daha önce de dediğim gibi ailem oyuncu olmam konusunda fazla tedirginlerdi. Bu yüzden direkt konservatuar okumama müsaade etmediler. Bu yüzden sabırlı olmam gerekti. Onlar bana hep “Önce bir meslek sahibi ol, sonra ne yapmak istiyorsan yaparsın.” derlerdi. Önce ailemin içini rahatlatmak için “Maliye” okudum. Tabii maliye okurken oyunculuğu bırakmadım. O esnada birçok tiyatroda çalıştım ve paramı kazandım.
Okulum bittikten sonra da tiyatrolarda çalışmaya devam ettim. İlk sinema tecrübem olan “Evlenmeden Olmaz” filminde de yer aldım. Ama bu hâlâ benim ailemi tatmin etmiyordu, çünkü gelirim düzensizdi. Sonra 2015 senesinde İBB Kültürel Etkinlikler Müdürlüğü Gösteri Sanatları Merkezi’nde maaşlı bir çalışan olduğumda ailem artık rahatlamıştı. Bana da istediğim gibi oyunculuk üzerine eğitimimi tamamlama fırsatı doğdu. Koşa koşa Haliç Üniversitesi’nde eğitimimi tamamladım. Sonra da İtalya’da bir buçuk-iki yıl gibi bir süre kaldım ve Commedia dell’Arte üzerine çalıştım. Türkiye’ye geri döndüğümde ise İBB Şehir Tiyatrolarına geçtim.
Bütün bu süreci yaşamak bana sabırlı olmayı öğretti. Ne istediğini iyi bilen her insan vakti geldiğinde istediği şeye sahip olabiliyor. Bunu görmemi sağladı. Bunun dışında bana bir geri dönüşü veya faydası olduğunu söyleyemem.
2018 yılında Reggio Emilia İtalya’da eğitim alarak akademik kariyerinize değer kattınız. Nasıl bir serüvendi sizin için orada eğitim almak?
Aslında İtalya’ya gitmemin sebebi eşimin o zamanlar bir İtalyan şirketinde çalışıyor olmasıydı. Ben hâli hazırda yüksek lisansımı yapıyordum. Geleneksel sanatlara ilgim vardı ve tezimi de bu konu üzerine yazmayı planlıyordum. Sonra İtalya’ya gitmeye karar verince orada “Commedia dell’Arte ustası Antonio Fava’dan neden eğitim almayayım?” dedim. Zaten tez konum da “Antonio Fava ve Commedia dell’Arte” idi.
İtalya’ya gider gitmez soluğu Antonio Fava’nın yanında aldım. Kendisi ile önce tezimi tamamladım. Sonra onun staj diye adlandırdığı Commedia dell’Arte eğitimine katıldım. İnanılmazdı. Çünkü o güne kadar ben, çoğu oyuncu gibi yüz mimiklerime ve sözün gücüne dayanarak oyunculuk yapıyordum. Ancak yüzüme o maskeyi taktığımda mimiklerim ve sözlerim güçlerini kaybettiler. Artık o maskeye doğru hizmet etmek ve bedenimi kullanmaktan başka çarem kalmamıştı.
Eğitimde birçok farklı ülkeden öğrenciler vardı. Bu durum ortak bir dil kullanımını da engelliyordu ki ortak bir dil kullanmaya da gerek yoktu. Çünkü doğru bir beden kullanımıyla hiçbir şey demeden de kendinizi ifade edebiliyorsunuz. Bedenimin sınırlarınızı zorlayarak bedensel ifade gücümü arttırmanın beni çok geliştirdiğini söyleyebilirim. Tabii hâlâ öğrenmeye de devam ediyorum. Bu aralar birkaç arkadaşımla çalıştığımız bir projede dâhi bedenin ifade gücü üzerine çalışmaya ve öğrenmeye devam ediyorum.
Geçtiğimiz yıl vizyonda olan “Sir-Ayet 2” adlı oynadığınız korku filmine de değinmek isteriz. Nasıl bir tecrübeydi sizin için bir korku filminde oynamak?
Ben daha önce birkaç sinema filminde yer almıştım ama ilk korku filmim “Sir-Ayet 2” Açıkçası ilk başta çok tedirgindim. Korku filmi setlerinin diğer setler gibi olmayacağını biliyordum ama işlerin nasıl yürüyeceğini de tahmin edemiyordum. Hatta çekimler esnasında birkaç aksilik yaşadım. Ama önce “Sir-Ayet 2” serüveninin iyi taraflarından bahsetmek isterim:
Yönetmen Kayhan Başoğlu ile bir arkadaşım vasıtasıyla tanıştım ve iyi arkadaş olduk. Kendisi dersini iyi çalışıp, sete net bir şekilde gelen bir yönetmendir. Filmin çekimleri başlamadan bir süre önce, filmde partnerimi oynayacak olan Üzeyir Ulus’la beni tanıştırarak gerçekten arkadaş olmamızı istedi. Bu sayede enerjimiz kameraya da yansıyacaktı. Hatta filmin çekimine başlamadan bize her şeyi çok net bir şekilde anlattı. Sette de hiçbir sürpriz yaşamadık, her şey onun anlattığı gibi oldu. Sete gittiğinde ne yapılacağını net bir şekilde bilmek müthiş bir fırsattır, bence.
Şimdi gelelim çekimler esnasında başıma gelen ufak aksiliklere. Ben filmde “Yalçın” karakterini oynuyordum. Yalçın, kimi kimsesi olmayan köyün yetiştirdiği bir gençtir. Köyün gençlerine kumar oynatan yeri geldiğinde üçkağıt çeviren bir karakterdi. Filmde “Bilal Ağa” karakterinin mezarını kazıp altın dişlerini bir arkadaşıyla çalıyor ve laneti üzerine çekiyor, Yalçın. İtiraf etmeliyim ki filmde özellikle mezarlıkta çekilen sahneler beni çok zorladı. Mezarlığın kendine has bir enerjisi var ve gerçekten de insanı bunaltıyormuş. Ama asıl bana panik atak yaşatan sahne Yalçın’ın ölüm sahnesiydi. O sahne için ağza konulmak üzere özel bir aparat hazırlanmıştı. Çünkü Yalçın öldükten sonra her yerinden solucanlar çıkıyordu. O aparatı takıp üstüne de beyaz lensi takınca ne görebiliyor ne de konuşabiliyordum. Başıma bir şey gelse sesimin bile çıkamayacağından korkup panik atak geçirdim. Sağ olsun Kayhan Hoca sahneyi iptal etmeyi bile teklif etti. Ama o kadar hazırlandıktan sonra çekilmesi konusunda ısrarcı oldum.
Biraz zorlandım ama sonunda filmi seyrettiğimde çok mutlu oldum. Güzel bir film çıktı ortaya ve zorlanmama değdi. Bir daha bir korku filminde oynar mıyım? Kesinlikle oynarım. Çünkü zor olan yanları da olsa çok eğlenceli tarafları da var.
“Kötü adam” rolleri sizi duygusal anlamda zorluyor mu? Oynarken kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Oynarken kendinize kızdığınız oluyor mu?
Kötü adam rolleri beni zorluyor dersem yalan söylemiş olurum. Hatta ben bir film seyrederken de kötü karakterleri daha ilgi çekici bulurum. Gerçekte ben de kötüyüm demiyorum tabii, yanlış anlaşılmasın. Sadece kötü karakterler iyi karakterlere göre daha rasyoneller. Kötü diye tabir ettiğimiz karakterin bir hedefi, inandığı bir şey var. Hedefine ulaşmak için de ne kadar ileri gitmesi gerekiyorsa hiç çekinmiyor. İyi karakterlerse çok duygusal oluyorlar. Hiç umulmadık anlarda umulmadık tepkiler verebiliyorlar. Tabii onların da nedensellikleri var. Ama kötü oynamak iyi oynamaktan daha kolay geliyor bana.
Kötü karakter oynarken kendime kızmıyorum. Ben oynadığım karakter neye inanıyorsa ona inanıyorum gerçekten. Bu durumda da karakterin yaptığı eylemler mantıksız gelmiyor bana. Çünkü onun baktığı yerden bakıyorum. Oyuncunun öyle yapması gerekiyor zaten. Yani dışardan baktığımızda bu karakter kötü diyebiliriz ama o karakterin yerine geçtiğimizde, karakter sosyopat veya belirli bir hastalığı yoksa sebepsizce bir şey yapmadığını görebiliriz. Tabii ben hep kamera karşısında kötü adamları canlandırdım, tiyatroda bambaşka karakterler de oynadım. Umuyorum ki kamera önünde de iyi bir karakter oynarım.
Peki, sormak isteriz… Bir komedi filmi mi sizin için daha cazip yoksa ağır bir dram filmi mi ya da aslında merak ettiğimiz şu; ağlamanın oyunculuğu mu daha zor yoksa gülmenin mi?
Aslına bakarsanız ben bir filmin hayat gibi olmasını isterim. Bir gün içinde yeri geliyor gülmekten karnımıza ağrılar giriyor ama bir yandan da üzücü bir şey olup modumuzu bir anda değiştirebiliyor. Günümüzde bunu çok başarılı bir şekilde yapan projeler var.
Zorluğuna gelecek olursak bence ikisi de zor değil. Bir oyuncunun zaten işi; bu ona gelen projeye göre şekil almaktır. Oyuncu, komedi veya ağır bir dram oynasın fark etmez, ona gelen karakteri en doğal hâliyle çıkarmakla mükelleftir bence. Seyirci yakıştırır yakıştırmaz, beğenir beğenmez o başka bir konu. Fakat şunu da söyleyemeden edemeyeceğim; bana göre en ağır dramlar komik karakterlerin dramıdır.
Sette veya sahnede bu zamana kadar aklınızda kalan ve sizi güldüren bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?
“Diriliş Ertuğrul” dizi setinde benim ölüm sahnemi hiç unutamıyorum. Sahne gereği “Dragos” karakterini canlandıran “İlker Aksum” beni bir şarap fıçısıyla boğacak. İlker Aksum çok kontrollü bir oyuncudur ve ayrıca çok da iyi bir insan. Sahneyi çekmeden önce bana bir zarar gelmemesi için nasıl dökeceğini ne yapacağını çalıştı. Tam başlamadan önce hatta ben ona “Sen dök abi ben nefesimi tutarım sonuna kadar, sorun yok” dedim. Ama benim de hesap edemediğim şey dökeceği sıvının soğuk olmasıydı. Yönetmen “oyun” dedi ve İlker Aksum dökmeye başladı. Sıvı yüzüme çarptığı an soğukluğundan nefes almış bulundum ve bitene kadar aslında boğuldum. Sonra her şey bitince gözlerimi kapattım, nefesimi tuttum ve yönetmenin “kestik” demesini bekledim. Bir türlü söylemedi. Ben de bir daha aynı acıyı yaşamamak için kendimi sıktıkça sıkıyorum. Daha sonra bir koşuşturma ve yönetmenin “Besim” diye bağırdığını duydum. Bir anda nefes almaya başladım ve gözümü açtım. Settekiler benim bayıldığımı veya gerçekten boğulduğumu düşünmüşler. Sonradan bana kesmek için nefes almamı beklediklerini söylediler. Meğer ben boşu boşuna kendimi yıpratmışım. Bu duruma çok güldüm. Kendi kendime boşuna eziyet etmişim.
Bu hayattaki en büyük şansınız sizce nedir?
Hayattaki en büyük şansım önce eşim sonra arkadaşlarım bence. Bana güvenen ve desteğini hiç eksik etmeyen bir eşim var. Arkadaşlarımsa bana her zaman inandı ve kendimi geliştirmem için çok yardımcı oldular. Bugüne kadar da hiç kötü bir arkadaşım olmadı. Çok şanslıyım ki hepsi çok iyi ve çok akıllı insanlar. Bir karakter çıkarırken sıkıştığım yerlerde önce eşimden sonra arkadaşlarımdan yardım alırım. Son olarak da evde eşime karakteri gösteririm. O benim en acımasız eleştirmenim. Bu da beni çalışmaya ve gelişmeye itiyor. O beğenmezse baştan çalışırım.
Gelecekte yapılacaklar listenizin ilk üç sırasında neler var?
Ben ilerde öncelikle oyunculuk alanında iyi bir yere gelmek istiyorum. Ayrıca yönetmenlik yapmak gibi bir hayalim var ama onun için kendime biraz zaman tanıdım. Yakın zamanda doktoramı da vermeyi planlıyorum. Herhâlde gelecek hakkında bir listem olsaydı ilk üç sırada bunlar olurdu. Ama itiraf etmeliyim öyle bir liste yapmayı bıraktım. Çünkü zamanla evdeki hesabın çarşıya uymadığını fark ettim. Bu yüzden geleni olduğu gibi kabul edip kafamda çizdiğim kariyer planına uydurmaya çalışıyorum. İstediğim bir şey şuan olmuyorsa da zorlamıyorum.
Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir?
Teşekkür ederim.
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı