Başak Sayan “Doğu ve batı birbirinden etkileniyor”

admin Yazar: admin 20 Kasım 2020

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Yazar Başak Sayan, “Heyecan dozu yüksek bir roman geliyor” dediği. ‘Rüzgâr Olmak İsteyen Çocuk’ kitabının detaylarını ilk kez anlattı.

Başak Sayan “Doğu ve batı birbirinden etkileniyor”

 

 

Sayan kitabında, hayallerini gerçekleştirmeleri için çocuklara gerekli olan tek şeyin; inanmak olduğunu anlatıyor. Bazen doğru bilinen yanlışların çocuklara empoze edildiğini vurgulayan Sayan: “Böyle yaparak onları inandıkları şeylerden uzaklaştırıyoruz. O yüzden çocukken hayallerimiz çok büyüktür, büyüdükçe hayallerimiz küçülür. Hâlbuki hayal ettiğimiz her şeyi elde edebilecek yeteneğe ve cevhere sahibiz.” dedi. Aynı zamanda “Heyecan dozu yüksek bir roman geliyor diyebilirim.” diyerek sözlerini tamamladı.

 

 

2010 yılında çıkardığınız ‘Bağlanma Korkusu’ kitabındaki geçen karakterlerle Azra Kohen’in çıkardığı Fi, Çi, Pi serisindeki karakterler ve isimleri çok benzer. Twitter’dan benim kitabımdan intihal yapıldı diye tweetler atmıştınız. Daha sonra bu konu hakkında başka bir açıklama olmadı, neden?

 

 

Evet olmadı. Çünkü ben bunun üzerinden bir reklam yapıyor veya bu konu üzerinden bir gündem oluşturmaya çalışıyor imajı oluşturmak istemedim. Olay artık yargı sürecinde, bu konu hakkında açıklama yapmam doğru değil. Süreç başladı. Yargı ve bilirkişiler, intihal yapıldı mı yapılmadı mı diye karar verecek, ancak yargı süreci bittikten sonra bir açıklama yapabilirim.

 

 

Twitter’dan yapmış olduğunuz açıklamalar gündemde tutulmadı. Bunu neye bağlıyorsunuz?

 

 

Bir şeye bağlamıyorum, sonuçta ne olursa olsun benim ki sadece bir iddia, kanıtlanmış bir durum değil. Bu durum ancak mahkemeden sonra kanıtlanacak, bilirkişi heyeti atanacak, şu an bilirkişi heyetinin kim olacağını bilmiyoruz. Onları bekliyoruz, onlar okuyacaklar, değerlendirecekler sonra hâkim karar verecek. Ben yargıya güveniyorum. Sonucu bekliyorum. Peki, Azra Hanım’ın size açmış olduğu tazminat davasındaki son durum nedir? O da 2-3 yıl sonra mı belli olacak? Önce bizim mahkememiz var, kitaptan intihal yapıldı mı yapılmadı mı diye… Bu belirlendikten sonra diğer dava görülecek. Bizim davamızda karar verilmeden, hâkim tazminat kararı veremez. İlk önce ortada bir suç var mı yok mu bunun belirlenmesi ve ortaya çıkarılması gerekiyor.

 

 

Artık yeni yayınevindeyim Azra Kohen ile sizin kitaplarınızın çıktığı yayınevi aynıydı. Yayınevini bu sebepten ötürü mü bıraktınız?

 

 

Evet, çünkü yayınevi hiç etik olmayan bir tavır takındı. Benim romanımı okumadığı halde, iki roman arasında hiçbir benzerlik yoktur diye ile bir yayınevine yakışmayan üslupla açıklama yaptı. Olayın yargıya intikal edeceğini söyledim. Hâlbuki bir yayınevine yakışacak etik davranış, yargı sürecinin bitmesini ve sonucu beklemeleriydi. Çünkü senin iki yazarın arasında böyle bir durum yaşanıyor. Bir yayınevi olarak yapman gereken şey, etik bir duruş takınmak ve yargının sonucunu beklemek, öyle değil mi? O süreç benim için çok üzücüydü, beklemediğim bir süreçti. O açıklamalardan sonra işbirliğimi bitirdim. Avukatım yayınevine ihtarname çekti. Bütün kitaplarımın haklarını aldım. Artık yeni yayınevindeyim.

 

 

TÜRK EDEBİYAT TARİHİNİN İLK DAVASI

 

 

Türkiye’de yazarların emeklerini korumak için intihalleri kontrol edecek bir mekanizma yok mu?

 

 

Ne yazık ki yok, aslında Türk edebiyat tarihine bakıldığında böyle bir dava da yok. Bu davada bizim için bir ilk olacak. Mesela akademik yazılarda, intihali ortaya çıkarmak çok kolaydır. Bunun bir takım kıstasları vardır. Şöyle; bir metnin şu kadarını alırsan veya bu kadar paragrafını kullanırsan bu intihale girer gibi. Fakat konu edebiyat olduğu zaman, yapılan intihali belirlemek çok meşakkatli bir iştir. Herhâlde daha önce bu yüzden böyle bir dava olmadı. İntihaller hiç yapılmadı, şu an ilk defa yapıldı demiyorum, sadece şu ana kadar bu konuyu yargıya kimse taşımamış diyorum.

 

 

DÜNYANIN EN GÜZEL DUYGUSU

 

 

Bizler sizi yazar ve sanatçı kimliğinizle tanıyoruz. Şimdi çocuk kitaplarını da konuşurken, annelik sizin için nasıl bir deneyim oldu?

 

 

Annelik dünyanın en güzel şeyi, bu duygunun bu kadar güzel olabileceğini hiç bilmezdim. Anne olmak benim en büyük korkumdu. Bütün dünyam değişecek ve altüst olacak diye korkuyordum. İnsanoğlu garip bir varlık, kötü bile olsa şartları, eğer o şartlara uyum sağlamış ve alışmışsa, o şartların değişmesini asla istemez. Hâlbuki bilemezsin, Şems’in dediği gibi; “Düzenim bozulur, hayatım Yazı yazmak birden gelen bir durum, kalbinizde bir arzu ve düşünce beliriyor. Daha sonra onu takip ediyorsunuz. Mesela yeni roman için 6 aydır ne yazacağımı bilmiyordum. Bir sabah saat 4 buçuk civarıydı, çocukları yatırdıktan sonra aklıma birden bir fikir geldi. Yazı yazmak benim için ilginç bir süreç, eşim buna çok şaşırıyor. alt üst olur diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?” Hakikaten de öyleymiş. Bütün korkularım boşunaymış.

 

 

YENİ ÇOCUK KİTABI MART AYINDA ÇIKIYOR

 

 

Mart ayında yeni bir çocuk kitabı çıkartıyorsunuz. Kitabın detaylarını bize özel alabilir miyiz?

 

 

Tabii ki ilk röportajı da size veriyorum. Çocuk kitabı yazmak gibi bir fikrim yoktu. Fakat çocuklar doğduktan sonra onlara öğretmek istediklerimi bir hikâye ile anlatabileceğimin fikri gelişti. Kitapta, çocuklarıma ne anlatmak istiyorsam, onu anlattım. Bizler, çocukluğumuzdan başlayarak, bize empoze edilen bir dünya tasviri ile büyüyoruz. Annemizin, babamızın, büyüklerimizin, öğretmenlerimizin ve okuduğumuz romanlardaki hikâyelerin bizlere verdiği bir mesaj var. Bu mesajları bir inanç kalıbına dönüştürüyoruz. Mesela muhafazakâr camia da yetişen bir çocuğun dünyaya bakışıyla, batı ekolüyle yetişmiş çocuğun dünyaya bakışı ve inançları farklı oluyor. Hâlbuki ikisi de dünyaya aynı masumiyetle gelen varlıklardır.

 

 

DÜŞÜNCENİN BİR GÜCÜ VAR

 

 

Bazen doğru bildiğimiz yanlışları çocuklarımıza empoze ediyoruz. İşte bir şey yapıyoruz annemiz kızıyor, bir şey yapıyoruz arkadaşlarımız gülüyor. Demek ki davranışım doğru değil, diye algılıyorlar. Böyle yaparak onları inandıkları şeylerden uzaklaştırıyoruz. O yüzden çocukken hayallerimiz çok büyüktür, büyüdükçe hayallerimiz küçülür. Hâlbuki hayal ettiğimiz her şeyi elde edebilecek yeteneğe ve cevhere sahibiz. Çünkü bütün evren düşünce üzerine kurulu, düşündüğümüz her şey gerçekleşiyor. Hayatta, hayatımızda ve etrafımızdan olanların hepsi daha önce bir düşünceydi. Hepsini daha önce ya hayal ettik ya düşündük ya da korktuk. Düşüncenin bir gücü ve elektro manyetik bir alanı var. Tıpkı var olan her şeyin elektro manyetik alanı olduğu gibi. Her şey bir dalga ve parçacık, dolayısıyla sen düşüncelerinle kendi evrenini yaratırken, aslında farkına varmadan korktuğun ve endişe ettiğin şeyleri de oluşturuyorsun. Sonra da diyorsun ki bunlar niçin benim başıma geldi. İşte bütün bu anlattıklarımı, olabilecek en tatlı haliyle bir masal şekilde küçük çocuklara anlatmaya çalıştım.

 

 

EN BÜYÜK HAYALİ DÜNYAYI GEZMEK

 

 

Biraz daha detay alırsak, hikâyenin kahramanı kimdir? Kitapta neler anlatılıyor?

 

 

Kitabın ismi ‘Rüzgâr Olmak İsteyen Çocuk’, kahramanın adı ise Milo, en büyük hayali rüzgâr olup, dünyayı gezmek. Kitapta, hayalini gerçekleştirmek üzere çıktığı serüvende karşısına çıkan engeller, durumlar ve nihayetinde o hayali nasıl gerçekleşeceğini kaleme alıyorum. Milo, hayalini gerçekleştirmek için çıktığı serüvende yaşadığı hayal kırıklıklarıyla çıkarttığı dersler ile sonuca varıyor.

 

 

Peki, kitap kaç yaş grubu için uygun?

 

 

+6 yaş grubu, onun öncesinde de anne ve babalar çocuklarına çok rahat bir şekilde okuyabilirler. Sayfa sayısı 180 kadar. Kitap çok içime sindi, kendi çocuklarımın öğrenmesini istediğim ve onlara öğretmek için çabalayacağım her şeyi o hikâyelerde anlattım. Kitabımda, çocuklara hayallerini gerçekleştirmeleri için gerekli olan tek şeyin; inanmak olduğunu anlatıyorum.

 

 

YENİ ROMANDA TASAVVUF VAR

 

 

Yeni bir roman hazırlığında olduğunuzu da biliyoruz. Biraz detaylarını alabilir miyiz? Roman ne zaman çıkıyor?

 

 

Yayınevi romanı sonbahara yetiştirmemi istiyor. Ama emin olamıyorum. Eğer çocuklar olmasaydı, günde 10 saat kadar çalışmayla bir kitabı 6-8 ayda tamamlayabiliyordum. Ama şimdi çift bilinmeyenli bir denklem gibiyim, iki tane bebeğim var. Öngöremediğim durumlar olduğu için, romanın çıkış zamanı için tarih veremiyorum.

 

 

HEYECAN DOZU YÜKSEK OLACAK

 

 

Roman hakkında biraz daha detay verebilir misiniz?

 

 

Romanda biraz tasavvuf var. Bu konu hakkında araştırmalar yapıyorum. Doğu ve batının iç içe geçmişlik halini çok seviyorum. Doğu ve batı birbirinden etkileniyor. Çok güzel bir roman olacak. Ben romanlarımda spiritüel öğeler kullanmayı severim. Heyecan dozu yüksek bir roman geliyor, diyebilirim.

 

 

KARAKTERLER KENDİLERİNİ ANLATIYOR

 

 

Bir yazar olarak, kitap yazma sürecinizi çok merak ediyorum. Nasıl kurguluyorsunuz? Bir yazar gözüyle dünyaya bakış açınız daha farklı, bu süreç nasıl oluyor?

 

 

Yazı yazmak birden gelen bir durum, kalbinizde bir arzu ve düşünce beliriyor. Daha sonra onu takip ediyorsunuz. Mesela yeni roman için 6 aydır ne yazacağımı bilmiyordum. Bir sabah saat 4 buçuk civarıydı, çocukları yatırdıktan sonra aklıma birden bir fikir geldi. Yazı yazmak benim için ilginç bir süreç, eşim buna çok şaşırıyor. Kafamda başı ve sonu belli olan bir fikir oluyor, fakat onların ortasını doldurmakla alakalı aklımda en ufak bir fikir olmuyor. Yazı masasına oturduğum zaman, hikâye yazmaya başlıyorum ve daha sonra hikâye kendisini yazdırmaya başlıyor. Her bölümü yazarken, kafamda yeni bölüm için bir sayfa açılıyor. Karakterleri oluştururken o karakterler birdenbire benim içimde kendilerini anlatmaya başlıyorlar. Sanki başka bir kanala bağlanıyorsunuz. Ve size oradan bilgiler akıyor gibi. Şu anda yeni roman için araştırmalar yapmam lazım. Tarih okumaya başladım. Ortadoğu tarihi, İran tarihi, Çin tarihi, İslâm tarihi…

 

 

Kitap yazmak hiç kolay değil gibi…

 

 

Değil, çok araştırma yapmanız lazım. Fakat bazı kitaplarda öyle değil. Mesela ‘Kelebeğin Kaderi’ kitabımı yazmak benim için zor değildi. Çünkü benim bildiğim bir dünya ve her an etrafımda olan, gördüğüm, tanıdığım, şahit olduğum karakterlerdi. Kitapta; hayatta hiçbir şeyin tesadüf olmadığını anlattım ve özgür irade kavramlarını irdeledim. Ama ‘Ölü Kuşların Sessizliği’ romanını yazmak kolay değildi, çünkü içinde hem psikoloji hem felsefe hem de spiritüel taban vardı. Psikoloji ile ilgili psikiyatristler ile saatlerce görüşmeler yaptım. Psikolojik durumlarla ilgili çok kitap okudum. Bunların hepsi bir araştırma süreci. Bir de polisiye tarafı vardı bu nedenle polislerden de yardım aldım. Polisiye ile psikoloji, felsefe ve spiritüeli bir araya getirmek ayrıca zordu. Ama çok güzel bir kitap ortaya çıktı. Şimdiki roman içinde çok kitap okumam gerekecek. Tarih, mitoloji, tasavvuf, fizik okuyup, derinlemesine araştırma yapmam gerekiyor.

 

 

OKUMAYI SEVEN BİR GENÇLİK VAR

 

 

Bir yazar olarak Türkiye’deki okuma oranını nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

 

Baktığınız zaman Avrupa ile mukayese edilemez. Küçücük ülkelerde neredeyse okunma oranı yüzde yüz. Türkiye’de durum böyle değil. Ama yine de okumayı seven yeni bir gençlik var. Okudukları kitaplara iyi edebiyat diyemem fakat okuma alanında bu da bir başlangıçtır. Okuma gelişme isteyen bir süreç, kendini geliştirdikçe, okuduğun eserlerin türü ve içeriği de değişiyor. Hepimiz ilk önce daha rahat okuyabileceğimiz kitapları tercih ettik. İlk okumaya başladığında belki Umberto Eco okuyamayabilirsin ama aradan yıllar geçer, sen onu okuyabilecek düzeye gelirsin.

 

 

DOĞU HİKÂYELERİNİ SEVİYORUM

 

 

Peki, sizin okumaktan keyif aldığınız yazarlar kimler?

 

 

Orhan Pamuk, Amin Maaouf çok severim, doğu hikâyelerini seviyorum. Klasikler zaten benim için bambaşka ama Tolstoy ve Dostoyevski’nin yeri çok ayrıdır. Ben asker bir baba, Almanca öğretmeni bir annenin çocuğuyum. Benim hayatım lojmanda geçti. Çok güzel bir çocukluktu. Çok disiplinli bir evde büyüdüm. Anne öğretmen, baba asker olunca, her şey saatliydi. Babamın kütüphanesinde hangi kitap varsa onu okurdum. Ben ilkokuldayken klasikleri okumaya başlamıştım. Hatta Rus edebiyatında okuduğum ilk kitap Gorki- Çocukluğumdu.

 

 

 

Rüzgâr Olmak İsteyen Çocuk

 

 

Başak Sayan

 

 

Yazar Başak Sayan kitabında, Milo’nun en büyük hayalinin tıpkı bir rüzgâr gibi uçmak ve dünyanın her yanına gitmek olduğunu söyler. Ancak hayalini gerçekleştirmek için çıktığı yolda, bu isteği büyükler ve hatta belki inanmayacaksınız ama okuldaki arkadaşları tarafından bile kabul görmez. Bunlara rağmen Milo, hayalini gerçekleştirmek için yola çıkar ve macerası başlar. Bir gün Milo ormana doğru kısa bir yürüyüşe çıkar. Bu yürüyüşte karşılaştığı kurt, Milo ile konuşmaya başlar ve ona yaşayan her canlının bir hayali olduğunu, herkesin hayallerini gerçekleştirebileceğini söyler! Elbette etrafındaki hiç kimse Milo’nun bir kurtla konuşabildiğine inanmaz. Neye inanacağını şaşıran Milo, şüpheye düştükçe yeni dostları hayatından birer birer çıkar. Neredeyse hayallerini bile gerçekleştiremeyeceğini düşünür. Oysa etrafında, ona mucizelerin gerçek olabileceğini söyleyen o kadar çok şey vardır ki… Milo, kendisine arkadaşlık eden bir kurt, bir ağaç, bir çiçek ve sincap kardeşler sayesinde büyüklerin her zaman haklı olmadıklarını fark eder. Nasıl mı? İşte onu size Milo gösterecek.

Etiketler:
admin

admin

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı